Uzun zaman oldu hUh?
----------
Kaç gün olmuştu, saymayı bırakalı? Bu duvarlar içerisinde içten içe ölümü hissederken sessiz kaldığı günler ne kadar olmuştu?
Annesi onun ellerini bırakıp ulaşılmaz diyarlara gittiğinden beri sessizce 'güzel' odasında 'harika' bir hayat yaşamak nasıldı? İyi değildi.
Jisung boğazına dayalı bir hançer ile beraber uyanıyordu, hazırlanıyordu, gününe o hançer ile devam ediyordu. Derin nefesinin yaktığı soluk borusu bile yasaktı ona sanki. Gerektiği kadar nefes almalı, gerektiği kadar konuşmalı ve yemek yemeliydi. Hayatının her bir yerinde onun gözlerinde büyüyen kuralları vardı.
Bu kurallar o küçücük yalnız bedeninden bu yaşına kadar büyümüş, dağları aşacak boyutlara çıkmıştı. Her sene bir yaşına girmiyor, bir kural alıyordu.
Yaşıtları onun harika hayatlar yaşadığını, mükemmel bir aileye ve eve sahip olduğunu ve istediğini aldığını düşünüyordu. Hayır öyle değildi.
Han Jiyoung ne derse onu yapıyordu. Telefonunu, bilgisayarını ve diyer tüm her şeyini kısıtlı bir bütçe şeklinde alıyordu. Kore'nin en zengin adamı, en cimri insanının oğluydu. Babası bu cimrilikle diğer herkesten daha da zengin olmuştu. Bunu bir gurur bir başarı olarak görüyordu kendisine.
Bazen harçlıkları kısılırdı, tatile hiç gitmemişti, okul malzemelerini belirli eşyalar oluşturuyordu, oyun konsolları ya da bir sürü bilgisayarı yoktu. Bir tane bilgisayara, bir oyun konsoluna ve bir iki tane de yüzlerce kez baştan oynadığı oyuna sahipti. Odasında hiç abartı yoktu. Eskiden bir sürü oyuncağı vardı şimdi bir iki tane peluşu kalmıştı.
Kıyafetleri ve takıları ise ayrıydı, onlar babasının diğerlerinin gözünü boyaması için özeldi. Onları saymıyordu Jisung.
Şu yaşamında en değerli eşyası, sadece biriktirerek alabildiği şeylerden birisi de kamerasıydı. Kamerayı babası bilmiyordu tabi. Bu kameranın içerisinde sevdiği bedenin uzaktan çekilmiş fotoğrafları vardı. Bakıp bakıp iç çektiği o beden...
Jisung, Minho'yu kalbinin en güzel köşesinde ve hatıralarında kurtarıcı melek olarak saklıyordu.
Birkaç kere ölmek istemeyi, kaçıp gitmeyi, yaşamı hak etmediğini düşündüğü bu iğrenç yaşamında ona beyaz bir ışık uzatan kişiydi o. Ne zaman ölmeyi düşünse ya da pes etmek istese onun yüzü, gülümsemesi gözlerinin önünde beliriyordu.
O kadar güzel gülüyordu ki... Yaşamın kötülüklerini unutturuyordu kendisine.
Tam 1.5 sene önce o kış ayında, adamlardan saklanırken görmüştü. Gece karanlığının, o sokak lambasının yağdığı ışığın altında kollarındaki çantanın içerisindeki kedisine gülümserken görmüştü. Güzeldi.
Gülümsemesi, elleri, yüzü, kalbi güzeldi. Jeongin'in dışarıya çıkamadığını söylemiş eline küçük bir kova almış kar toplamıştı. İşte tam o anda aşık olmuştu ona. Güzeldi evet, yakışıklıydı evet. Bunlara çoğu insan sahip olabilirdi herkesin gözünde.
Ama Lee Know farklıydı.
Annesi gibi içten, güzel duygularla gülümsemişti. Daha sonra birilerini düşünmüştü. İnce düşünürlü, sevgiyi bilen birisiydi. Sevdikleri için her şeyi yapardı bunu oldukça yakından görmüştü.
Yangın günü...
Okuldaki yangında, içeride kalan küçük kedi için deli gibi göz yaşları dökmüştü. İşte o zaman Jisung, onun ilk defa ağladığını görmüştü ve bundan nefret etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐜𝐡𝐨𝐨𝐥 𝐄𝐱𝐜𝐡𝐚𝐧𝐠𝐞 § 𝐌𝐢𝐧𝐒𝐮𝐧𝐠 ✔︎
FanfictionJisung, hayatın verdiği o boğucu dünyanın altından Minho sayesinde kurtuluyordu. Ancak tek sorun bunu Minho'nun bilmiyor oluşu. ☘︎ Sᴛᴀʀᴛ» 12/01/2021 Fɪɴɪsʜ» 28/04/2021 #Sʜɪᴘ 01 ¦18052021¦ #HʏᴜɴLɪx 01 ¦21062021¦ #SᴛʀᴀʏKɪᴅs 09 ¦19032021¦ #MɪɴSᴜɴɢ 14...