Üst üste olduğumuz gerçeği kafamın içinde farklı kurgular kurarken beni bel boşluğumdan tutup kendine çekmesi heyecanlanmama neden olmuştu. Nefes alış verişimin düzene girdiğine kanât getirdiğimde bağırmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Şu an içinde bulunduğum durumu açıklama gibi bir şey söz konusu bile edilemezken bir de çığlık atıp bütün sınıfın dikkatini üstümüze çekmek saçma olurdu. Oturduğum yerden hızlıca sıranın sonuna önce kalçamı sonra kafamı bıraktıktan sonra nefesimi dışarıya üfledim.
Fısıltıyla kulağına eğilip "Sen ne yaptığını sanıyorsun. Eğer bu bir şakaysa, hiç de komik olmadığını söyleyemem." dişlerimin arasından tıslayarak konuşmuştum ve sinir dolu bakışlarımı çocuğun yüzüne çevirdim.
"Ouvv.." bunu derken dudakları öne doğru büzülmüştü ve ardından devam etti.
"Sınıfımızın yeni kızı pek bir asabîymiş. Öyle değil mi, ha?" Soru sorar tarzda söylemişti bunu cevap vermek için ağzımı açacaktım ki sonra bana değil ön sıramızdaki arkadaşağı sandığım çocuğa söylemiş olduğunu fark ettim. Onaylarcasına başını aşağı yukarı salladıktan sonra telefonunu işaret etti ve sıranın üstünde duran telefonunu aldı. Göz ucuyla bu kadarını gördükten sonra mesajlaştıklarını anlamak için fazla bir gayret göstermeme gerek kalmadı.
Acaba benim hakkında mı konuşuyorlardı? Yok be. Benimle ilgili ne konuşabilirler ki öyle değil mi?
Ya beni kucağına otutturduğunu söylerse ve okulda malzeme konusu olursam diye içim içimi yiyordu. Eski okulumda da böyle şeylerle gereğinden fazla ilgilenmiştim.
Teneffüs zilinin çaldığını duyduğumda kantine doğru ilerledim. Kendime kaşarlı bir tost ve karışık meyve aromalı bir meyve suyu aldım. Gözüme kestirdiğim yeşilli turunculu masalardan birine yaklaştım ve yiyeceklerimi masaya koydum. Sandalyeyi çekip oturdum ve tostumdan bir ısırık aldım. Fena değildi aslında ama bu eski okulumun tostlarını özlediğim gerçeğini değiştirmezdi tabii. Meyve suyumun pipetini taktıktan sonra ağzıma alıp biraz dişledim. Bu sırada meraklı gözlerimle etrafı taramayı da es geçmiyordum, tabii.
Masada bir hareketlilik oldğunu anladığımda başımı yan tarafa bıkkınlık dolu bakışlarımla beraber çevirdim. İki tane kız masamdaki üç sandalyeden ikisine kurulmuş bana zoraki gülümsemeler atıyordu.
"Merhaba, yeni geldiğini duyduk." sarışın olan söze girdi.
"Evet, öyle."
"Özge ben."
"Derin." ve gene ikimizde sinir bozucu zoraki gülüşlerimizi birbirimize yolladık. Ardından koyu kahve saçlı kız "Sara." dedi ve içten bir tebessümle yüzüme gülümsedi.
"Biz Göktuğ'un arkadaşlarıyız, Seninle konuşması gereken bir konu varmış. Gelebilir misin?"
Göktuğ'un adını duyduğumda elimdeki meyvesuyuna taktığım pipetle oynuyordum ve aniden başımı sarışın kıza çevirdim.
"Ne diyecekmiş ki?"
Gözlerini devirip "Tabii ki de ne söyleyeceğini bize söylmedi." dediğinde alayla ciddi karışımı bir ses tonu kullanmıştı.
"Pekii, nerede?"
Sarışın kız zafer kazanmışcasına gülümsedi. Ayağa kalktığında adının Sara olduğunu öğrendiğim kızı da el hareketiyle ayağı kaldırdı. Onlar önde ben arkada bir elimde tost bir elimde pipeti kemirilmiş karışık meyve suyum gidiyorduk. Kantinin sonuna geldiğimizde kızlar durunca bende durdum. İikiside benim soluma dikildiğinde karşımda tüm yakışıklılığıyla bir Göktuğ vardı. Bir an afallayıp gerçekten de kendi ayaklarımla Göktuğ'un ayağına geldiğimi kendime hatırlatıp gülmeye başladım. Kahkaham sayesinde beni yeni gördüğünü belli eden Göktuğ'un dudakları iki yana yavaşça kıvrıldı. El hareketi ile Özge ve Sarayı yanımızdan gönderen Göktuğ beni baştan aşağı süzdükten sonra "Derin?" dedi kendine özgü olan pürüzsüz sesiyle.
"Göktuğ?" deyip eliyle işaret ettiği sandalyeye oturdum. Dikkatle bana bakarken konuşmaya başladı.
"O gün neden Alp ve o kıza birbirimizi tanımıyormuş gibi yaptığımı söyleyeceğim ve bu konu kapanacak. Tamam?"
"Yaren."
Ne diyorsun? der gibi baktı ve kaşlarını yukarı çattı.
"O kız dediğin diyorum, Yaren."
"Umrumda değil. Bak Derin. Babamla sorunlar yaşıyorum eve gitmiyorum bile diyebilirim. Alp benim kuzenim ve orada seninle barda tanıştığımızı eğer ağızından kaçırmış olsaydın, bitmiştin. Çünkü Alp'e güvenim yok her bokumu babama anlatan bir piçin teki!...Ben bunları niye sana anlatıyorum ki? Her neyse işte babamın hiçbir şeyi duymasını istemediğimden dolayı orada seni susturdum. Tamam?"
"Tamam." ne zamandır tuttuğu uzun nefesini dışarı verip bana baktı. Gözleriyle bir şeyleri anlamaya çalışıyor gibiydi. Öyle derin bakıyordu ki o yeşil gözler altında ezilebilirdim yani.
"Sen niye buradasın? Bu okula mı kayıt oldun yoksa?" yalandan alaycı bir kahkaha attı ve başını geriye attı. Ardından sorgular bir ifade ile gözlerini benimkilere dikti.
"Maalesef ki öyle oldu."
"Niye yeni bir okul? Anlatsana biraz." sesinde hala alaycı bir tonun kırıntıları vardı.
"Devamsızlıktan okuldan atıldım."
"Immm... İyiymiş. Peki ya neden bu okul?" eğlenircesine sorduğu bu soru karşısında yerlerin en dibine girecek kadar kızardığıma emindim. Hayır neden sanki onun için bu okula geldiğimi ima ediyordu ki? Neden? Ya da ben öyle anlamış olabilrdim değil mi? Evet, öyle de olabilirdi.
"Açıkçası seçme hakkı tanımadılar sevgili aile bireylerim. Arkadaşının oğlunun gittiği bir okulmuş burası ve ben de onunla geliyorum işte mecburen. Bir de burası çok güzel vs. şeyler söyledi annem. O yüzden yani. Kişisel olarak tercih etmiş olsaydım içinde tanışmadık insanların bulunduğu bir okulu tercih etmezdim, emin ol." derken 'tanışmadık' kelimesine vurgu yapmıştım.
Ve ardından bıkkın bir gülümseme ile gözlerimi soğumuş tostumun son parçasına çevirdim. Gayet iyi gözüküyordu ağzıma atıp çipnedikten sonra masadaki pipeti dişlenmiş meyve suyum elimde tutup sanki biraz daha fazlası münasipmiş gibi daha fazla ısırdım. Ardından gözlerimi bana dikkatle bakan bir çift yeşil gözle birleştirdim. Sinirli bir şekilde "Annenin arkadaşının oğlu.. Hani şu sabahki çocuktu. Mertti öyle değil mi?" demişti.
Tam ağızımı açıp evet diyecekken biri benim yerime evet demişti zaten kafamı kaldırıp baktığımda gördüğüm kişiye şaşırdım aslında. Mert. Bana okulda yanıma gelme demişti ve şimdi gelmişti. Saçmalığa bak be.
Mert gayet ciddi bir sesle "Derin, konuşmamız gerek. Sanırım bugün bir şeyler yapacağız birlikte." derken belli belirsiz sırıtıyordu ve alev topunu andıran gözlerini Göktuğ'dan ayırmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAP LİFE
RandomMerhaba ben Berra Nar, 15 yaşındayım. İstanbulda oturuyorum. Bir konuda uyarayım sizi 'Gap Life' boş hayat anlamına geliyor, yani ben o anlamında yazdım farklı türlü anlamayın mağaza adı gibisinden. Herkese çok teşekkürlerimi iletiyorum buradan, İyi...