Okula geldiğimiz de üçümüzde arabadan indik. Tüm meraklı gözler üstümüzdeydi. Koşar adımlarla sınıfa çıktım. Uyuyarak üç ders bitirdiğimde beni cimcikleyen bir Selen ile bu güzel uykum maaf olmuştu kesinlikle. Uykulu gözlerle bi 'ne oldu?' bakışı attım Selen'e. O da göz ucuyla kapıyı işaret etti. Gözlerimi Selen'den ayırıp kapıya çevirdiğimde lise ikilerden bir nöbetçinin adımı söylemesiyle kafamda kocaman bir 'What?' düşüncesi uyandı. Nedensizce yattığım sıradan ayağa kalkıp öğretmene baktığımda "Derincim müdür bey seni odasında bekliyormuş?"
"Hıhı" diye değişik bir ses çıktı ağızımdan.
"Sınıfa gelmeyi unutma Derincim!"
Ah bu kadın niye bu kadar îmalı konuşuyor du ki hep!
Bu sefer bir şey söylemeden nöbetçiyi tâkip ettim. Telefonumu elime alıp oynarken müdürün odasına gelmişiz çoktan. Ben telefonu cebime sıkıştırırken kapı açıldı ve küçük çaplı bir şoka uğradım ağızım açık bir şekilde o adamın yüzüne bakmayı sürdürüyordum sadece. Daha sonrada zaten uyandığımda okul dışında bir yerde olduğumu anladım tam sevinecektim ki. Evet burası hastahane ve burada hiç de iyi anılarım geçmedi.
Ve şu an yanı başımda beni bekleyen adam öldüğünü sandığım ya da öyle bilmek istediğim babam değildi değil mi? Kendini savunmasını bile istemiyordum onun yalanlarını dinlemek de istemiyordum.
"Derin? Uyandı doktor bey!" Ve bir kaç ayak sesi odada tok seslerle duyuldu.
"Erkan bey fazla abartılacak bir şey olduğunu düşünmüyorum, eskiden yaşadığı bir şeyden dolayı küçük bir bayılma geçirmiş şu an şoktan çıkmış durumda. Fakat çok yorarsanız geçmişteki anılarını depresif bir şekilde dışa vurur."
Doktor sandığım adam benim öldü diye inanmak istediğim babama bir şeyler söyledi bu söylediklerinden de duyduğum tek şey 'geçmişteki anıları' oldu. Geçmişteki anı ne demek ya ben o gün intihar etmeye bile kalktım onbir yaşımda. O günü anıdan sayarsak..Tenimde bir kol hissetmemle gözlerimi açtım. Ardından bir ten beni okşuyor. Ne ilginç değil mi? Bunu şu an bana bir doktor bile yapsa sevinecek durumdayım ama yıllarca hasretine doyamadığım kişi yapıyor bunu. Evet şu âna kadar baba hasretiyle büyümüş olabilirm fakat bu saatten sonra benim karşıma geçip yapacağı tüm sevgi gösterilerini büyük bir zevkle geri itmeye hazırdım!
"Sakın! Bana... dokunma.... sakın dedim bak!" Diye tısladım ve geri çekildi. Bana acıyan ve pişman olmuşcasına bakıyordu. İnsanların gözlerinden ne bok yediklerini anlayabiliyordum maalesef. Bana pişman olmuş gibi bakıyor ama onun arkasında bir bok yeniği olduğuna eminim, ya da kendimi onca yıl sonra buna inandırmak istiyorumdur. Bilinmez. Kaç dakikadır beni izliyor sayamadım ama konuşursa şu an hemşirenin getirdiği yemekteki kaşığı o yüzüne yapıştırmayı düşünmüyor değildim.
Sessiz sakin bir kız olup yemeğimi bitirdim odaklandığım şey yemek olduğundan nefretim arka plana atılmıştı. Ardından bende iğneleyici bir yüz ifadesiyle yüzüne dik dik bakmaya başladım.
"Ne diyeceksin, ne yalanlıyacaksın onca yıl ardından? Neyin değiştiğini söyleyip de yanıma gelmeye cürret ettin?" Hayatımda hiç bu kadar sinirli olduğumu hatırlamıyorum adamın neredeyse yüzüne tısladım.
"Derincim şu an sinirli olduğunu tahmin edebiliyorum. İstersen dışarıda bir cafede oturup konuşalım seninle konuşacaklarım var?"
Burada kalmak da istemiyordum okula gitmekte. Onunla cafeye gitmek de istemiyordum eve gitmekte. Ama en önemlisi, onunla bir şeyler konuşmayı hiç istemiyordum. Ama merakda ediyordum. Gururuma yenik düşeceğimi bile bile.
"Tamam." Dedim bu sesin benden çıktığına emin bile olamadım. Bomboş kulakları, çaresizlikle dolduran bir ses.
"Haydi ceketini giymende yardımcı olayım kızım." dediğinde yüzünde tarif edilemez nitelikte gerçek bir neşe vardı. O yüzünü parçalama isteğiyle doluydum.
"Teşekkür ederim, ben giyebilirim." Dedim sadece. Sadece bunları diyebiliyordum. İçimde fırtınalar koparken ben sadece iki cümleyle bir şeyler zırvalıyordum. Ardından seri bir şekilde ceketimi aldım ve giydim kapıyı hızla açtım ve aşağı indim. Bir kaç dakika sonra hastahane kapısı gürültülü bir şekilde açıldı ve kapandı yüzümü ona diktim. Tam çaprazımda duran son model araba uzaktan kumandanın açılma sesiyle kendini belli etti. Bir arabaya bir ona bakarken hayretle arabaya bindim. Tek kelime etmeden gideceğimiz yere vardık. Konuştu o belki bir şeyler ama müzik dinlediğimden dolayı onları da duyamadım. Duymaya da hiç ihtiyacım olduğunu sanmıyordum açıkcası.
Arabadan indiğimizde mado sahilinde bir cafeye doğru yürüdük. Ardından oturan masalardan birinde annemi gördüm koşarak ona sarıldığımda çok telaşlı gözüküyordu.
"Annecim, senin burada ne işin var?" Sonrada tam arkamda duran babama bakmıştı. Bende kendimi açıklama yapmaya mecburmuş gibi hissetmiştim.
"Anne. Bu gün, müdürün odasında beni bekliyormuş o. Sonra bana benimle konuşacağına dair bir şeyler söyleyip buraya getirdi. Ne diyeceğini bilmiyorum. Rahatsız olduysan söyleyeyim gitsin?"
"Hayır Derin. Ben, ben de burada sizi bekliyordum. Babanın seninle konuşacağı mesele üçümüzle alakalı. Oturup dinlemelisin. Lütfen sorun çıkarma kızım, lütfen."
Anneme acımış olmasaydım çoktan toz olmuştum buradan. Sinirimden dişlerimi birbirine bastırıp annemin yanındaki sandalyelerden birine geçtim. Başımı onaylarcasına sallayıp "Buyrun, ne diyeceğinizi çok merak ediyorum." deyip elimle sandalyeleri işaret ettim. İkiside bir an tereddüd etsede dediğimi yapıp oturmuştu. Ardından annem söze girdi.
"Derin. O yıllarda babanla ciddi şekilde kavga ediyorduk. Bir durum söz konusuydu, aldatma mevzusu. O yüzden babanla anlaşamıyacağımızı öne sürerek boşanmaya karar verdik. Senin yaşından dolayı söylememeyi tercih ettik. Ve baban boşandıktan az bir süre sonra başka bir kadın ile aynı evde yaşamaya başlamış. Bu olayı öğrendiğimden beri onun seninle görüşmesi ihtimalini kesinlikle reddettim. Okulunu değiştirdim, evimizi değiştirdim, arabamı, numaramı. Ama hiçbir şey içimdeki hâla babana olan aşkı ve nefreti gidermemişti. Son bir yıldır babanın o kadınla artık aynı evde yaşamadığını benim iş yerimi bulup yanıma gelmesiyle öğrendim. Bir senedir benim kendisini affetmemi ve mutlu bir aile ortamı kurmamızı önerdi. Bir çok kez reddetsemde artık bu fikrin iyi olabileceğini düşündüm. En önemlisi senin kararın. Senden özür dileriz kızım sana bunları yaşattığımızdan dolayı özür dileriz. Bizi affetmeni istiyoruz? "
Bu dediklerini bir dakika içerisinde yeni idrak etmiş olmalıyımki karşımda duran iki insan dikkatlice bana bakıyordu. Şimdi hayır desem peşimi bırakmayacaklar ve üzülecekler. Kimsenin mutluluğunu engelleyemem. O yüzden mantıklıca düşünüp daha sonra karar vereceğime dair bir şeyler geveledim. Mutlu gibi gözüküp ayağa kalktılar ve bana sarıldılar. Yüz ifademdeki hiç bir mimiği oynatmayıp bir an önce şu insanlardan kurtulmayı diledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAP LİFE
RandomMerhaba ben Berra Nar, 15 yaşındayım. İstanbulda oturuyorum. Bir konuda uyarayım sizi 'Gap Life' boş hayat anlamına geliyor, yani ben o anlamında yazdım farklı türlü anlamayın mağaza adı gibisinden. Herkese çok teşekkürlerimi iletiyorum buradan, İyi...