Bu gece olanları düşündükçe ellerim yanaklarıma doğru gidiyor tokat atmak için. Ama hayır tokat atılması gereken biri varsa o da Mert'di..
İçeri girerken umursamaz profili sergileyen playboyumuz Mert, içeride beni takmayınca sadece biraz eğlenmek istemiştim. Yanıma gelen onlarca erkekten sadece birine cevap vermiştim oysa ki...O sırada Mert gelip beni dışarı sürüklemişti. Elinin bileğimi tutuş kuvvetini söylememe bile gerek yok. Hayvan gibiydi! Sonra dudaklarıma yapıştığında hissettiğim şey utançtı, şu an olduğu gibi. Utancımdan yazamadığım o dakikaları şimdi kısa bir özet geçiyorum. Omuzlarından ittirip koşar adımlarla ara sokakları geçip nihayet bir taksi bulmuştum iyi ki.
Sabahleyin erken kalkmıştım. Yüzümü yıkayıp kahvaltımı yaptım. Dolabımın karşısına geçip yırtık kot şortumu ve beyaz sporcu atletimi giydim. Hoş olup olmamak umrumda değildi. Aynaya bakmaya tenezzül bile etmedim. Saçlarımı toplayıp salaş bir topuz yaptım. Yandan bir çantamın içine, ahşap çalışma masamın üstündeki pembe kalemlikten üç-beş tane kalem alıp attım. Eski çantamdaki defteride çantama atıp sol koluma aldım. Telefonumu ve kulaklıklarımı da yatağımın yanındaki beyaz iki gözlü komodinden alıp odamdan çıktım. Merdivenleri teker teker inip kapıya yöneldim. Annemin beni arayacak olması aklıma geldi ve elim kilitli telefonuma gitti. Evde olmayışı dikkatimi çekmişti zaten.
Gardıroptan kot çeketimi alıp üstüme geçirdim ve ayakabılıktan koşucu ayakkabılarımı alıp ayağıma geçirdim.
Gram tipimi merak etmiyordum. Açıkcası bugün özenle iyrenç giyinmeye çalışmamıştım ama kot kot üstüne ama olmazdı. Bunu şimdi idrâk etmiş olmam da benim saflığım..
Yeni bir dünya günü, yeni bir okul günü, yeni bir Göktuğ, Mert. Ah! Mert'i hiç katmamalıydım. Ne diyordum? Ha evet, Göktuğ. Onu düşünürken istemsiz yüzümde aptal bir sırıtış belirdi. Bu sırada taksi durağına ulaşmıştım. Okulun adını söyleyip elimdeki telefonun kilidini açtım.
13 Mesaj , 1 Cevapsız Arama.
Dört tanesi annemden geri kalanları Yaren. Anneminkiler klasik; eve geldin mi, uyudun mu vesaire. Yarende yeni okuluma gittikten sonra kendisiyle arama mesafe koyduğumu iddia ederek attığı tripli mesajlar falan. Dikkatimi çekecek bir şey olmadığından mavi kulaklıklarımı telefonuma takıp Aoran Smith-Dancin şarkısını açıp telefonumdaki silip tekrar yüklediğim sosyal medyalara girdim. Tumblr, Instagram..Facebook'a girecekken taksici geldiğimizi söyledi. Kulaklığımı çıkarmadan taksiciye parayı uzatıp arabadan indim. Okula yürürken kimseyle göz teması kurmamaya özen gösteriyodum. Bu ikinci günümdü ve ne kavga ne benzeri bir şey istemiyordum. Olacağa benzemiyordu zaten ama kimsenin gözüne batmamada gerek yoktu. Kendi halimle gül gibi geçinip gidiyordum. Nötr olmak bu okulda tam da bana göreydi. Öğrenmem gereken bir şey de: Mert ile aramda ciddi bir mesafe olacağı ve bugün yanıma gelip 'Dün gece sarhoştum, bilmeden oldu. Özür dilerim' gibisinden diyeceklerini zerre dinlemeyecektim.
Ve ne oldu? Tabii ki Mert yanıma gelip benden özür dilemedi.
Çok mu şaşırdım?
Hayır. Umrumda bile değildi, kendi kaybederdi.
Bu sırada tarih derslerinde full time uyumuş ve arada hocaya 'ben uyumadım' bakışarı atıp başımı yasladığım sıradan başımı kaldırıp hocaya bakıyordum. Bu sırada genelde sıra arkadaşımla göz göze geliyorduk. Utanıp hemen gözlerimi kaçırıyordum. İkinci ders de bittiğinde karnımın guruldadığını duyar gibi oldum. Yerimden kalkıp yavaş hareketlerle elimi dersten beri hâla telefonla uğraşan sıra arkadaşımın omzuma vurdum iki kez.
Ayağı kalkıp beni baştan aşağı süzdü. Utanarak geri çekildim.
"Gene mi önümden geç diyeceksin? Bak, geçem sefer ki gibi bir saçmalık yapma ihtimalin hâla varken öyle biş-" sözümün yarıda kalmasına sebep olan şey, çocuğun yüzündeki sırıtış ile birlikte sıradan bir-iki adım geri çekilip eliyle buyur etmesi.
"Vay be! Hiç beklenmeyen insanlardan beklenmeyen davranışlar." Diye mırıldanıp buyur ettiği yolda yürüdüm. Dönüp arkamda bana bakan çocuğa "Ee..tanışmamıştık biz."
"Evet." Ve yüzündeki sırıtışı belirginleşirken devam etti. "Yankı."
Gülümsedim.
"Beni biliyorsun zaten. Neyse. Şey..ben kantine iniyordum, gelmek ister misin?"
Dudaklarını büzüp tavana doğru başını kaldırdı. Düşünüyormuş gibi bir hâli vardı. Bu yaptığına gözlerimi devirerek karşılık verdim.
"Mmm..olabilir." ve yanıma gelip yanımdan yürümeye başladı. Birlikte kantine geldiğimizde, sınıftan çıktığımızdan beri gri koşucu ayakkabılarıma taktığım pembe bağacıklarımda olan başımı kaldırdım ve sıraya girdim. Her zamanki klasiklerimden olan kaşarlı tost ve karışık meyve aromalı suyumu kantinciden istedim. Meyvesuyunun kalmadığını öğrenince portakal aromalı meyve suyu aldım ve yeşilli masaların çevresinde duran turuncu sandalyelerde beni bekleyen Yankı'nın yanına doğru ilerledim. O da kendine bir hamburger ve kola almıştı. Birlikte yiyeceklerimizi yiyip keyifle sohbet ettik. Aslında dışarıdan göründüğü kadar karizmatik ve ukala olmadığını anlamıştım. Tabii onun hakkındaki karizmatik düşüncem hâla geçerliydi. Bu okulda popüler biri olduğunu ama aslında böyle şeylerin ona saçma geldiğini yirmi dakikalık tenefüs diliminde anlamıştım.
Artık yeni bir arkadaşım, okulda yanlız olmayacağım günler ve zevkli okul maceraları başlamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAP LİFE
RandomMerhaba ben Berra Nar, 15 yaşındayım. İstanbulda oturuyorum. Bir konuda uyarayım sizi 'Gap Life' boş hayat anlamına geliyor, yani ben o anlamında yazdım farklı türlü anlamayın mağaza adı gibisinden. Herkese çok teşekkürlerimi iletiyorum buradan, İyi...