I

85 9 7
                                    

    Hikayedeki tüm tarihi kişilikler hayal ürünüdür.

Bir yazıya nasıl girilir veya girilmeli bilmiyorum. Saat şu an gece yarısını geçti. Ilık bir yaz gecesi ve ben masama oturmuş bu satırları yazıyorum.

İki yılın ardından bu satırları yazmaya karar vermem aslında çok da güç olmadı. Az önce yatağımda yatıyordum ve ılık bir yaz rüzgarı bana on dokuzuncu yaşımı, Yunanistan gezimi ve tüm bu yaşadıklarımı anımsattı. Yataktan kalktım ve işte buradayım, yazıyorum. 

Bunun yanında kendime gelmem, tekrar hayatıma adapte olabilmem dediğim gibi iki yılımı aldı. Bu günceyi birinin bulmasını veya okumasını istemiyorum. Öldükten sonra dahi. Arkamdan, "zavallı adam, gençliğinde deliymiş." denmesini veya hâlâ yaşarken okunması dahilinde delirdiğimin düşünülüp bir yere kapatılmayı hiç ama hiç istemiyorum. O yüzden bu günceye yazma nedenim tamamen bu yaşadıklarım üzerinde bir hakimiyet kurabilmek ve aklımdakilerle kalbimdekinin gerçekliğinden bir an için bile şüphe duymamak. Zaten duymadım da. Bu iki sene boyunca bir kere bile duymadım. Olayın şokunu bu kadar uzun sürede atlatmam da bunu açıklıyordur zaten. Ama olur da bir gün yaşadığım hayatın gerçekliğine çok kapılır ve tüm bu yaşadıklarım izlediğim bir filmden veya okuduğum bir kitaptan aklımda kalmış, başrol karakterine de kendimi yerleştirmişim gibi gelirse diye buraya yazıyorum işte. 

Dediğim gibi iki yılın ardından sonunda yaşadığım olayın şokunu tamamen(?) atlattım ve hayatıma normal birisi olarak devam etmeye başladım. Üniversiteye geri döndüm, cesaretlendim ve artık ne yapmak istediğimi biliyorum. En önemlisi de yeni insanlarla tanışıyorum. Hayatıma yeni birisini soktum, insanları görmek istemiyor gibi hissetmiyorum artık.

Öncelikle her şeyin başladığı o, on dokuzunca yaş günümden yani on iki ocaktan bir hafta öncesine giderek başlamak istiyorum. Annemle babam eşcinsel olduğumu öğrendiğinde on dokuzuncu yaşımın aşırı derecede kaos içinde ve çalkantılı geçeceğini ön görmüştüm. Ama bu kadarını tahmin edememiştim sanırım. Aslında hayatımın hiçbir döneminde annemle babamın homofobik olduğunu veya homofobik söylemlerde, hareketlerde bulunduğunu hatırlamıyorum. İçlerinde böyle bir şey varsa da bir olayın ucu onlara değmiyorsa bunun kendilerini ilgilendirmediğini söylerlerdi. İnsanların hayatlarına kesinlikle karışmaz ve ilgi duymazlardı. Hafta sonları gezmeye giden, çocukların okula gittiği ve memur bir babanın maaşıyla geçinen tamamen sıradan bir aileydik sonuçta. Fakat her zamanki gibi durum kendi çocuklarına geldiğinde işler değişti. Karşı komşumuz olan dedikoducu kadının, beni üniversitenin çıkışında bir erkekle el ele görmesiyle patlak verdi tüm olay. Birden tüm mahalle benim ufaklığın, yani penisimin, nereye girip çıktığını konuşur oldu. Mahallenin marketine, kasabına giden babam, sürekli huzurunu kaçıran fısıltılar eşliğinde etini ve sebzelerini almaktan yorulmuş olacak ki bir gün marketten koşarak uzaklaşmış ve evde okuldan dönmemi tam bir aktif yanardağı gibi beklemiş. Okuldan eve dönüşüm pek bir olaylıydı; önce bağırışlar çağırışlar, ardından benim de karşı çıkmamla ortalığın karışması, annemin araya girme çabaları, babamın elindeki gazeteyle bana birkaç tane geçirmesi ve ardından oda cezası. Ertesi gün bir doktora görünmeme karar verilmişti. Doktora gitmemek için ne kadar direndiğimi anlatmaya kelimeler yetmez. Bunun yüzünden tekrar bir kavga patlak verdi. En sonunda da babam bana vuracakken araya giren annem, doktora gitmezsem hiçbir yere gidemeyeceğimi söyleyerek evden çıkma hakkımı da tamamen elimden almıştı. Farkındayım, bunlar kulağa çok kötü şeyler gibi geliyor ve evet yine biliyorum ki çok kötü şeyler ama ben de az değildim. O zaman hiçbir suçunun olmadığını düşünüyordum fakat şimdi yirmi iki yaşındayım ve tamamen boş bir kafayla neyin doğru neyin yanlış olduğunu daha net görebiliyorum. Annemle babamı kışkırtacak şeyler yapmaya başlamıştım daha ilk günden. Geceleri gizli gizli camdan çıkıyor ve ikinci kattaki odamdan pencerenin hemen yanındaki ağacın yardımıyla iniyordum. El ele görüldüğüm çocuk ile buluşuyordum ve yine böyle gecelerden birinde bekaretimi kaybetmiştim. Aslında bu da aileme çok kızgın olduğum için yaptığım bir şeydi. Normalde her zaman, takıldığım biriyle değil de gerçekten sevdiğim biriyle sevişmek istediğimi söylerdim. Aslında o çocuktan da hoşlanıyordum ama bana göre biri olmadığını kilometrelerce öteden bakan birisi bile söyleyebilirdi. Bu arada tüm bunlar olurken okula gitmiyordum. Üniversitenin birinci yılının ilk dönemiydi ve birden ortadan kaybolmam hiç kimsede bir farkındalık yaratmamış gibiydi.

PalaestraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin