VIII

35 6 31
                                    

Bir hafta olmuştu. Yaşanan olaydan sonra çocuklar artık bana dokunmamaya başlamışlardı. Hatta gymnasiumdaki varlığımı bile sorgulamaz haldeydiler. Varlığıma en çok alışmış olan yaşıtlarım dışındakiler ise bir istisnaydı. Ev ve gymnasium arasında mekik dokurken agoradan geçtiğim vakitler etraftaki insanlar bana çoğu zaman yadırgayıcı bakışlarla bakıyorlardı. Üzerime giydiğim khiton ve sandaletler bile buraya ait olmadığımı gizleyemiyordu. Alope aldırış etmememi söylemişti, ben de aldırış etmemeye çalışıyordum. Ainos ve Alope, ikisi de başıma bir şey gelirse direkt gelip onlara söylemem konusunda bana söz verdirmişlerdi. 

Haftada beş gün Ainos'a öğle yemeği gitmesi gerekiyordu. Bazı günler öğlene kadar uyuduğum için Ainos'a yemeğini götüremiyordum, o gibi günlerde İsos yemeği götürüyordu. Aslında her zaman hizmetçi götürebilecekken Alope'nin neden benim götürmem konusunda ısrarcı olduğunu bir süre merak ettim. Bunun çevreye alışmam ve sosyalleşmem için olduğunu çok geçmeden anladım. Bense arkadaş edinmek şöyle dursun birileriyle konuşmuyordum bile. 

Sekizinci gün tekrar Ainos'a yemek götürmek için evden çıktım. Artık yolu öğrenmiştim. Kenardan kenardan çok dikkat çekmemeye çalışarak yürüyor ve gymnasiuma kadar bu zaman diliminden nasıl geri dönebileceğim gibi şeyleri düşünüyordum ancak hiçbir çıkar yol bulamıyordum. Yine böyle günlerden birinde gymnasiuma vardığım vakit sütunlu yolu yürürken palaestrada kümelenmiş bir insan topluluğunun olduğunu fark ettim. Çırılçıplak bir sürü erkek bir şeyin etrafında daire olmuşlardı. Geniş kumlu alanda o kadar uzakta duruyorlardı ki neyin etrafını sardıklarını göremiyordum. Bir süre sonra herhalde hocaları bir şey anlatıyor olmalı, diye düşünerek yoluma devam ettim. Ainos'un odasına girdiğimde içerdeki ders henüz bitmemişti. Mahcup bir şekilde öylece kalakaldım. Neyse ki Ainos'un yüzünde sinirlenmeye dair hiçbir ifade yoktu. Beni içeri davet etti ve karşısına yarım ay şeklinde dizilmiş, ellerinde lir tutan öğrencilerine geri döndü. Gidip köşedeki tabureye sessizce yerleştim. Öğrencilerin çalışlarını dinledim. Bu seferkiler daha büyük bir yaş grubuydu bu yüzden küçüklere göre daha iyi çalıyorlardı. Lirin tellerinden çıkan ezgiler hoşuma gitti. Çenemi elime yaslayıp ne kadar orda onları dinledim bilmiyorum. Belki on belki on beş dakika. Ainos sonunda paydos ettiğinde gençler aceleyle sınıftan çıktılar. Bense beze sarılmış yemeği alıp üç ayaklı masanın üzerine koydum ve iskemleye oturdum. Öğle yemeklerini, öğlene kadar uyumadığım vakitler Ainos ile yemeye alışmaya başlamıştım. 

"Ders bana o kadar sıkıcı gözükmedi aslında." dedim şaka yapmaya çalışarak. Ainos topallayarak geldi ve karşıma oturdu. Yaşlı adam bezi açarken ben de bardaklara su doldurdum. Ainos dediğime babacan bir edayla güldü. "Büyük ihtimalle diğer derse katılmak için acele ettiler. Bugün talim için Kaias geldi."

"Kaias mı?"

"Evet, komutan Kaias. Hatırladın mı onu?"

"Evet." dedim ve bir yudum su içtim.  "Hep böyle gelir mi?"

"Arada. İki haftada bir gençlerin idmanına katkıda bulunmak için gelmeye çalışıyor. Biz hocalar da bu durumdan memnunuz."

Ekmekten ağzıma attım, yavaşça çiğnedim.

"Yemekten sonra izlemeye git. Hatta istersen sen de katılabilirsin. Kaias, Damasos gibi değildir. Veya diğer hocalar gibi. Gençler onu severler."

Damasos'un adını duyunca yüzüm ekşidi. "Tamam," dedim. "...belki yemekten sonra izlemeye giderim." Kaias'ı düşününce aklıma bir tek mecliste sorgulandığım günkü bakışları geliyordu. Hoş ve derin bakışları olduğunu o an düşününce fark ettim. Sonra ise düşünmeyi bırakıp Ainos'a döndüm. Ainos'un geldiğim yerle ve zaman dilimiyle ilgili sorularını yanıtladığım sıradan bir öğle yemeği geçirdik. Ainos ve Alope anlattıklarımdan sonra deli olduğumu düşünmemişler miydi bilmiyorum ama daha çok merak edip sorular sormaya başlamışlardı. Deli olduğumu düşünüyorlarsa bile bunu asla belli etmemişlerdi. Bu yönden şanslı olduğumu şimdi, bu satırları yazarken bile düşünüyorum. 

PalaestraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin