XVII

47 8 28
                                    

Haftanın diğer okul günleri sıradan geçti. Kesinlikle bir gelişme göstermiyordum. Belki müzik dersinde biraz ama fazlası yoktu. Haftanın diğer günlerinde Kaias bir daha gözükmedi. Buna minnettardım ama hafta sonu onunla buluşacak olmak beni geriyordu ve midemde ağrıya sebep oluyordu. Bunu Otreus ve Halios'a söylediğimde Otreus, "Sonunda baş başa buluşma vaktiniz geldi demek." demiş ve imayla gülmüştü. Halios ise her zamanki gibi bir şey dememişti. Bir tavsiyeleri olup olmadığını sorduğumda ise ikisi de sıkı çalışmamı tembihlemişti.

Hafta sonu geldiğinde gün doğmadan kalktım. O kadar erken kalkmıştım ki henüz ne Alope ne de Ainos uyanmıştı. Havada sabah serinliği vardı. Neyse ki İris benim için uyanıktı ve yemem için hafif bir şeyler hazırlamıştı. Hatta oturup birlikte yemiştik. Bu konuda birazcık ısrarcı olmuştum ve hizmetçilerimizin de ne zaman yiyip içtiklerini merak eden ben sonunda merakımı gidermiştim. Gitmeden önce İsos nasıl gideceğimi bir kez daha tarif etti. Yamaç boyunca sahil yolunu takip edip tamamlanmamış bir yapı ve yanında bir zeytin ağacı gördüğümde geldiğimi anlayacaktım.

Giyindim, başıma iyi şans getirmesi için Minseok hyungun şapkasını geçirdim ve beni uğurlayan İris ve İsos'a teşekkür ederek yola koyuldum. Atina'da neredeyse kimse uyanmamıştı. Güneş henüz doğuyordu ve henüz karanlık bile denebilirdi ancak ben yol katettikçe güneşin doğuşuna da tanık oldum. İsos'un dediği gibi sahil yolu boyunca yüksek yoldan dümdüz ilerledim ve tamamlanmamış bir yapı gördüm. Hatta o kadar tamamlanmamıştı ki zeytin ağacını da görmeseydim bir an gelmediğimi sanacaktım. Tiyatronun yarım yamalak girişinden içeri girdim ve denize bakan bu küçük tiyatro yapısının yalnızca birkaç sıra inşa edilmiş oturma yerlerinden birinde oturan Kaias'ı görünce durdum. Elinde bir hançer vardı ve bir dal parçasını yontuyordu. Ben gelesiye kadar güneş neredeyse tamamen doğmuştu. Artık daha aydınlıktı.

Bana bakmadı. Geldiğimi fark edip etmediğini ancak "Geç kaldın." dediğinde anlamış oldum. Geç mi kalmıştım? Güneş henüz doğuyordu, herkes uykudaydı ve ben geç mi kalmıştım? Şaşkınlık içinde orada dikilmeye devam ettim. Biraz da keyfim kaçmıştı sanırım ve Kaias'ı düşündüğümde/gördüğümde midemde oluşan o ağrı yine baş göstermişti.

"Özür dilerim." dedim en sonunda. O da oturduğu yerden kalktı ve hançeri beline bağlanmış kınıya geri koydu. Dal parçasını ise yere attı. Dal parçası ayağı altında ezilirken bana doğru yürüdü ve tam önümde durdu. Bana tepeden bakıyordu ben ise ona bakmaya cesaret edemiyordum. Yine göğüs hizasına bakarak giysisinin kumaşını incelemekle yetindim.

"Geç kaldığın süre kadar geç çıkarsın. Bu konuda anlaşalım." dedi ve arkasını dönüp ağaca doğru ilerledi.

"Isınmaya başla." dedi. Dediğini yapmak için biraz ortaya ilerledim fakat bir an için üstümü çıkarmam gerekip gerekmediği konusunda bilinmeze düştüm. Sormaya da çekinmiştim ama ben khitonumun eteklerinden tutup sıyırmaya başlamıştım ki Kaias, "Kalsın." dediğinde minnettar olmuştum. Minseok hyungun şapkasını çıkarıp kenara koydum.

Isınmaya başladım. Gymnasiumda neler yapıyorsak aklımda kaldığı kadarıyla aynılarını yaptım. Isınmam bittiğinde ise bir süre ellerim belimde soluklandım. Kaias tüm bu süre boyunca ayakta beklemişti. İşimin bittiğini görünce soluklanmama izin verdi ve "Şimdi elli şınav çek." dedi. O an şoka girdiğimi hatırlıyorum. Değil elli şınav ben bir şınavı zor çekebiliyordum. Bu bir işkence olmalıydı. Bunu Kaias'a söylemek istedim ama korktum ve söyleyemedim. Mecbur, istemeye istemeye yerde şınav konumuna geldim. Her şey o kadar kötüydü ki tadım kaçmıştı. Bir şınavı zar zor çektikten sonra ikinci denememde vücudum tamamen kendimi bıraktı. Bir kez daha denedim ancak aynısı oldu. Kaias büyük adımlarla yanıma geldi ve ayağını karnımın altına koydu.

PalaestraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin