XV

38 6 24
                                    

İkinci gün de tam bir fiyaskoydu. İlk ders matematikti ve felakettim. Zaten hiçbir zaman matematiği yapamamıştım. Matematikten sonra Homeros'un eserlerini okuduğumuz bir ders vardı ve bu dersi nispeten daha çok sevmiştim. Bu derslerde palaestradakinin aksine onar kişilik iki gruba ayrılıyorduk çünkü sınıflar küçüktü. Dersten sonra öğle arasıydı ve öğle arasından sonra disk ve cirit atma talimi olacağı için genelde bir şey yemenin tercih edilmediğini söyledi Halios. Benim ise karnım zil çalıyordu. Yine de katlandım.

Öğleden sonraki derslerde iyi olduğumu söylemeyi çok isterdim ancak değildim. Diski hala yamuk atıyordum ve ilk kez denediğim ciritin ise ondan geriye kalır yanı yoktu. Otreus ve Halios ise bunlarda çok iyiydiler. Tamamen çıplak olduğum ikinci gündü ve anadan üryan bir halde talim yapmak inanılmaz tuhaf hissettiriyordu. Sürekli penisimi saklama ihtiyacı duyuyor ya da birinin dik dik bana baktığını zannettiğim anlarda Otreus'un arkasına saklanıyordum.

Üçüncü gün Ainos ile tarih dersinde Yunan ve Atina tarihine şöyle bir bakıyorduk ki ben iki günün yorgunluğuyla oturduğum yerde uyuyakalmıştım. Kimse de bana dokunmamıştı. Ders bitince Ainos'dan çok özür diledim. Ainos ise gülmüş ve "Bana o kadar da sıkıcı gözükmedi aslında." demişti.

Beni en çok yoran gymnasiumda yaptığımız talimler oluyordu. Aşırı beden gücü gerektiren bu talimler beni yormakla kalmıyor aynı zamanda ertesi gün tüm vücudumu ağrıtıyordu. Eve geldiğimde ise akşam yemeğini zar zor yiyip kendimi yatağa atıyordum. Şimdi düşününce üniversite bile bunun yanında çocuk oyuncağı kalırdı. Ama Halios alışık olmadığımdan kaynaklandığını ve alıştığım zaman bunların hiçbir şey geleceğini söylemişti. Sadece biraz kas gücümü geliştirmem gerekiyormuş. Ama ben başarısız olmaya devam ettim. Ta ki koşu idmanına kadar. Gymnasiumda yarış için toplandığımızda bu kez soyunmamıza gerek yoktu ve bu beni inanılmaz mutlu etmişti. Yan yana dizilmiş, hocanın işaretini bekliyorduk. İşaret verildiğinde hepimiz koşmaya başladık. Koştum, koştum ve koştum. Sanki rüzgar benden yanaydı ve beni arkamdan itiyordu. Nasıl oldu hiçbir fikrim yok ama birinci geldim. Tüm hafta boyunca başarılı olduğum tek şey bu koşu yarışıydı ve bu beni delicesine mutlu etmişti. Otreus yine kolunu omzuma atmış ve "Bak, senin de başarılı olduğun şey bu işte." demişti. Gurur vericiydi ve ilk kez bir dersten başım öne eğik çıkmak zorunda kalmamıştım. 

Nihayetinde hafta sonu geldiğinde öğlene kadar uyuyabildiğim için tanrıya teşekkür etmiştim. Hatta neredeyse avludaki sunağın oraya gidip dua edecektim. Bütün eklemlerim ağrıyordu ve kalkmak bir hayli güç olmuştu. Kahvaltıya indiğimde vakit öğleden sonraydı. Ölü bir bedenden farksız yaptım kahvaltımı. Alope yanıma geldi ve yüzümü avuçları arasına aldı.

"Okul benim oğlumu çok mu zorluyor?" diye sordu dudaklarını büzerek. Başımı salladım ve ben de dudaklarımı büzdüm.

"Alışacaksın." dedi Alope. "Şu anda zorlanman normal." Sonra tavuklara yem atmak için kümese gitti. Bense sessizlik içinde biraz daha orada oturdum. Akşama doğru hafta sonu olduğu için belki Otreus ve Halios gelir de birlikte vakit geçiririz diye ümitlendim ama kimse gelmedi. Ertesi gün yine öğlene kadar uyumuştum. Uyandığımda hala eklemlerin ağrımaya devam ediyordu ve fena halde sersem hissediyordum. Kahvaltımı sükunete ihtiyacı olan bir yaşlı gibi yaptım. Kahvaltıdan sonra biraz Alope ile sohbet ettim. Ardından odama çekilip biraz daha dinlendim. Akşama doğru kapı çaldı, pencereden kimin geldiğine baktım. Otreus Alope'yi selamlıyordu. Koşarak aşağı indim.

"Otreus!" dedim ve arkadaşımın üzerine atıldım. Otreus beni kaldırıp indirdi. "Dün neredeydin?" diye sordum. Amacım hesap sormak değildi ama dün bir hayli sıkılmıştım.

"Eiones ile çalışıyordum." dedi.

"Yaa, iyi miydi bari."

Başıyla onayladı Otreus. "Gelirken Halios'a uğradım ama o bugün de Boreas ile çalışacakmış."

PalaestraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin