VII

31 6 33
                                    

Ainos'a öğle yemeği götürdüğüm günün dönüşünde nasıl geri döneceğimi bilemediğim için Ainos'un çıkışına kadar gymnasiumda bekledim. Ainos derse giderken talim yapan gençleri izleyebileceğimi söyledi. İtiraz etmedim. "Sadece bir saat." demişti giderken de. Bir saat sonra yanımda olacaktı ve eve gidebilecektik. Halios ortalarda yoktu, onunla eve dönebilirdim pekala ancak kendisini bulma görevi yine bana düşeceği için kalmayı tercih ettim.

"Muhtemelen arkadaşlarıyladır." dedi Ainos. Başka birinden eve kadar bana eşlik etmesini isteyebileceğini söylemişti ama ben kimseye güvenemediğim için kabul etmedim. Çünkü insanlar hala bana tuhaf tuhaf bakıyor ve aralarında fısıldaşıyorlardı. Bir tanesinin beni tenha bir alana çekip boğmaya çalışacağı ya da mecliste zindana atılmamı savunan adama teslim edeceği gibi tuhaf senaryolar kurmam için çok da uzun bir zamana ihtiyacım olmamıştı.

Öylece sütunlarda birine yaslanıp palaestrada talim yapan gençleri izlemeye başladım. Üstü açık kumlu alanda ikişer ikişer eşleşmiş gençler birbirleriyle güreşiyorlardı. Bazıları yaşca küçük bazıları ise benim yaşlarımdaydılar. Başlarında duran himation giymiş yaşlı adam aralarında geziniyor ve öğrencilerini cesaretlendirecek laflar ediyordu. Yere serilen çocuklara tekrar ayaklanmaları için baskı yapıyordu. Mickey Goldmill bu adamın yanında hiçbir şey kalır diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Moralim aşırı bozuktu, hâlâ kabullenmekte güçlük yaşadığım bu durum beni yine ağlamaklı yapmıştı. Stresten ve endişeden başıma ve karnıma ağrılar giriyor ve hala bunun bir rüya olabilme ihtimalinin nasıl gerçek olmadığını anlamaya çalışıyordum. Tam bu sırada fark edildim işte. Mickey Goldmill'i aratmayacak hoca beni fark ettiğinde Ainos'un çıkmasına yarım saat olmalıydı. Yanıma yaklaştı, gölgede dikilen ben ise bir iki adım geriledim. Ainos ile derse girmeliydim, diye düşündüm. Onu duyabileceğim kadar yaklaştığında ise "Sen de denemek ister misin delikanlı." diye sordu. Ses tonu tuhaftı.

"Hayır teşekkürler, ben Ainos'u bekliyorum." dedim ve tek elimi olmaz anlamında salladım.

"Bir şey olacağından korkuyorsan hiç endişelenme, burdaki her genç bu yollardan geçer. Gördüğün gibi yere serildin mi zaten rakibin durur." Bunu söylerken eliyle kum alanı işaret etmişti.

"Yok yani... Ben gelmesem daha iyi olur. Birazdan Ainos da gelir zaten."

"Boşverin hocam, korkuyor belli ki." bir ses duyuldu, kimin söylediğini yakalamaya çalıştım ama başaramadım. Çocuklar teker teker güreşmeyi durdurmuşlardı ve şimdi tüm dikkatleri üzerimde toplanmıştı. Sonrasında ise çocuğun dediğine hepsi gülüştüler. Tere ve yağa bulanmış çırılçıplak güzel ve biçimli vücutları kumla kaplanmıştı.

Korkuyor muydum emin değilim ancak huyunu suyunu bilmediğim biriyle dövüşmek en son isteyeceğim şeydi. Tamamen bana yabancı olan bir ortamda bunu yapmak ne kadar aklı selim bir davranıştı emin olamadım.

"Hem yalancı hem de korkak." dedi gençlerden birisi. "Farklı bir zaman diliminden gelmişmiş güya."

O an dilimi tutmam gerekirdi ama yapamadım. "Ben yalancı değilim doğru konuş benimle!" diye atıldım. Hocaları ise bir şey yapmadı. Kızgınlığım onu sadece güldürdü. Bozuk moralim ise beni daha da agresif birisine dönüştürüyordu.

"Ne yani, Ainos hocayı kandırabilirsin ama bizi asla. Zavallı adamın mülkünde gözün yok mu sanki?"

Hoca hala bir şey demiyordu. Öyle ki birkaç adım geri çekildi ve öğrenci kalabalığının içine karıştı.

"Kimseyi kandırmanın peşinde değilim!" istemeden bağırıyordum. Gerilmiştim ve Ainos hakkında böyle konuşmaları onların bizzat hocaları olmasına rağmen beni daha çok sinirlendirmişti. Çünkü Ainos ve Alope bana arka çıkan tek kişilerdi. Bir de Kaias denen adam vardı tabi. O olmasa muhtemelen zindanı boylamış veya sürgün yollarında perişan olmuştum.

PalaestraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin