XI

46 7 21
                                    

Yine Alope ile kahvaltı ettiğimiz sıradan bir sabahta Alope heyecanla aklına çok önemli bir şey gelmiş gibi lafa girdi:

"Kralın doğum günü geliyor, kutlamalar yarın başlayacak. Kesinlikle katılmalısın Kyungsoo."

Bir ekmek dilimini önüme koyan kadını izlerken "Kutlamalarda ne yapılıyor ki?" diye sordum heyecanına ortak olabilmek için.

"Kral tiyatroyu çok sevdiği için oyunlar izleniyor, yarışmalar düzenleniyor ve kazananlara ödül veriliyor. Kurbanlar kesiliyor ayrıca okullar üç gün kadar tatil ediliyor."

"İyiymiş." dedim. Şaraba ekmeğimi bandırıp ağzıma attım.

"Katılırsın değil mi?" diye umutla sordu Alope. Başımı salladım. Neredeyse burada iki ayı devirecektim ve artık ağlamaktan çok adapte olmaya çalışıyordum. Hatta öyle ki zevk aldığım vakitler artmaya başlamıştı. Ainos ile öğlenleri ettiğim sohbetler, Otreus ve Halios ile geçirdiğim vakitler ve oynadığım oyunlar, Alope ile yaptığım dedikodular ve hayvanlarla oynadığımız anlar. Hepsi bana zevk verir olmuştu. Bazı zamanlar başka bir zaman diliminde olduğumu bile unutuyordum ve sanki tamamen o zaman dilimine ve oraya aitmişim gibi hissediyordum. Fakat bir gün bu unutma meselesi beni delicesine korkutmuştu. Ya bir daha hiç geçmişimi, yani geleceği hatırlayamazsam ve ailemi unutursam diye içime işlemiş bir tedirginlikti bu. Bunun sonucunda yeniden odama çekilip usul usul ağladığımı hatırlıyorum.

Ertesi gün sabahın erken saatlerinde kapı çaldı. Kapıyı açan İsos oldu. Gelen ise Haliostu. Bizi selamlayarak içeri girdi. Alope onu kahvaltı masasına davet etti ancak Halios erastesiyle henüz deniz kenarında oldukça romantik sayılabilecek bir piknikten geliyordu. Size Halios'un erastesinden hiç bahsetmedim. Halios'un soğukkanlılığı aksine oldukça konuşkan ve dışa dönük bir adamdı. Bugünün tabiriyle gök bilimciydi ve yıldızlarla uğraşıyordu. Erastesinin ona verdiği hediye ise çok ilginç ve güzeldi; Halios'un adını yeni keşfettiği bir yıldıza vermiş ve erastesi olmak istediğini de bu sırada söylemişti. Otreus bu hediyenin üzerine kimsenin çıkamayacağını her konu açıldığında tekrar ediyordu.

"Kyungsoo'yu almaya geldim." dedi Halios. İris'in getirdiği bir bardak suyu kabul etmişti.

Hazırlandım. Minseok hyungun şapkasını taktım ve hediye edilen khitonlardan birini giydim.
"Sen gelmiyor musun Alope?" diye sordum. Alope tavuklara yem atarken, "Ben tiyatroya geleceğim, spor müsabakaları pek bana göre değil." dedi ve gülümsedi. Ainos ise o gün meclisteydi. Israr etmedim ve Halios ile birlikte stadyumun yolunu tuttuk. Gerçekten de agorada bir kutlama havası vardı. Okulda olmayan çocuklardan mıdır bilinmez, sokaklar her zamankinden daha neşeli gibiydi. Stadyuma giden yolun üzerinden Otreus'u da aldık ve yola üçümüz devam ettik. Stadyumun her bir yanı dolmaya başlamıştı. Kadınlar arkalara olmak üzere oturaklara yerleşiyorlar, yer kavgaları bile ediyorlardı. Sonunda bir yere yerleşebildiğimizde stadyum tıka basa doluydu. Yalnız kralın oturacağı yer boştu.

Kral yine bir saden sandalyenin içinde getirildi. Beraberinde gelenler ise askerler, hizmetçiler ve Kaias oldu. Ancak sedandan kral dışında birisi daha indi. Bu, pembe bir pepluma sarınmış, altın rengi bukleleri omzuna düşmüş güzeller güzeli bir kadındı. Kaias kralın inmesine ardından da oturmasına yardım etti. Zavallı adam çarpık bacaklarından dolayı yavaş ve aksak yürüyordu. Üstelik yürürken kafası sürekli göğe bakıyor, kolları ise bedenine çekilmiş bir şekilde duruyordu. Nihayet kral da oturduğunda, Kaias sağına, kadın ise kralın hemen soluna oturmuştu. Yarışmacılar bir süre sonra hazırlanmaya başladılar. Merakıma yenik düşerek, "Şu kadın kim?" diye sordum iki arkadaşıma da. Halios ve Otreus kimden bahssettiğimi görebilmek için şöyle bir bakındılar, ilk cevap veren Halios oldu:

PalaestraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin