Evet ben geldim. Bölüm geldiğinde alıntı kalkacak arkadaşlar haberiniz olsun demiştim 🤭.Bölüm geldi ama biraz kısa nişsanım var ve bir gazla yazdım yazım yanlışları için kurgu daha sonradan düzenlemeye alınacaktır. Umarım beğenirsiniz. Oy bırakmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayın 🤗.
YERİN ALTI ASLAN DOLU YATAN YATANA... YERİN ÜSTÜ KAHPE DOLU SATAN SATANA...
Zebani, Ruhsuz ve Turna burada sizin için geldi. " Ve sonra kesilen bir boğaz ve yüzümde iğrenç sıcak kan damlaları...
Astsubaylar ve teğmenler bana korku dolu ve şaşkın gözlerle bakarken hızlıca herkesin ellerini çözüp köpeklerin üstlerinde bulunan silahları aldım. Dört leşin üstünden dört kalişkanikof ,beş silah, üç bıçak çıkmıştı. Yirmi beş kişilik bir takım için elbette azdı ama yapacak bişey yoktu. Elbet bulurduk. Sonuçta öldürülecek göt çoktu. Bu kampı başlarına yıkıp cayır cayır yanmalarını izlemeyecektim. Beş Mehmetçik için. Vatanım için. Yüreği yanacak analar için.
Binbaşının konuşmasıyla herkes dikkatini ona verdi.
-" Şunları aranızda bölüştürün. Gördüğünüzü sessizce ve hızlıca indirip silahlarını alın. Kendi ekipmanlarımıza ulaşana kadar bu köpeklerin oyuncaklarıyla idare etmek zorundayız."diyip bir süre gözlerini üstlerimizde dolaştırdı. En son gözleri yerde üst üste yatan beş Mehmetçiğin bedenlerinin üstünde durdu.
Gözlerine yerleşen hem gurur hem üzüntü insanın en büyük imtihanıydı. Özellikle bir komutansan. Gururluydu şehit komutanı olmuştu, üzgündü sevdiklerine bu haberi vermek ona düşmüştü. Nasıl diyecekti evlatlarımız gözümüzün önünde şehit olurken ellerimiz bağlı bişey yapamadım diye.
Sonuçta aylar önce aynı olay benim başıma da gelmişti. Ve asker olduğum, şehit düşmediğim sürece gelmeye de devam edecekti.
Gözleri gözlerimle buluşunca kendimi toparlama fırsatım bile olmamıştı. Tek kaşını hafif kaldırıp saniseler kadar kısa bir süre bakıp tekrar konuşmaya başladı.
-" Çiler , Can ve Azat siz mühimmat depolarını bulup önce ekipmanlarımız alıyorsunuz daha sonra da depoyu patlatıyorsunuz. Geri kalanlar üç arkadaşınız gelene kadar sessizce öldürebildiğiniz kadar şerefsiz öldürebilirsiniz. "derin bir nefes alıp göğsünü şişirdikten sonra yavaşca nefesini verip tekrar konuştu.
Bu sefer sesi yalvarır gibi çıkmıştı. Bizim için bize yalvaran bir komutan.
-"Daha fazla şehit vermek istemiyorum arkadaşlar. Kendinize dikkat edin. Ölmeyin. Beni bir yüreği yanan ananın karşısına çıkmak zorunda daha bırakmayın."
Daha sonra herkes plana uygun şekilde hareket etmeye başladı.
Ben ,Işıl ve Bahar bıçakları alıp mağaranın girişinde pusuya yattık. Diğerleri elleri bağlı gibi oturuyorlardı.
-"Çiler sen buraya gel yaraların kötü" aynı anda diyen Can ve Furkan 'a tek kaşını kaldırıp bir kaç saniye baktıktan sonra kulağıma gelen sesler ile tekrar girişi gözlemeleye başladım.
Birkaç dakika sonra içeri giren üç köpek ile hızlıca ağızlarını tutup boğazlarını kestik. Ne olduğunu bile anlamadan bok yoluna gitmişlerdi şerefsizler. Onlarında silahlarını ve bıçaklarını alıp aramızda bölüştürdük. Yeterli olmasa da biz birbirimizi korurduk. Onlar bu saatten sonra başlarına gelecekleri düşünsünler. Binbaşı Alphan önde arkasında dikkatli bir şekilde biz mağaranın dibinden sessizce kapıda bekleyen iki köpeği öldürüp kendimizi koruyabileceğimiz şekilde konumlandık. Bahar ve Işıl birer kaya parçasının arkasına geçip emri beklemeye başladı. Can, ben ve Azat mühimmat depolarını bulup ekipmanlarımızı alıp patlatacaktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAYİDAR ERVAH
Teen FictionAskerdi onlar, herkes gibi. Türk doğan herkes asker değil miydi zaten. Onlar bu lafı fiile döken yegâne insanlardan ,yegâne kadınlardan birisiydi sadece. Düşmanlarına dağların ZEBANİSİ... ASKERLERİNİN RUHSUZU... VATANININ TURNASI...