-9- ANKA-

1.3K 190 349
                                    

Geçmişin kapıları çalınmaya başladığında istesen de ,istemesen de hayatına buyur edersin herşeyi...

Bir eve ateş düşer bir ana diri diri ölür, bir baba yıkılır, bir evlat babasız kalır ,bir eşin kanatları koparılır. Bu kadar acının hesabını kim ödeyecek orası ise tamamen muamma...

Selamın aleyküm arkadaşlar hızlı bir bölüm oldu. Biraz aldığım güzel yorumlardan dolayı gaza geldim ve hızlıca bir bölüm yazıp yayınladım. Yazım yanlışları varsa affedin çünkü düzenleme yapmadım. İyi okumalar.

Başladığınız tarih ve saati yazar mısınız lütfen?

Umarım beğenirsiniz. Oy bırakmayı ve yorum yapmayı unutmayın 🤗🤗

#####

Bir ateş kor olup düştüğünde yüreğe sonunda al bayrağa sarılı bir tabut gelir gözler önüne. Kulaklarda feryat figanlar. Korktuğu için ağlayan çocukların sesi. Nefesi kesilirdi insanın. Gözler kan ağlardı. Boğazlar kururdu. Yedi kat sema bir şehit için ağlardı. Bir memleket şehidine yanardı. Milyonlarca ana bir ananın feryadına ortak olurdu.

Ölmedi kimse aslında hep aramızda olurdu ama ruhen. Bedeni üniforması ile al bayrağa sarılı mehmedim toprağa girsen de ölmezdi. Ölümsüzlük biz. Ölümsüz ruhlardık. Payidar ervahdık biz.

Askerin odaya girmesiyle eş zamanlı olarak sesinin tonundan dolayı olsa gerek yan odadan Yaman ve Oğuz da hızla odaya girdi.

-"Ne oldu aslanım ne bu telaş."

Göz bebekleri bile titriyordu. Dilinin ucuna gelen sözlerin ağırlığı çoktan omuzlarına binmişti belli. Zordu kötü bir olayı komutanlarına bildirmek. En zoru kötü haberi ailelere bildirmekti.

-" Askerler pusuya düşmüş komutanım. Askeri araç paramparça olmuş. Yarbay acil üsse bekliyor sizi."

Çenesi titreyen askere baktım. Asker arkadaşları içindi bu korku derken beş kişinin nefesini kesen o kelimeler döküldü.

-" Komutanım kardeşim şehit olmuş".

Dizlerinin üstüne çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayan askerle ne yapacağımı şaşırdım , şaşırdık. Kardeşinin ölüm haberini bana bildirmek zorunda kalmıştı. Kardeşinin...

Oğuz ve Yaman hızla odalarına döndüklerinde hazırlanıp üsse geleceklerini biliyordum. Tıpkı hızla üstünde ki pikeyi atıp dolaptan üniformasını çıkaran Melek'in bizimle geleceğini bildiğimiz gibi.

-" Pusu'nun nerede atıldığı belli mi asker?"

-"Sam- samdi dağı ya- yakın- yakınlarında komutanım." 

Masanın üstündeki açılmamış şişelerden birini alıp askerin yanına diz çöktüm. Kapağını açıp askerin ağzına yaklaştırdığım da ağlamaktan kızaran kara  göz bebekleri yeşil gözlerime değdi. Bir kez daha sağlandı ciğerim.

-"Komutanım ben... Ben şehit abisi oldum." diye fısıldadı. Gözlerim doldu. Nefesim kesildi. Damarlarımda ki kan intikam isteğiyle deli gibi coştu.

-"Alacağız aslanım kardeşinin intikamını alacağız" omuzları sarsıla ağlayan askerimi teselli edecek sözcük yoktu lugatta. Kelimeler anlamsızlaşmıştı yeniden.

Dakikalar sonra omzuma dokunan el ile Yaman ve Oğuz' un hazır olduğunu anladım. İkisi de yaralarına rağmen askerin kollarına girip ayağa kaldırdıklarında yine dedim düşersek yine biz kaldırırız birbirimizi. Tıpkı birbirimize çelme taktığımız gibi kaldırmasını biz bilirdik.

PAYİDAR ERVAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin