Ben ne diyeceğimi bilmez bir şekilde Sina'nın yüzüne bakakalmıştım. Gerçi ne diyebilirdim ki ? " Önemli değil. " demeyi mi? Ahhh tabiki de hayır.
"O gün ikimizin de kafası güzeldi. Her şeyi unutmanın vakti geçiyor bile. Bir daha o günü hatırlamak istemiyorum." dedim zoraki gülümsemeye çalışarak.
Sina ise kocaman gülümseyerek bana elini uzattı.
"Arkadaş mıyız?" diye sordu.
"Evet." dedim ben de ona elimi uzatırken. Gülümsemeyi de unutmamıştım. Bu seferki gülücüğüm içten ve olabildiğince samimiydi. Sonuçta düşman saydığım Sina Acarer bana beyaz bayrak uzatmıştı.
Bu güzel barış havasını öksüren sarışın kız bozdu. Sina kıza döndü.
" Sina konuşmamız lazım. " dedi sarışın kız. " Sina Bey " diye ekledi Sina. Kız tekrar " Konuşmamız lazım. " dedi sabırsız bir şekilde. " İçeriye gir. " dedi Sina. Kız hızlıca Sina' nın odasına girdi. Sina da arkasından girdi içeriye.
İçimdeki Meraklı Melahat sorularıyla beynimi yormayı başarmıştı bile. Bu kız kim? Ne söyleyecek? Sina neden bu kadar garip davrandı? Ve bunun gibi bir sürü soru beynimi işgal etmişti. Biraz nefes almak için alt kattaki çay ocağı gibi küçük yere inmeye karar verdim. Tam ayağa kalkmıştım ki Sina sinirden deliye dönmüş bir biçimde odasından çıktı ve hızlıca koridorun sonundaki odaya girdi. Arkasından ise sakin bir şekilde sarışın kız çıktı. Ne olmuştu böyle? Sina' nın sinirli halini görüp nasıl bu kadar sakin kalabiliyordu bu sarışın kız böyle? O sabah onu garip bir uyandırma şekliyle uyandırdığımda bile bu kadar sinirlenmem. Şimdi ne olmuştu o sakin Sina'ya? Girdiği odadan çıkarken Savaş Bey de merdivenlerden çıkıyordu. Neden
Sina Savaş Bey' i görünce hızlanarak yanına gitti. "Musa Bey nerede?" dedi. Savaş Bey ise hiçbir şey söylemedi. "Söylesene" dedi Sina sanki zamanı birazdan tükenecekmiş gibi saatine bakarken. "Onun yanına gitmene izin vermem Sina." dedi.
"Neden?" dedi Sina nefes alarak ve devam etti. "Yaptığın milyonuncu hatayı kabullenemeyecek olduğundan mı?" Gözümü onlara dikmiş konuşmalarını izliyordum.
"Senin yaptığın hatalara ne demeli? Hep kendini düşünüyorsun değil mi? Bizim hayatımız umrunda değil, değil mi? Hep senin istediklerin olsun istiyorsun hâlâ bir ders alamadın. Hep burnunun dikine gidiyorsun. Bir kere de beni dinledinle." dedi Savaş Bey bıkkınlıkla.
"Dinlemeyeceğim." dedi Sina anında. Odasına gitmek için hareketlendi. Savaş Bey arkasından "Çok bencilsin." dedi. Ses tonu farklılaşmıştı. "Öyleyim." dedi Sina sert bir tonla. Siniri hâlâ geçmemişti.
Odaya girip anında odadan çıktı. Kapıyı çarpmayı da unutmamıştı. Merdivenlerden inmeye başladı. Savaş Bey ise durduğu yerdeydi hâlâ. Elini saçlarının arasından geçirip yavaşça yürümeye başladı. Benim olduğum yere geldiğinde durup "Sen de çıkabilirsin." dedi. "Peki Savaş Bey" deyip ayağa kalktım. Çantamı alıp asansörün olduğu bölüme doğru yürümeye başladım. Asansörün gelmesiyle kendimi asansöre attım. Bu nasıl bir gündü böyle? Olanların hiçbirine anlam veremiyordum. İki kardeş nasıl olur da birbirleriyle hiç anlaşamazlar? Ayrıca bugün işte ikinci günümdeydim ve doğru düzgün bir şey yapmamıştım bile. Asansör en alt kata indiğinde ayaklarımı sürüyerek asansörden çıktım. Sanki benim yüzümden kavga etmişlercesine yaşananlar tüm enerjimi almıştı. Biraz yürüyüp taksi bekledim. Sonra da uzun zamandır görüşmeye fırsat bulamadığım arkadaşlarımla buluşmaya karar verdim.
**
Yazarın Ağzından
Sina merdivenleri o sinirle hızlıca inip alt kata ulaştı. Garajdan arabasını alıp hızlıca sürmeye başladı. Nereye gideceğini iyi biliyordu. Bu kavga Sina'yı fazlasıyla germişti. Bu kavga her zamanki küçük kardeş kavgaları gibi değildi. Zaten Acarer'lerin nesi küçük olabilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmkansız
RomanceBir bar ortamındaki yakınlaşma onların tüm hayatını değiştirecek. Kim bilebilirdi ki birbirlerinin ruh ikizi olduklarını ? Kim bilebilirdi ki ruh ikizini bulmaktan korkup şans eseri tanışacaklarını ? Kim bilebilirdi ki birbirlerine bağlanacaklarını...