Anlat Bana Her Şeyi

148 4 0
                                    

Bana tekrar sarılan kollarını hissettim. Kapattım gözlerimi. Sadece onun kalp atışını hissetmek ya da acının biraz da olsa geçmesini istiyordum. Belki de her ikisini de...

Elleri saçlarımda gezintiye çıkmıştı gözlerimi aralayıp kafamı omzundan kaldırdım. Dudakları hafifçe kıvrıldı. "Ne oldu?" dedi.

"Biraz huylandım sanırım. Saçlarımla oynanmasını pek sevmem."

"Garip" dedi. Ama tekrar daldırdı ellerini saçlarımın arasına. Bir şey demedim. Yaklaşık beş dakika öylece durduk konuşmadan. Sonra Sina'nın telefonu çalmaya başladı. Telefonu cebinden çıkarıp ekrana baktı. "Açmam lazım." dedi. Kafamı sallayıp onayladım. Bir dakika bile sürmeyen telefon konuşmasından sonra arabayı çalıştırdı. "Fazla zamanımız olmadığı için sana sormuyorum." deyip devam etti. "Kısa bir süreliğine misafirliğe gideceğiz."

Şaşkın gözlerle Sina'ya bakakaldım. Ne diyebilirdim ki? Bana sormamıştı sonuçta. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım.

"Beni bu saatten sonra görünmez say."

Sanırım sözümü tutuyordu veya onun da işine gelmişti. Çünkü yol boyunca tek bir kelime etmemişti. Gözlerim ağrıdan açılmıyordu. Biraz zorlayıp araladım gözlerimi.

"Tam zamanında" dedi kapıyı açarken. Ayağımı öne doğru attım ve Sina'nın yardımıyla indim arabadan. Hala kolumdan tutup destek veriyordu. Elini kolumdan çektim. "Yürüyebiliyorum ben." dedim gülümsemeye çalışırken. "Nereye geldik?"

" İş arkadaşlarıyla bir buluşma.."

"Ve sen beni bu halimle buraya getirdin öyle mi?"

"Allah'tan yakın bir tanıdığım. Sen biraz dinlenirsin, biz de iş konuşuruz."

Yürümeye devam etti ben de onun arkasından tabii. Gördüğüm manzara karşısında şoka uğramış gibiydim. Bahçenin kapısı siyah takım elbise giymiş adamlarla doluydu. Bu kadar kalabalık olacağını hiç tahmin etmemiştim. "Neler dönüyor burada?" dedim sadece Sina'nın duyabileceği bir ses tonuyla. "Sadece güvenlik" dedi ve işaret parmağını dudaklarına götürerek "Sus" işareti yaptı. Merdivenlerden inerken yine siyah giymiş bir adam "Hoşgeldiniz Eset Bey" dedi. Sina da kafa sallayıp gülümsedi. Yani Sina mı demeliydim emin değildim... Adamdan uzaklaşınca Sina'ya dönüp "Adam yanlış demedi değil mi? veya ben yanlış duymadım?"

" Sen bugün sessiz ol sadece tamam mı? Her şeyi buradan çıktıktan sonra anlatacağım. Bana güven olur mu?"

"Tamam." Aslında kendimde olarak dememiştim bunu ama ağzımdan isteksizce, refleks olarak çıkmıştı tamam kelimesi...

Sina'nın yönlendirmesiyle evin ikinci katındaki uzun koridorun dördündü kapısına geldik. "Sen burada dur. Ne duyarsan veya ne olursa çıkma bu odadan. Gideceğimiz zaman buraya geleceğim ben. Anlaşıldı değil mi?" Kafamı salladım. Neler döndüğünü anlamaya çalışıyordum. Sina cebinden bir anahtar çıkardı ve bana verdi.

"Nereden buldun bunu? Sende ne işi var bu kapı anahtarının?"

" Dediğim gibi buradan çıktıktan sonra anlatacağım." Şaşkın gözlerle bakakaldım yeniden. Sina beni şaşırtıyordu hem de fazlasıyla... Elini yanağıma koydu ve boynuma küçücük bir öpücük bıraktı. Kapıyı açtı diğer eliyle ve benden uzaklaştı.

"Hadi içeri gir ve kapıyı kilitle. Benden başka kimseye açma." dedi ve geldiğimiz yönden gitmeye başladı. Kayboluncaya dek onu izledim.

Sonunda dediğini yaptım ve içeri girip kapıyı kilitledim. Oda fazla büyük sayılmazdı ama fazlasıyla güzel dekore edilmişti. Beyaz duvarları ve ona uyum sağlayan açık renkli duvarlar insana huzur veriyordu. Beyaz örtülü yatağın ayakucuna geçtim ve oturdum.

Ne olacaktı? Sina ne yapacaktı? Beni buraya niye getirmişti? O adam Sina'ya niye Eset diye seslenmişti?...

Düşünmekten yorulmuştum ama yine de bir cevap bulamıyordum. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum ama onu da yapamıyordum. Her soru işaretine bir sebep bulup kendimi kandırmak istiyordum ama kabullenemiyordum. Açıklayacağım demişti Sina... Sadece onu beklemeye çalışıyordum ama geçen her dakikada başka hislerle doluyordum.

Ellerimi yeni kurumuş saçlarımın arasından geçirdim. Uzandım yatağa öylece. Madem zaman geçmek bilmiyor, madem hiçbir soru işareti aklımdan silinmiyor o zaman fikirleri ve zamanı dondurmak gerekirdi... Yani uyumak. Geçen birkaç saat boyunca düşünmekten yorulmuştum. Ayrıca hiçbir sonuç da elde edememiştim bu yüzden en iyisi uyumaktı. Böylece hem biraz bedenimi hem de düşüincelerimi dinlendirirdim. Dışarıdan hiçbir ses gelmiyordu. Güzel şeyler düşünmeye çalışarak uykuyu çağırdım yanıma...

~~~~~~~~~~~

Bir ses ile uyandım aniden hem de fazla gürültülü bir ses ile... Yatakta toparlanıp kalktım ayağa fakat odadan çıkamazdım. Kapının önüne gidip dinlemeye başladım sesleri. Sanırım Sina'nin sesiydi. Hiç duymadığım kadar öfkeli bir ses tonuyla konuşuyordu.

"O katillerle anlaştın mı? Beni öldüren, bizi öldüren adamla el şıkıştın mı? Düşünmedin mi bizi?"

Başka bir adamın sesi arada giriyor ama Sina'nın sesi onu bastırıyordu.

"Ben her gün acıyla yaşarken sen bunları mı planladın? O yanımızda olsaydı ne yapardı sence? Onu da mı hiç düşünmedin?"

Adamın sesi yeniden giriyor araya. "Senin için yapıyorum." diyor bağırarak. "Şimdi yaptıkların için gelecekte çok pişman olacaksın ama seni anlıyorum. Hepimiz için yaptım. İntikam için." Sina adamın dediklerine kulak asmıyor. Anlamak istemiyor. Tekrar başlıyor konuşmaya...

"Bugünden sonra sen de öldün içimde. Sana olan saygım, sevgim, her şey nefrete döndü artık." Zorla nefes alıyor ama yine de susmuyor.

"Şu an seninle konuştuğum için bile kendime acıyorum... "

Ayak sesleri benim olduğum yere doğru geldi. Kapının önünde derin bir nefes aldı ve hafifçe tıklattı kapıyı. "Hazır mısın?"

Şimdi kapıyı açsam dinlediğimi anlayacaktı. Zaten sinirleri doruk noktasındayken bana bulaşmasını hiç istemiyordum. Adım atar gibi yapıp ses çıkardım ve kapıyı öylece açtım. Uykudan yeni uyanmış gibi bir surat ifadesi takınabilirsem başıma iş almadan atlatabilirdim bu geceyi...

"Yeni uyandın herhalde?" dedi biraz önceki ses tonundan eser yoktu. Eğer o konuşmaları duymasaydım Sina'yı dünyanın en huzurlu insanı olarak adlandırabilirdim.

"Evet" dedim mırıltıyla. "Artık eve gitmek istiyorum."

Belimden tutup destekledi tekrar. Bu sefer direnmedim ona karşı hatta kafamı boynuna gömdüm.

"İstersen taşıyabilirim arabaya kadar seni."

"Hayır." dedim kesin olarak. Yüzümü görmesini istemiyordum hem de gerçekten iyiydim. Arabaya kadar yavaş yavaş yürüdük. Kafamı bir santim bile kıpırdatmadım. Sadece ona ayak uydurdum. Geldiğimizi Sina'nın benden uzaklaştığında anladım. Kapıyı açtı. Ben de oturdum sürücü koltuğunun yanına. Kapıyı kapatıp kendi yerine geçti. Cama koydum ben de başımı. Olanları her ne kadar merak etsem de ağzımı açmadım. Ta kii o konuşmaya başlayana dek...

"Duydun. Değil mi?"

"Neyi?" titreyen sesime lanet ettim ve kafamı daha da çevirdim cama beni göremesin diye

"Duymuşsun." Nefes aldı ve camı açtı. "Anlatmam lazım." dedi.

"İstemiyorsan anlatma, seni zorlayamam. Hem zor bir gün geçirdin yarın anlatırsın."

"Baştan sona anlatacağım." Birden direksiyona vurdu. Kendimi aniden ona çevirdim. "Yoksa delireceğim." Ellerini saçlarının arasından geçirdi. "Sana güvenebilir miyim?"

Sina'nın en çaresiz ses tonu... Onu ilk kez bu kadar çökmüş görmüştüm. "Evet" dedim "Güvenebilirsin bana." Elim direksiyondaki eline gitti. Usulca tuttum. "Anlatabilirsin."

"Anlat bana her şeyi..."

İmkansızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin