İyi ki varsın

115 7 0
                                    

Gözlerimi yavaşça açtım. Uzun zamandır uyuyor - ya da baygın- olmalıydım. Çünkü gözlerim karanlığa alıştığından etrafı birkaç saniyeliğine bulanık görmüştüm. Sırtım da epeyce ağrıyordu yattığım küçük ve son derece rahatsız koltuk yüzünden. Koltukta oturur pozisyona geçip bu küçük odayı süzmeye başladım. Etrafta göze batan bir şey yoktu, daha doğrusu pek fazla eşya yoktu. Sadece yerdeki eski halı, yattığım -ve fazlasıyla rahatsız eden- koltuk ve duvarda asılı olan üç beş eski fotoğraf.

Baş ağrım ayakta durmama engel olacak bir seviyede olmasına rağmen ayağa kalkıp bu evin kimin olduğunu, nasıl buraya geldiğimi ve Sina'nın nasıl olduğunun cevaplarını bulmam gerekiyordu. Odanın kapalı kapısına doğru gidip usulca açtım kapıyı. Tam karşıda -dolaplarından anladığım kadarıyla- mutfak vardı. Hemen daldım oraya. Camın önüne konulmuş bir masa ve etrafında üç tane sandalye vardı. Cama en yakın olan sandalyede orta yaşlı bir kadın oturmuş sigara içiyordu. Öylesine dalgın görünüyordu ki onu korkutmamak için sessizce bir sandalyeye oturdum ben de. Camdan dışarıya baktığı için beni fark etmemişti bile... Tam iki dakika sonra döndü bana doğru. Sanırım bu kadını hayatımda hiç görmemiştim. Mavi ve yeşil karışımı güzel gözleri vardı. Gülümseyince yüzündeki kırışıklıklar biraz daha belli oluyordu ama bu haliyle bile güzeldi.

Konuşmadan birkaç dakika boyunca bana baktı. Şahsen biraz rahatsız olmuştum. Gözlerimi kadından çevirdim etrafa bakınmaya başladım. O da sigara paketinden bir sigara daha yakıp derince çekti içine dumanı. Küllüğe baktığımda 3 izmaritin daha olduğunu gördüm. "Beni tanıyor musun?" diye sorunca gözlerim ona doğru çevrildi. Kimdi bu kadın acaba? Onu tanıma ihtimalim mi vardı da bana bu soruyu soruyordu? "Hayır." dedim. "Tanımıyorum." Hmm diye mırıldandı ve yine gülümsemeye başladı. Bu gülüş beni biraz tedirgin etmişti. Kafamda bir sürü soru olmasına rağmen kadının bu gülüşü ağzımı açarsam kötü bir şey olacakmış gibi hissettiriyordu. Yutkundum. "Acaba..." dedim " Benim burada ne işim var. Yani siz beni tanımıyorsunuz sanırım. Neden getirdiniz beni buraya?" Kafamı kurcalayan en büyük soruyu sormanın rahatlığıyla yaslandım arkama. Kadının yüzü garip bir hal aldı sonra "Yardım etmek" dedi... Sanki aklına bir şey gelmişti de onu söylemişti. Bu kadında bir şey vardı. Hiç inandırıcı gelmiyordu bu dedikleri. "Peki." dedim yüzümü buruşturarak. Bu arada sigarasını söndürüp ayağa kalktı. Mutfak dolaplarından birine doğru yöneldi. "Bir şey içer misin?" diye sordu. "Hayır." dedim yine. Bu kadının kim olduğunu fazlasıyla merak etmeme rağmen daha fazla burada kalmamam gerekiyordu. Hem biraz da olsa kafamın ağrısı hafiflemişti hem de her dakika Sina'nın durumu kötüleşebilirdi; yanında olmam lazımdı. Onu gördüğ zaman anca rahatlayabilecektim. Ayağa kalktım. Kadının yüzüne doğru bakıp sade bir teşekkür ettikten sonra mutfaktan çıkarak dış kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kadın da arkamdan geliyordu. Kapıyı açıp dışarıya çıktım. Merdivenlere doğru yöneldim. Bu arada kadın da kapının orada duruyordu. " Tekrar uğra." dedikten sonra kapının örtülme sesini duydum. Yavaş yavaş indim merdivenleri. Aklımda hala o kadınla ilgili sorular vardı. O son dediği neydi hele? Niye tekrar gelecektim ki buraya? Baş ağrısı yetmezmiş gibi iç sıkıntımı da arttırmıştı bu kadın. Sina' nin durumunu merak duygum ağır basmıştı zaten bir de bu kadın çıkmıştı artık iyice birbirine karışmış haldeydim. Soruları bir tarafa bırakıp gerçeklerle yani Sina'nın durumuyla yüzleşmem gerekiyordu.

Koştura koştura bilmediğim yollardan geçtim bir taksi bulma umuduyla... Kendi kendime konuşuyordum bu arada bir daha bilmediğin bir yere gitmek yok, saçmalamak yok, Sina'nın yanında dolaşmak yok. Çünkü bu adam beni başka bir şeye dönüştürüyordu sanki. Sanki başka bir zaman diliminin içindeymişim gibi hissettiriyordu. Bu da saçmalamama sebebiyet veriyordu ve arkasından ise tüm olumsuzluklar çorap söküğü gibi devam edip geliyordu. Yolun sağında birkaç arabanın geçtiğini duydum. Biraz daha hızımı arttırarak o tarafa doğru gittim. Sonunda ana yola çıkmış olmam gerekiyordu. Yani öyle olmalıydı. Biraz kenarda bekledikten sonra bir taksi gördüm ve hemen durdurdum. Sina'nın nerede olduğunu bilmiyordum bu yüzden ilk şirkete gidip onun nerede olduğunu öğrenmem gerekecekti. Taksici adama şirketin adresini verdim. Ben de cam kenarına kafamı koyarak yolun akışını izledim. Trafik çok sıkışık değildi ama yine de yavaşça ilerliyorduk. Adama saatin kaç olduğunu sordum. Gerçekten sabahtan beri zaman, saat, dakika anlayışım yok olmuştu. Bazen dakikalar saat gibi gelirken bazen de bir dakika gibi gelmişti geçen zaman.

İmkansızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin