Sessizlik

376 11 3
                                    

Sina sadece göz ucuyla kapıya bakmakla yetinirken ben ise Sina' dan birkaç adım uzaklaşıp tüm bedenimle kapıya doğru döndüm. Bu hareketim Sina' yı gülümsetmişti. " İlk günden bir insan ne kadar rezil olabilir ? " konulu bir uygulamadaydım sanırım. Kapıdaki ise Savaş Acarer' den başkası değildi. Sina Savaş Bey' i görünce yüzündeki gülümseme gitmiş hatta biraz gerginleşmişti ve bana bir bakış atınca gitmem gerektiğini anladım. Hızlıca giderken Savaş Bey' e çarpmamaya ayrıca özen gösterdim. Kapıdan çıkıp tekrar asansör başına geldim. Bugünkü kaderim asansör beklemekti anladığım kadarıyla. En alt kata indiğimde insanlara gülümseyerek büyük kapıdan çıktım. Neyse ki bugün pek bir şey olmamıştı. Sadece Sina' nın  hareketlerine anlam verememiştim o kadar.

Hava sabahki havaya bakılınca daha güzeldi. Yorulana kadar yürümeye karar verdim. Ayaklarımın taşıdığı yere kadar. Yürüdüm , yürüdüm, yürüdüm. Hiçbir şey düşünmeden. Ya da iç sesimi duyamayacak kadar yorgun olduğumdan hiçbir şey düşünmediğimi zannetmiştim. Eve daha çok yolum vardı. Sabah iş yerinin fazla uzak olmadığını söylemiştim. Yalan kesinlikle yalan. En sonunda durup taksi beklemeye başladım. Bir taksici halime acıyıp durduğunda ise evin adresini verip camdan dışarıyı izledim. Taksiden inip kendimi eve attım. Ayakkabılarımı çıkartıp salondaki en sevdiğim parça olan üçlü koltuğa yayıldım. İki gün boyunca burada uyuyabilirdim. Hem de hareket etmeden. Televizyonun kumandasını zar zor bulup televizyonu açtım. Bir şey izleyeceğimden değil , sadece sessizliğin ortadan kalkması için. Bu sessizlik beni ürpertiyordu. Ölümü hatırlatıyordu. Acıları hatırlatıyordu. Sessizlik hiçbir şeyin çaresi değildi. Sessiz bir ortamda kafa dinlemek hiçbir şeyin çaresi değildi. Avaz avaz susmak , sessiz çığlıklar atmak hiçbir şeyin çaresi değildi. Hayatım boyunca sessizlikten nefret edecektim , bana kötü olan şeyleri hatırlattığı için. 

**

Çok değil yarım saat sonra Gözde' nin sesiyle uyandım. Son iki gündür koltukta uyuyup kalmamdan bahsedip günümün nasıl geçtiğini sordu. Koltukta doğrulup esnedim. Beynim uyku yüzünden fazlasıyla bulanıktı. Bedenim soğuk suyla buluşmadan uykuya veda etmeyecek , beynim ise tembelliğini üstünden atamayacaktı. Gözde' ye sadece " iyi " dedikten sonra ayağa kalkıp banyoya gittim. Gözde' de arkamdan geliyordu sorularıyla birlikte. Yüzümü yıkadıktan sonra " Sina vardı. " dedim. Anlamamış gibi bana baktı. " Hani geçenki çocuk " dedim fazla uzatmadan , hatırlayacağını bildiğimden. " Şaka falan mı ? " diye sordu yüz ifadesini hiç değiştirmeden. " Bu konu hakkında neden şaka yaptığımı düşündün ki ? " dedim

" Egoist piçle aynı ortamda bulundun ve seni bu kadar sakin görünce şaka olduğunu düşündüm. Hâlâ da öyle düşünüyorum gerçi. " dedi. İstemsizce gülümsedim. Banyodan çıkıp yatak odama giderken Gözde' ye Sina' nın patronum olacağını hatta olduğunu tekrar anlattım. " Yalnız bir fark vardı ; o günkü Sina öküzdü.  Bu ise melek gibi bir şey. Herkesle iyi anlaşıyor gibi. Yüzünden gülümsemesi eksik olmuyor. Sanki o Sina değil de ikizi falan " Gözde hemen lafa atladı. " Ya sadece bugünlük bir şeyse ? Yani sabaha iyi bir haberle başlamış olabilir. Yarın tekrar egoist piç olursa ? O zaman ne yapacaksın ? " İşte benim her ihtimali düşünen arkadaşım. Bana yardım etmeye mi çalıştı yoksa Sina' nın yanından kaç diye mesaj vermeye mi çalıştı pek anlamasam da  Gözde ' nin benim iyiliğimi düşünüyor olması beni gülümsetti.

" O zaman " dedim derin bir nefes alarak. " Ya onu görmezden geleceğim ya da onunla savaşacağım. Biliyorsun bu işe ihtiyacım var. "

Gözde gülümsedi ve elini omzuma koydu. Bu bir destek verişti. Her ne olursa olsun arkandayım demekti. Ben de gülümsedim. Sonra Gözde odadan çıktı. Tek başıma kalmıştım düşüncelerimle. İştahım da pek kalmamıştı. Üstümdekileri çıkarıp kirli sepetine attım. Yerine rahat pijamalarımı giydim. Yatağa oturdum. Komidinin çekmecesinden defterimi çıkardım. İçinde annem ve babamla olan eski bir fotoğrafımız vardı. Ne zaman baksam içimi ısıtırdı. Şimdi baktığımdaysa her zamankinden daha ağır basan özlem ve pişmanlık... Keşke zamanı geriye alabilme şansımız olsaydı. Keşke geleceği görüp hata yapmasaydık. Ama şimdi keşkelere yer yok. Zaten insan hata yapmadan nasıl insan olabilirdi ki ? Gözlerim iyice dolmaya başlamıştı. Akan birkaç damla yaşı elimin tersiyle silip fotoğrafı defterin arasına koydum. Ayağa kalktım. Perdeleri açıp kararan sokağı izlemeye başladım. Bir yere yetişmek için koşan orta yaşlarda bir adam , kaldırımda el ele dolaşan sevgililer ,  yolda da birkaç araba vardı.  Camın önüne oturup onları izlemeye başladım.  Sokak lambaları yanmaya başlamıştı artık. Gerçi pek fayda sağlamıyorlardı. Sadece siyah bir sayfadaki silgi izi gibi silik bir ışıktı.O an gözüme iki adam takıldı. Uzun boylu olan arkaya göz atmak için baktığında yüzünü çok az da olsa görebilmiştim. Sina' ya benziyordu. Birazcık. Keşke şu sokak lambaları biraz daha gür olsaydı. Daha iyi görebilmek için pencereyi açıp kafamı dışarıya çıkarttım. Sina' ya benzettiğim adam tekrar arkasını döndüğünde Sina olduğunu anladım. Fakat Sina' nın burada ne işi olabilirdi ki ? Ayrıca yanındaki adam kimdi ? Veya neden sürekli arkaya bakıp duruyordu. Sina hızlıca ilerleyip sağdaki yola döndü. Yanında yürüyen adam ise Sina' nın birkaç adım arkasında kalmıştı. Arkayı o da bir kez daha kontrol edip Sina' nın pesinden gitti. O biraz daha uzakta olduğu için yüz hatlarını pek görememiştim. Sadece saçları sarı gibiydi. Ya da ışıktan öyle görünüyordu. Neden sürekli arkayı takip ettiklerini acayip şekilde merak etmiştim. Pencereden kafamı Sina' nın sürekli baktığı arkaya doğru döndürdüm. Fakat yol boştu. Aslında bir yanım  Sina' nın gittiği yolu takip etmek istiyordu. Zaten başına her ne geldiyse bu meraktan geldi diyen tarafım bu düşünceyi hemen reddetti. Pencereden bakmaya devam ettim. Bana göre şüpheli birini göremediğim için içeriye girip camı kapattım. Dışarısının soğuk olduğunu da içeri girince anca fark edebilmiştim. Bedenim şok olmanın etkisiyle hafif bir titredikten sonra kendine geldi. Yatakta duran defteri alıp komidinin çekmecesine geri koydum. Dolabın önüne geldim. İşte en zor kısım buydu bence. Kapakları açıp yarın için giyeceğim şeyleri çıkardım. Sabah olur da geç kalırsam bir de kıyafet bulmak için zaman harcamamak benim için büyük bir nimet olurdu. Dolaptan birkaç parça bulup sandalyeye koydum. Zannettiğimden daha az vakit almıştı. Kısa bir zamanda iş için kıyafet almaya gitsem iyi olacaktı. Çünkü işe uygun pek kıyafetim yoktu. Bunu da kafamın bir köşesine not ettikten sonra Gözde'yle konuşmaya karar verdim. Odadan çıkıp salona yöneldim. Tahmin ettiğim gibi Gözde üçlü koltuğa yayılmış bir şekilde televizyon izliyordu. Ben de üçlü koltuğun yanındaki kanepeye oturup televizyona baktım. Milyonlarca kez izlediği ama hâlâ bıkmadığı benim ise adını bile hatırlamak istemediğim o filmi izliyordu. Televizyonun kumandasını kapıp filmi kapattım. Gözde ise boş boş bana bakıyordu. Ne yaptığıma bir anlam verememişti. Gülümseyerek ona baktım. Onun yüzünde hiçbir mimik oynamamıştı. Kısa süreli şok geçiriyor olmalıydı. Gözde' nin yanına gidip saçlarını karıştırdım.

" Canım sıkıldı ve o sıkıcı filmi yirminci kez izleyerek daha fazla sıkılmak istemiyorum. Ben şimdi mısır patlatmaya gidiyorum. Sen de daha önce hiç izlemediğimiz bir film aç. Önceliğim komedi olması. "

Bu açıklamamdan sonra Gözde kendine gelmişti. O da kocaman gülümseyerek " Emrin olur komutanım. " dedi. Ben de gülerek mutfağa girdim. Dolaptan tencereyi çıkarıp ocağın üstüne koydum. İçerisine biraz yağ, sonra da mısır ve tuz. Mısırların patlamasını sabırla bekledim. En sonunda kocaman kaseyi çıkarıp mısırları koydum. Atıştırarak salona doğru yöneldim. Gözde filmi bulmuştu. Gidip yanına oturdum ve filmi başlattık. İlk dakikalar biraz sıkıcı olsa da filmin ortalarında kahkaha krizlerine girmeyi başardık. Film bittikten sonra birbirimize tekrar filmi anlattık, kendi yorumlarımızla. Biraz da kendi hayatımızdan konuşmuştuk. Saatin nasıl geçtiğini anlamamıştım. Ta ki göz kapaklarım kapanmaya ısrar edinceye kadar. Gözde' yle birbirimize iyi geceler dileyip kendi odalarımıza çekildik. Klasik bakımlarımı yapıp yatağa yattım. Günün kısa bir üstünden geçmeme bile izin vermemişti bedenim ve beynim. Hemen uykunun kollarına attım kendimi.

***

Alarmın sesiyle gözlerimi açtım. Her zamankinin aksine gülümseyerek ve enerjik uyanmıştım bugün. Şimdi tüm kötülükleri değil de iyilikleri görmek için çabalayacaktım. Sabah erken kalktım diye üzülmek yerine " Bugün de uyanabildim, hayattayım ve ben hayatta olduğum sürece her şeyin üstesinden gelirim." düşüncesi vardı. Yani Pollanna günümdeydim. Yataktan kalkıp banyoya gittim. Sonra Gözde' yi uyandırmaya, sonra da kahvaltı hazırlamaya... Ben kahvaltıyı hazırlarken Gözde mutfağa girdi. Kalan şeyleri masaya koyup birlikte kahvaltımızı yaptık. Masayı toplama görevini Gözde' ye bıraktıktan sonra üzerimi giyinmeye gittim. Akşamdan hazırladığım kıyafetleri giydikten sonra apar topar evden çıktım. İkinci günden işime geç kalmak istemiyordum. Yine taksiye binip büyük iş yerinin önünde indim. Tam zamanında gelmiştim. Bu sefer çekinerek değil de gülümseyerek girdim o büyük kapıdan. Herkese selam verdim. Ve en üst kata çıktım. En üst kat diğer katlara göre daha sakindi. Ben de yerime geçip Sina' nın vereceği görevleri beklemeye başladım. Beş dakika sonra Sina ve yanında yaşlı bir adam gülümseyerek asansörden çıktılar. Sina' nın elinde telefon vardı. Hızlı adımlarla odasına girdi. Bana başıyla selam vermeyi unutmayarak. Yaşlı adam da " Günaydın " deyip Sina ' nın arkasından girdi odaya . Acaba kimdi bu adam ? Daha fazla sıkılmıştım. Beklemekten sıkılıp telefonumu çıkardım ve Gözde' ye mesaj attım. Cevap gelmemişti. Bu sefer de Gözde' yi merak etmeye başlamıştım. Asansörden bu sefer de Nurhan Hanım ve Savaş Bey çıktı. Onlar da bana selam verip Sina' nın odasına girdiler. İçimdeki Meraklı Melahat yine konuşturdu kendisini ve içeriye nasıl girebilirsin diye planlar yaptı benim için. Onu duymamayı tercih ettim. Ve uslu uslu yerimde oturup bekledim. Gözde' den cevap gelmişti sonunda. Onunla konuşup birkaç dakikalığına da olsa merakımı unutabilirdim. Gözde ile mesajlaşmaya o kadar dalmış olmalıyım ki kapı açılınca küçük çaplı bir kalp krizi geçirip jöle kıvamına geldim. Hepsi teker teker gülümseyerek çıktılar. Sina elini yaşlı adamın omzuna koyup " Tekrar bekleriz Musa Bey " dedi. Adının Musa olduğunu öğrendiğim yaşlı adam Sina' ya gülümseyerek bakarak " Her zaman " dedi. Savaş Bey yaşlı adamın kolundan tutarak asansöre doğru götürdü. Sina' nın yüzündeki gülümseme hâlâ silinmemişti. Sina' yı ilk kez bu kadar fazla sırıtırken görüyordum. Zaten bu fazlasıyla normaldi çünkü Sina' yı 2-3 gündür tanıyordum. Sina dün yaptığı gibi masanın üzerine oturdu. Böyle olunca daha çekici geliyordu sanırım insana. " Selam çirkin " dedi.  Ben şok olmanın bana verdiği yetkiye dayanarak birkaç kelime saçmalamaya çalıştım. Sina gülümseyerek konuşmaya devam etti. " O gün için gerçekten üzgünüm. " dedi.  " İçkiyi fazla kaçırınca  ( işaret parmağını kafasının üzerine koyupkoyup ) buna hakim olamıyorum da "   

Yeni bir bölümle karşınızdayım. Bir konuya açıklık getirmek istiyorum. İlk bölümleri okuyup Sina' yı badboy olarak tanımlamış olabilirsiniz. Fakat Sina böyle bir karakter olmayacak. Bu bölüm aslında hikayeye asıl başlangıç bölümü olarak adlandırılabilir. Olayları birkaç bölüm sonra anlamlandırabileceksiniz. Tanıtım bölümünde de yazdığım gibi bu tam bir aşk hikayesi olmayacak. Gelecek bölümlerde her şey açığa çıkacak. Ve son olarak da ben elimden geldiği kadarıyla emek verip yazmaya çalışıyorum.  Siz de oy ve yorumlarla bana destek olun. Okuyan herkese çok teşekkürler.

İmkansızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin