Onun dikkatini çekmemek için gözlerimi kaçırdım hemen. Onun burada ne işi olabilirdi ki? Bunların ötesinde kafamda bir soru daha vardı. Hâlâ onu seviyor muydum? Yoksa içimde hareketlenen şeyler heyecan duygusunun eseri miydi?
Kendime bile tam bir cevap veremiyordum. Sadece onu görünce içimde bir şeylerin kıpırdanmaya başlaması çok kötü bir durumdu. Onu unutmaya çalışırken, hatta son günlerde hiç aklıma bile gelmezken birden hiç olmayacak bir yerde karşıma çıkıvermesi... Ne kötü bir tesadüftü. Gerçi ben istemiştim onun biraz da olsa yakınında olmayı. Onun yüzünden gelmiştim bu şehre. Onun yüzünden bırakmıştım her şeyi. Ne kadar da aptaldım. Beni takmayan, gözünün önündeyken bile görmeyen biri için kendimi parçalamıştım bunca sene... Onun gözünde neydim ben? Çöp mü? O kadar değerim bile yoktu belki de. Beni sevmediğini, peşinde dolaşmamı istemediğini düzgünce söylememişti bile. Benimle konuşmaya bile katlanamamıştı veya da görünmezdim onun için.
Düşüncelerimin sesini biraz da olsa bastırmaya çalışıp hızla indim merdivenleri. Doğru düzgün nefes alamıyordum. Sanki şehirdeki tüm havayı solumuşlardı. Sanki biri almıştı içimdeki umudu...
Yürümeye devam ettim. Eve gideceğim yolun tam aksine gidiyordum. Kafamda nereye gideceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Sadece gidiyordum. Düşüncelerimden, ondan uzaklaşmak için. Belki aptallıklarıma bir yenisini eklerdim kim bilir?
Şirketten uzaklaştığıma kanaat getirdikten sonra koşmaya başladım. İnsanlar bana garip bir şekilde bakıyorlardı ama umursamadım onları. Hızımı biraz daha arttırmaya çalıştım. Bu şehirden gitmek istiyordum veya sadece yalnız kalıp kafamdaki soru işaretlerine bir son verdikten sonra hayatıma devam etmek. Şu anda ise sadece yalnız kalabileceğim bir yer arıyordum. İnsanlar üstüme üstüme geliyordu. Boğuluyordum.
Biraz daha koştum. Boş bir sokağa sapınca yavaşlayarak durdum sonra yığıldım kaldırımın kenarına. Hiç halim kalmamıştı, hem fiziksel hem ruhsal açıdan. Ellerimi saçlarımdan geçirip derin derin nefes aldım soluklarımı düzene sokmak için. Sadece onu görmek bu hale getirmemişti beni. Yaptıklarımı daha doğrusu yapmak istemediklerimi hatırlatmıştı bana onun gözleri. İç savaşımı daha güçlendirmişti, pişmanlıklarımı hatırlatmıştı ve tekrardan kendimden nefret etmemi sağlamıştı. Bacaklarımı kendime doğru çekip ellerimi bacaklarıma sardım. Etrafta hiçkimsenin olmaması rahatlatmıştı beni. Ağlayabilirdim rahatça, kimseye açıklama yapmadan, insanların sorularına maruz kalmadan.
Kendimi sıkmayı bırakıp gözyaşlarımı serbest bıraktım. Uzun zamandır ağlamamıştım böylesine. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum şimdi. Aslında bu ağlayış içimdeki birikintiyi dışa atmak içindi. Uzun zamandır çok şey biriktirmiştim ben. Zaten insan hiçbir zaman tek bir olay için ağlamazdı ki. Ya hatırladıkları ya da unutmak istedikleri şeyleri anımsatırdı küçücük bir olay. Sonra içimizdeki kırıkları toplayıp gözyaşına çevirirdik. Şu anda da öyle oluyordu benim için.
Gözümden düşen her damla sanki içimdeki kırıkları bir bir götürüyordu. Rahatlatıyordu sanki, her ne kadar geçici olduğunu bilsem de.
Kaç dakika veya kaç saat içimi dökmüştüm bu boş sokaklara, oturduğum kaldırıma bilmiyordum. Zaman kavramı tamamen silinmişti beynimden. Ellerimi bacaklarımdan çekip yüzümden akan damlaları sildim. Yavaş yavaş kalktım oturduğum kaldırımdan. Üşümüştüm fazlasıyla. Hava hafiften kararmaya başlamış, biraz da rüzgar esiyordu... Karşımda ayna olmamasına rağmen halimi tahmin edip çantamdaki peçetelerle biraz da olsa silmeye çalıştım akan kalem ve rimelleri. İnsanların karşısına kızarık gözlerle çıkmak belki sorun olmazdı ama yüzümün yarısı siyaha boyanmış bir halde dolaşırsam herkesin bana bakacağından emindim. İnsanların dikkatini çekmek ise şu anda hiç istemediğim bir şeydi. Keşke görünmez olabilseydim de hiçkimse bu berbat halimi görmeseydi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmkansız
RomanceBir bar ortamındaki yakınlaşma onların tüm hayatını değiştirecek. Kim bilebilirdi ki birbirlerinin ruh ikizi olduklarını ? Kim bilebilirdi ki ruh ikizini bulmaktan korkup şans eseri tanışacaklarını ? Kim bilebilirdi ki birbirlerine bağlanacaklarını...