いちごロリポップ
𝖈𝖎𝖑𝖊𝖐𝖑𝖎 𝖑𝖔𝖑𝖎𝖕𝖔𝖕Taeyong tatlı bir endişenin hakim olduğu bakışlarını saate çevirdiğinde oturduğu yerde hafifçe kıpırdanmıştı. Bakışları arada bir telefonunun ekranına kayarken bir yandan da elindeki americano bardağını sallıyor, içerisindeki sıvının küçük bir girdap oluşturmasını izliyordu.
Iseul ile konuşmasının üzerinden neredeyse bir hafta geçmiş, fakat genç kızdan doğru dürüst haber alamamıştı. Okulda ise siması ne zaman gözüne ilişse ya seslenemeyeceği kadar uzakta duruyor yada ortadan kolayca kayboluyordu genç kızın küçük bedeni.
Birkaç kez konuşmaya çalışmıştı fakat değişen ders saatleri hep onlara engel olmuştu. Iseul'ün sürekli kaçınması ise neden öyle olduğuna dair konuşmak istemediğini düşünmeye itmişti genç oğlanı.
İstemediği bir şeye zorlayamazdı onu sonuçta.
Geçen kısa bir sürenin ardından Taeyong, endişenin sinsice dolandığı bedenini okul çıkışı bahçede bulunan banklardan birine atmış ve basketbol oynayanları izliyormuş gibi gözlerini sahanın çevresinde gezdirmeye başlamıştı.
Öyle görünse bile kafasının çok başka yerlerde olduğu aşikardı tabi.
Yerinde hafifçe hareket ederken çalkalanmaktan köpük köpük olan kahveyi tek seferde bitirmiş ve boğazında bıraktığı tuhaf tadın verdiği yüz ifadesi ile elinde kalan plastik bardağı minik bir atışla biraz uzağındaki çöp kovasına atmıştı.
Bir dirseğini bankın koluna yaslayıp oturduğu yerde hafifçe yayılırken kravatı bir anda genç oğlanı boğmaya başlamıştı. İşaret parmağını düğüm kısmına getirip hafifçe gevşetti gereksiz olduğunu düşündüğü kumaşı.
Neler yaşıyordu bilmiyordu, anlam veremiyordu. Kafasında sürekli dolanan yüzün ve sesin sahibinin gayet farkındaydı fakat inanmak istemiyordu, kabullenmek istemiyordu.
Bir yanı genç kızı hayatının sonuna kadar korumak isterken diğer yanı ise ölesiye korkuyordu.
Kendini unutacak kadar sevmekten.
Bu kadar kısa sürede ona bu kadar bağlanabilmiş olmasına da anlam yükleyememişti.
"Hadi ama-" kelimeleri akmıştı genç oğlanın kafasından "ilk görüşte aşka inanacak yaşı geçtim."
Sanki onu azarlayan, düşünceleri ile darlayan kendisi değilmiş gibi bir anda oflayıp parmaklarını saçlarının arasından geçirerek geriye atmıştı alnına dökülen tutmaları.
"Yeniliyor mu tuttuğun taraf?"
Yanına ne zaman oturduğunu fark etmediği İseul, genç oğlanı hafifçe yerinde sıçrattığında dudaklarının arasında bir "ha" çıkmasını engelleyememişti Taeyong.
Gülerek gözleri ile sahayı gösterdiğinde genç kız, Taeyong anlamlandıramayan bakışlarını önüne çevirmişti.
Geçen birkaç saniyenin ardından basketbol maçı izlediği sonunda zihnine düştüğünde ise üzerinde hissettiği meraklı gözlere dönmüştü.
"Ah şey... evet."
Yalandı. Oynayan kişileri bile tanımıyordu oğlan.
Genç kız onun maçı izlemediğini anlamıştı fakat üzerine gitmek istememişti. Kafasını hafifçe sallayarak gülümsedi.
"Bana onu hatırlatıyorsun."
Genç oğlan kendisine hedef olarak gelmiş cümleleri beklemediğinden ötürü kafasının karışıklığı yüzüne yansıyacak şekilde Iseul'e sormuştu.
"Kimi?"
Genç kız ise bunu bekliyormuş gibi hemen cevap vermişti. Bekliyordu da zaten.
"Küçüklüğümü," genç kızın sonunda gözlerini sahadan ayırıp kafasını kendisine çevirdiğini gördüğünde irislerinin tam içine dikmişti bakışlarını. Sanki biraz daha dikkatli baksa tüm benliğini görebilecekmiş gibi.
"O benim her şeyimdi Taeyong, kimse yanımda yokken o vardı. Şimdi ise senin her hareketin bana onu anımsatıyor, sanki hiç gitmemiş gibi..."
Son cümlesine doğru sesi kısılırken zorlukla yaptığı belli olacak şekilde yutkunmuş ve her ne kadar onun için zor olsa bile konuşmaya devam etmişti İseul.
"Zorla kopardılar onu benden, hiçbir şey yapamadım. O benim herkesimdi, şimdi ise ben onun hiçkimsesiyim. O kadar suçluyorum ki kendimi, ama elimden hiçbir şey gelmiyor."
Genç oğlan duyduklarının şaşkınlığını sindirmeye çalışırken olayın tamamının ne olabileceğine dair tahminler kafasının içerisinde dolaşıp duruyordu.
İseul'ün ani değişiminden anladığı kadarıyla bunları daha önce kimseye söylemediğinin ve dışarı atabilmek için elinden geleni yaptığının farkına varmıştı. Ne söylese ne yapsa bilememişti genç oğlan.
Genç kızın yavaş yavaş dolan gözleri kendinden bile ilk defa duyduğu sözlerle incilerini dökmeye başlarken yanında oturan oğlanın etrafında ağlamaktan çekinmiyordu artık.
Üşümüş ve oldukça soğuk olan parmaklarını yanaklarına götürüp hafifçe sildiğinde ise hiç beklemediği bir şey olmuştu.
Taeyong, kendisine kıyasla büyük olan kollarını sarmıştı genç kızın bedenine.
Üzgünken gelen şefkat bir insanı kolayca ağlatmaya yetebilirdi değil mi?
Iseul'ün yeni dinmiş ve hatta neredeyse hiç başlamamış olan ağlaması Taeyong'un bu hareketi ile iyice şiddetlenirken kafasını sessizce genç oğlanın boynuna gömmüştü.
Sırtında hissettiği yorgun ellerden güç alarak titreyen parmaklarını iseul'ün saçlarına götürdüğünde uyguladığı baskıyı neredeyse hissetmemişti genç kız.
Birazcık kendi adına üzülmüştü Taeyong, fakat şuan kolları arasındaki bedenin üzüntüsü kendisininkinden daha önemli olduğunu düşünerek bu yaşadığını unutmaya çalıştı.
Genç kızın ağlaması dinene kadar o şekilde kalmışlardı. Basketbol oynayanlar okulu terk etmiş, birkaç öğretmen ve nöbetçi öğrenci dışında okulda kimse kalmamıştı.
"Rahatladın mı?" boğazına oturan yumru sebebi ile olduğundan biraz daha derin çıkmıştı sesi genç oğlanın.
Iseul ise şimdi konuşsa berbat bir şekilde çıkacağını bildiğinden sesini kullanmak istememişti. Halen genç oğlanın boyun girintisinde olan kafasını hafifçe sallayarak onayladıktan sonra burnuna gelen koku ile hafif bir tebessüm yayılmıştı yüzüne. Kokusu hoşuna gitmişti.
"Lolipop ister misin?"
bölüm sonu.
inanılmaz saçma bir yerde bitti biliyorum ama nedense bir türlü yazamadım bu bölümü
ayrıca duyurularımda da belirttiğim gibi bu bölümden sonra bir süre ara vereceğim, hazır olduğumu hissettiğimde döneceğimden emin olabilirsiniz.
iyi okumalar.
ily'all
ŞİMDİ OKUDUĞUN
converse ❦ Lee Taeyong
Fanficcₒₙᵥₑᵣₛₑ❧ Taeyong'un hayatı, gördüğü bir çift converse ile değişmişti. ˢ̶ᵗ̶ᵃ̶ʳ̶ᵗ̶ ̶ˡ̶ᶤ̶ᶰ̶ᵉ̶ ̶°̶ ̶¹̶⁴̶ˑ̶⁰̶⁶̶ˑ̶²̶⁰̶