いちごロリポップ
𝖈𝖎𝖑𝖊𝖐𝖑𝖎 𝖑𝖔𝖑𝖎𝖕𝖔𝖕Genç oğlan kulağında çalan melodiden habersiz sokağın ortasında ilerlerken, dağılmış bir yürüyüş hakimdi bedenine. Her saniye zihni, düşünceleri ile kavrulurken çıldırmak üzere olduğunu düşündü.
Sinirle zaten dinlemediği müziği kapatıp kulaklarının acıtmasını umursamadan koparmıştı elektronik cihazı bedeninden. Öfkesi birine veya bir şeye ait değildi.
Tamamen kendineydi.
Lee Taeyong tüm kanının bedeninden çekildiği gün genç kızın sorusunu yanıtsız bırakmıştı. Kaçmıştı.
Üç gün. Tamı tamına üç gündür kendinin bile zor kabullendiği hislerinin sahibi olan İseul'ü görmemişti. Genç kız o günden sonra okula gelmemiş, geldiyse bile Taeyong'un gözüne görünmemişti.
Genç oğlanın öfkesi tamamen dinip yerini pişmanlığa bırakırken cesaretini ertesi gün değilde o iki dakika içerisinde toplamış olmayı diliyordu fakat hepimizin bildiği gibi;
Son pişmanlık neye yarar ki.
Zaten iki gün iletişim kurmuş olmalarına rağmen onu bilen biriyle iletişime geçemediği için kendine kızıyordu. Genç kızın zar zor, ilmek ilmek ördüğü güven duvarını yıktığı için kendine kızıyordu.
O, sadece kızıyordu. Kendine.
Baştan savma adımları genç kızı ilk gördüğü parkta dururken tozlanmış anılarına ışık tutmuştu. Ayak tabanları kurumuş otları ezmiş, parmak uçları uyuşmuştu.
Üzerine esen soğukluk bile oğlanın üzerinde emanet durduğunda gördüğü manzara duraksamasına sebepti.
Geçen seferki yerde gözleriyle buluşan kırmızı converseler'i görür görmez gitmek için adımlamıştı.
Pişmanlığın yerini anında korku ve heyecan doldururken kendi bedenine sığamayacakmış gibi düşündü. Gittikçe hızlanan adımları parkın kapısının önünde durduğunda ince parmakları ile soğuk metali kavarmıştı.
Açılan kapının gıcırtısı, hoş olmayan bir melodiydi fakat Taeyong'u kendine bu ses getirmişti. Çok kısa bir süre ne yaptığını sorguladı.
Bu yaptığı yine kaçmak değil miydi?
Peki kaçtığı şey neydi?
Aşırı sık yaşadığı duygu değişimlerini garipsemezken bu sefer bedenine yön veren hiçbir duygunun esiri değildi. İçinden geldiği gibi davranacaktı.
Çantasının ön kısmından kendine ayırdığı lolipop çıkartıp zamanın esiri olan ağacın dallarından birine asmıştı bez parçasını.
Korkak ama güçlü adımlarla kaydırağın yanındaki küçük pencereye ulaştığında ses çıkarmaya özen göstermişti.
Dejavunun hüküm sürdüğü zaman dilimi yeminini bozmak istemezcesine akıp gidince genç oğlan da ona ayak uydurmayı seçmişti.
Küçük pencereden lolipopu genç kıza uzattığında göremese bile elinden nazikçe çekilen kırmızı şekerle tüm bedeninin karıncalandığını hissetmişti.
Kafasını geçmiş zamandan yolculuk etmiş gibi pencerenin aynı kısmına yasladığında İseul'un güzel yüzü gözlerinin önündeydi artık.
"Neden sürekli siyah giyiniyorsun?"
Aniden kendisine yöneltilen, umursamazca ortaya atılmış soru şaşırtmıştı genç oğlanı. Sesinin titrememesini umut ederek yanıtladı.
"Çünkü siyah rengini seviyorum."
Genç kız kırgın olduğu en yumuşak tonların ev sahipliği yaptığı sesi duyunca tebessüm etti.
"Benim sevdiğim bir renk var ama sürekli onu giymiyorum."
İseul kafasını yasladığı plastik yüzeyden ayırmayıp oğlana döndünüğünde göz temasının içinde bir mesaj gizliydi.
"Kırmızı."
Taeyong uzun sessizliği parçaladığında genç kız ile teması kesilmeyen gözbebeklerini şaşkınlık esir aldı.
"En sevdiğin renk kırmızı."
Hafifçe geriye çekilen İseul'un ağzından istem dışı birkaç kelime firar etmişti.
"Sen- Nasıl?"
Genç oğlan hafif bir tebessüm ve kısacık bir cümle ile ikisini alıp uzun bir yolculuğa, geçmişe götürmüştü.
"Ayakkabıların seni ele veriyor."
iyi okumalar.
pek kontrol edemedim hatam varsa affınıza sığınıyorum.
kendinize iyi bakın
love y'all
ŞİMDİ OKUDUĞUN
converse ❦ Lee Taeyong
Fanficcₒₙᵥₑᵣₛₑ❧ Taeyong'un hayatı, gördüğü bir çift converse ile değişmişti. ˢ̶ᵗ̶ᵃ̶ʳ̶ᵗ̶ ̶ˡ̶ᶤ̶ᶰ̶ᵉ̶ ̶°̶ ̶¹̶⁴̶ˑ̶⁰̶⁶̶ˑ̶²̶⁰̶