3. BÖLÜM: BİR BAHAR DAHA

29 4 2
                                    

İkinci döneme girdik. Sonunda bahar tekrardan geliyor. Sömestr tatilinde verilen ödevleri yazmaktan çürümüş dizimi elimle ovarken buldum kendimi. Masa ışığımın sıcaklığı yüzüme vuruyor. Onun yanında dışarıdan yükselen güneşin ışığı masa ışığı ile birleşip iyice gözümü alıyor. Başımı kaldırırken saçlarımı birbirine girmiş halde buldum. İki elimi de saçıma atıp olabildiğince düzleştirmeye çalıştım. Kulaklarımın arkasına aldım. Yine masa başında uyuyakalmışım. Bahar mevsiminin gelişi ile bu uyuşukluktan kurtulmayı umuyorum. Masa ışığımı kapatıp kasanın üstündeki kitap, defter ve kağıtları topladım. Penceremi açarak içeri giren taze havayı ciğerlerime doldurdum. Yüzüme bir gülümseme oturdu. Nedeni anlayamadım. Okul dışındayken yüzümde pek gülümseme olmazdı. Masadan telefonumu alıp gelen aramalar arasında arkadaşım Rea'nın aramalarını gördüm. Okul saatine henüz bir saat vardı. Bir şey mi olmuştu? Öğrenmenin tek bir yolu var:

-Alo, efendim Rea?

-Mira! Uyanıp uyanmadın mı diye kontrol etmek istedim. Erkenden çıkıp dolanırız ve okulun yakınındaki kafeye uğrarız diyordum.

-Tabii, güzel fikir. Hemen hazırlanıp geliyorum!

-Kapının önündeyim!

Son kısmı söyledikten sonra seri şekilde telefonu kapattı. Tam bu sırada dışarıya baktığımda bana gülümseyerek el salladığını gördüm. Ne fırlama kız ama! Hemen ödevlerimi klasörüme yerleştirip çantama koydum. Bir kız odası için hala fazlaca sade olduğunu düşündüğüm odama şöyle bir baktım. Sadeydi ama beni mutlu ediyordu. Mutluluğu sadelikten bulanlardan olduğumu bilmek beni rahatlatmalı sanırım. Eh, bakalım. Üstümü değiştirirken okul üniformamın diğer giysilerimden bana nasıl daha çok yakıştığını anlamaya çalışıyordum. Favori kısmım minik küçük kravatı kesinlikle. Kırmızı renginin büyük bir hayranı sayılmasam da oldukça hoşuma gidiyor. Beyaz yakalarımı açıp düzeltirken aynada kendime son bir kez bakıyorum. Odamı terketmeye hazırdım. Son olarak saçlarımı masamdaki tarak yardımıyla olabildiğince düzeltmeye çalıştım. İşim bittiği anda mutfağa indim, karnım kazınıyordu. Hızlıca kendime ekmek arası bir sandviç yapma kararı aldım. Buzdolabından çıkardığım kaşar ve salam paketlerinden bir kaç dilim alıp sandviç ekmeğinin içine doldurdum. İçine yeşillik ekledim. Rea kusura bakmayacaktı artık, kurt gibi açtım. Gece uyumadan önce de bir şeyler yemeyi unutmuşum. Perdeleri kontrol edip kapıyı açtım. Eve son bir bakış atıp çıkarken arkamdan çektim. İçime derin bir nefes çekerek ciğerlerimi havayla doldurdum. Sandviçimden ısırıklar alırken Rea'nın yanına ilerledim. Gözü ekmeğimdeydi. İç geçirerek arkasından bir parça kopardım ve gülerek ona uzattım:

-Artık sabahları kendine bir şeyler hazırlaman lazım. Evde kalacaksın bak.

-Evlenme gibi bir düşüncem yok zaten. Birinin kölesi olma gibi bir düşüncem yok. Bekarlık sultanlıktır neticede!

Gülmeme ortak olurken uzattığım dilimi alıp ağzına götürdü. Gülümseyerek başını omzuma yasladı ve koynuma sokuldu. Ufak tefek kıkırdamaların ardından gülümsemelerimiz eşliğinde kafenin yolunu tuttuk. Okulun çevresi başta pek tekin değil gibi gözüküyordu ama zamanla alışılıyordu. Bu Tanetsu Lisesi buradaki tek ve en iyi liseydi. Bu kalan yerlere oranla neden çevresinin daha özenli olduğunu kanıtlıyordu. Buradaki yerleşim fazla düzensizdi. Buraya beş dakika uzaklıktaki evim ve yanımdaki evler iyi durumdaydı ancak biraz daha ilerisinde gecekondulaşma başlıyordu. Harabe, eski evler. Yönetim halledeceklerini yıllardır söylüyor ancak tamamiyle bir geçiştirme. Oradaki insanlar üzücü bir şekilde kimsenin umurunda değil. Hepimiz kendi başımıza yaşayıp bir şeyler başarmaya çalışıyoruz. Burada çoğu insan birbirini tanır. Bazıları da çok kaynaşmış durumdadır. Merkezde çok fazla araç giriş çıkışı oluyor. Gelenlerin bir çoğu sadece yollarının üstünde durup bir şeyler almak için ya da büyük şehirden bıkıp kafa dinlemek için geliyor. Ev sayısı burada bu kadar normal ve hepsi iyi durumdayken, ileriye doğru gidildikçe ve detaya girildikçe işler kötüleşiyor. Belki de burası insan önünde diye fazla iyi bakılmıştır. Belki de hayırsever bir iş adamı tüm ücreti karşılayıp kendi yaşadığı ortamın diğer yerlerden güzel görünmesini istemiştir. Ben bunları düşünürken çoktan Kai Cafe'ye yaklaşmıştık. Rea beni kolumdan çekerek bir sandalyeye oturtturdu:

-Bir çekme be!

-Daldın gittin yine, napayım?

Biz didişmeye başlayamadan garson geldi. Siparişleri verdik, sabah çayı eşliğinde didişmemize kaldığımız yerden daha medeni şekilde devam edecektik. Gülüşmeler eşliğinde bu sene kimlerin ve nasıl insanların geleceğini konuşmaya başlamıştık. Rea ilginç bir şekilde evlenmeyeceğini söylemesine rağmen erkekler hakkında çok konuşuyordu. Giriş seremonisi başlamak üzereydi. Ufaktan hazırlanıp yerimizden kalktık. Okulun bahçesine girerken duvarın bitişiğindeki kiraz ağaçlarının nasıl çiçek açtığını gördüm. İçim daha bir hoş oldu. Ağaçların çiçekleri spor salonu ve havuzun girişini kapatıyordu. Nefes kesiciydi. Bu sene gecekondudan gelen ve nutku tutulan ne kadar gariban olacaktı merak etmiyor değildim. Bu düşünceleri geçirirken yüzlerinden ve giyimlerinden çıkarabildiğim birkaç tane gördüm. İnsanın böyle düzene gerçekten küfürler savurası geliyordu. Bir yandan Rea'nın konuşmalarını dinlemeye çalışırken bir yandan da yine düşüncelere daldım. En son Rea'nın "dikkat et!" çığlığını duydum. Hızlıca ve şaşırmış şekilde ona dönmek isterken birine çarptım. Boyu benden uzundu. Yüzünü görmek için başımı biraz kaldırmam gerekti. Göz göze geldik. Kızmışa benzemiyordu. Panik halinde bir adım geri ardından Rae'ye doğru yan bir adım attım:

-Gerçekten özür dilerim.

-Sorun değil.

Çocuk yanımızdan pek umursamadan geçip gitmişti. Anlaşılan o ki onun için fazlasıyla önemsiz bir meseleydi. Bir anlığına gördüğüm kahverengi gözler, mor gözlerimin alabildiğine kederle doluydu. Onu nerede görsem tanırdım.

Neşelatte ve DepressoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin