2. BÖLÜM: YENİ BİR BAŞLANGIÇ

35 5 3
                                    

Gece sobadan çıkan seslerin eşliğinde uyuyakalmışım. Biraz da olsa içerideki soğuk kırılmış. Lena'nın sıcaklığı vücudumun aldığı soğuğu bir nebze olsun etkiliyor. Gözlerimi etrafta gezdiriyorum, saatin kaç olduğu konusunda en ufak bir fikrim yok. Telefonumu elime aldığımda saatin 10'a yaklaştığını gördüm. Güne başlamak için gayet ideal bir saat. Lena'nın yüzünde uyurken bile huzur dolu bir gülümseme var. Saçlarını okşarken mırıldadığını hissediyorum. Annem her zaman bir kedi sahiplenmek istediğimde beni azarlardı. Zaten kardeşimin bir kedinin tüm vasfını yerine getirdiğini söylemişti. Haklı olduğunu görmek tuhaf hissettiriyor. Güneş bulutların arasında dolaşırken ışınları ara ara pencereden içeri yansıyor. Gözlerimi etrafta gezdirince gece fena durmayan bu evin daha kötü bir halde olduğunu görüyorum. Vücut fonksiyonlarımı yavaşça devreye sokarak harekete geçiyorum. Lena'yı kavrayan kolumu gevşetiyorum ve elimi yanağına dayayıp başını hafifçe havaya kaldırarak kanepenin minderine bırakıyorum. Üstündeki battaniyenin üstüne kendi battaniyemi örttüm. Üşümesin, iyice ısınsın istiyorum. Buzdolabında ne var ne yok diye mutfağa ilerleme kararı aldım. Mutfaktaki rutubet inanılmazdı, etrafı gerçekten pislik götürüyordu. Buzdolabının kulbunu içimden bildiğim bütün iyi düşüncelerle tuttum. Bir ziyafet ya da şaheser beklemiyordum. Tek beklediğim şey sabah kahvaltısını geçirebileceğimiz ufak tefek şeylerdi. Kapağı açtığımda derin bir hayal kırıklığı yaşıyorum. İçi boş. Bomboş. Hiçbir şey yok. Bunak adam burayı doldurma zahmetine bile girmemişti. Dolapları içlerini yoklamak için açtığımda ise karşıma sos ve baharattan başka bir şey çıkmıyor. Elimizi sandviç yapıp üstüne tuz atmamız gerekiyor sanırım bu durumda. Sinirlerime hakim olmakta cidden güçlük çekiyorum. Böyle boktan bir psikolojiyle hem kendime hem de kardeşime bu şartlar altında bakmak... Bir hafta önce her şey çok farklıydı. Yukarıda birileri varsa yardım edebilir mi bana artık!? Küfürler savurarak kapüşonlumun şapkasını kafama çekiyorum. Mont bile yok üstümde. Dışarıdaki gece soğuğuna taksi olmasa dayanmamız zordu. Umarım şu an iyidir. Kapıyı açarak cüzdanımı ve telefonumu kontrol ediyorum. Her şey yolunda gözüküyor. Dışarı çıkıp kapıyı kitledim. Birkaç kez zorlayarak sağlamlığından emin oldum. İyi görünüyor. Güneş etkisini güzel hissettiriyor. Etrafa hissedilen bir sıcaklık var. Hava gerçekten tuhaf, en az içim kadar. Şehir merkezine doğru yolumu tutuyorum. Yoldaki insanların dilenciymişim gibi bana bakmalarına aldanmadan yürümeye devam ediyorum. Ya hayatlarında ilk kez kapüşonlu bir insan görüyorlar ya da buradaki herkes birbirlerini tanıyor. İkinci ihtimalin daha ağır bastığına dair ciddi şüphelerim var. Her neyse, burası tenha bir yere benzemiyor zaten kimseyi tanımamam daha iyi. İnsanlar ve çevredeki evlerin hepsi birbirinden sorunlu ve kötü durumda görünüyor. Şehir merkezine yaklaştığımda burası nispeten daha iyi gibi izlenimi veriyor. Çevredeki evlerin boyası yerinde, arabalar ve insanlar bir büyük şehir kadar olmasa da dolaşıp gitmeleri gereken yerlere gidiyorlar. Bu biraz olsun güven verdi. Merkezin tam ortasında bir trafik ışığı, yaya geçidi ve araçların girip çıkması için yapılmış bir çember bulunuyordu. Çerveme şöyle bir baktığımda birkaç dükkan olduğunu fark ettim. Bir market, kasap, çiçekçi ve ortalama bir teknoloji mağazası vardı. Birkaç tane ev gözüme çarptı. Buradaki evler daha lüks ve pahalı duruyordu. İlginç olduğunu düşündüm. Neden böyle bir yerde böyle evler vardı? Geldiğimizden beridir aklımdaki sorular bitmek bilmiyor. Hızlı adımlarla markete girdim. Marketin içi iyi durumdaydı. Bu iyi bir haber çünkü yiyeceklerin taze olduğu anlamına geliyor. Yanımda çok para yok dolayısıyla şimdilik kahvaltılık bir şey almam gerek. Reyonlar arasında dolaşırken kahvaltılık gevreklerin olduğu reyona geldim. Şeker aromalı pirinç patlaklarından bir kutu aldım. Bu Lena'nın hoşuna gidecek. Reyonlarda insanların adım seslerinin yankılandığını duyuyorum. Bu içimde yalnız olmadığıma dair ufak bir güven hissi oluştursa da o insanların niyetlerini bilmemek korkumu geri getiriyor. Burada başımıza bir şey gelse kimsenin haberi olmaz. Çevremizdeki insanların kötü niyetli olmadığını kimse bilemez. Kasaya geldiğimde arkamdan yaklaşan bir adamın şüpheli hareketler sergilediğini gördüm. Ufak bir korku kaplıyordu içimi. Tam dalıp gitmişken kasiyerin elini açıp bana doğru konuştuğunu işittim:

-3 dolar.

Sesi duymamla irkilmem bir oldu. Kasiyerin eline doğru bakıp cüzdanımdan 5 dolar çıkardım. Ona uzattım. Üstünü aldığım gibi cüzdanıma bile koymadım. Kutuyu poşete atıp bir hışımla marketten çıktım. Ara ara arkama bakıp peşimde birileri var mı diye kontrol ediyordum. Kendimi bir anda kapının önünde buldum. Oraya kadar nasıl gittiğimi kendim de bilmiyordum. Kalbim parlayacak gibi atıyordu. Nefesim ciğerlerimi parçalıyordu sanki. Oksijenin tüm ciğerlerimi yaktığını hissediyordum. Boğazımı yutarak nemlendirmeye çalışıyordum ama yutkunamıyordum bile. Hızlı şekilde anahtarımı kontrol ettim. Yanımda olması için dualar savuruyordum. Kapıyı hızlıca açıp kendimi içeri attım, sertçe vurup gürültülü şekilde kapattım. Tüm bu seslere Lena çoktan uyanmış ve bana bakıyordu:

-Abi?

Sırtımı kapıya vererek hızlıca ve korku içinde ona döndüm. Yine bir gözünü ovuşturarak bana bakıyordu. Başta nolduğunu anlayamamıştı ama elimdeki pirinç patlağını görünce neşeyle kanepeden zıplayıp bana doğru koştu, sarıldı:

-Almışsın! En sevdiğim gevrek!

Ona sarılarak karşılık vermeye çalıştım ama kalbimin hızı onu tuhaf hissettirmiş olacak ki bir anda yüzüme baktı:

-Sen iyi misin? Bir şeyin yok, değil mi? Hasta mı oldun? Olduysan ben sana bakarım, çorba bile yaparım!

-Sen yumurta bile kıramıyorsun, Lena.

-Öğrenirim!

İç geçirdiğim esnada yüzümde hafif bir gülümseme belirdi. Bu halimi görünce onun yüzündeki endişe de kayboldu. Lena'nın başını okşarken nefesimi tazeledim:

-İyiyim, bir şeyim yok. Merak etme.

Elimdeki poşeti masanın üstüne fırlattım. Bunu yaparken de bir an kafama taş düştü:

-Eyvah... Sütü unuttum.

Lena hızlıca benden ayrılıp çantasına koştu. Elimi arkasından ona doğru uzattım ve onu hayal kırıklığına uğrattığımı düşündüm:

-Üzülme, Lena! Hemen gidip süt de alırı-

Lena çantasından çıkardığı çikolatalı sütleri bana göstererek gülümsüyordu:

-Bunları kullanabiliriz.

Gözlerini kapatmış şekilde gülümsüyordu. İç geçirip ben de ona gülümseyerek karşılık verdim:

-Evet, mantıklı. Öyle yapalım.

Lena mutfağa doğru koşarken ben de peşinden ilerledim. Zıplayarak üst dolaba erişmeye çalışıyordu. Dolabı açarak ona bir kase uzattım. Kendime de bir tane aldım. Zaten iki tane vardı, bonkör amcamız sağolsun. Mutfakta bir masa yoktu. Kanepeye oturup yiyecektik. Kutuyu açıp kaselere önce pirinç patlaklarını döktüm. Daha sonra Lena bana sütlerden birini uzattı. Kaselere sütleri döküp kaşıkları daldırdık. Yerken yüzündeki mutluluğu rahatlıkla okuyabiliyordum. Onu bu şekilde görmek beni de mutlu ediyordu. Kanepede yanyana oturarak bir şey yiyebildiğim bir insana sahibim hala. Bunun farkında olmak gerçekten güzel. Tek ailem. Geriye kalan her şeyim. Kaseyi bitirmeye doğru yaklaşırken başımı ona çevirdim:

-Dün gece taksiyle gelirken yakınlarda bir park gördüm. Gitmek ister misin?

Yemeyi bir kenara bırakıp parlayan gözlerle bana baktı. Heyecanını okumak kesinlikle zor değildi:

-Gerçekten mi? Olur!

-Tamam o halde. Yemeğini bitir.

Lena bir anda hızlı hızlı yemeye başladı. Kıkırdayarak onu yavaşlamaya çalıştım. Kasesini bitirir bitirmez bana içini gösterdi. Hala ağzındaki lokma bitmemişti, çiğniyordu. Gülerek elindeki kaseyi aldım:

-Gördüm, gördüm. Hadi kalk ve hazırlan bakalım.

Ben mutfağa ilerlerken Lena ayakları üzerine dikildi. Adım seslerinin kapıya yaklaştığını işittim:

-Hazırım ben! Hadi abi!

Kaselerin içine biraz su doldurup lavabonun içine bıraktım. Lena'nın kapüşonunu düzelttim. Bugün Lena'nın yüzünde daha büyük bir mutluluk görmek istiyordum. Kapıyı dışarı çıkmamızın ardından yavaşça çektik. Gözüm her şeye karşı açık olacaktı.

Neşelatte ve DepressoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin