Hiro sınıfta benimle ilk yakınlaşan kişi oldu. Tek olacak olması da bir o kadar muhtemel. İkili insan ilişkileri duygular ve çıkarlar üzerine kuruludur, bu bir sır değil. İşin merak ettiğim kısmı... Bunun ucu hangisine çıkacak? Ben kafamda bu soruları yinelerken Hiro'nun elindeki paketi bana uzattığını gördüm:
-Atıştırmalık? Öğle yemeğine kadar seni idare eder.
İlgisiz bakışlarım söz konusu yemek olduğunda az da olsa canlılık kazandı. Elindeki pakete elimi daldırırken birkaç kurabiye aldım. Diğer elimle kurabiyeleri aldığım elimi bir araya getirdim. Bir tanesini ağzıma götürürken onun arkasından bazılarının bakışlarını üstümde tuttuğunu gördüm. Bazıları ise konuşmak için bana yaklaşıyordu. Bütün bu olay zinciri başlamadan önce gözlerimi Hiro'nun gözleri ile buluşturdum. Ciddi bir cevap istiyordum:
-Bana neden bu kadar iyi davranıyorsun?
Sorumu yöneltmem üzerine önce biraz şaşırdı. Elindeki paketi tutan elini aşağı indirdi. Gözlerini sanki bu cevabı bekliyormuş gibi kaçırdı. Biraz bozulmuş gibiydi. Çok geçmeden derin bir nefes aldı, önceki haline döndü. Yüzündeki gülümseme geri geldi:
-İyi birine benziyorsun. Bu sınıfın sınıf başkanı olarak herkesin birbiriyle iyi geçinmesi benim görevim.
Pek tatmin edici bir cevap değildi ancak
ikna olmuş gibi yapmam gerekiyordu. Çevremizde çok insan vardı. Bu konunun nereye varacağı er geç belli olacaktı. Çevremize birkaç insan gelmişti bile. Sol yanımda duran iki kız bana el sallayıp gülümsüyorlardı. Arkadaşça bir şekilde beni karşıladılar:-Sınıfımıza hoş geldin.
-Umarım iyi anlaşırız! Ben Zena bu da arkadaşım Kaori.
Başımla onları selamlayarak yüzüme ufak bir gülümseme takındım. Sahte bir gülümseydi ama bu insanları şimdilik üzmesem iyi olur gibiydi. Zira kötü insanlara benzemiyorlardı. Bir tane daha çocuk yanaştı direkt elini uzattı:
-Adım Mark, memnun oldum Daniel.
Elini kavrayrak selamını karşıladım. Etraftan sorular yönelmeye başladı. Çevremdeki insan sayısı da yavaşça artıyordu. Sınıfın neredeyse yarısı tepemdeydi. Tam olarak ilgi odağı olmamak isterken bir nevi olmuştum. Bunu kıran kişi de kesinlikle Hiro olmuştu. Eğer ol olmasa, bu kadar ilerlemesine imkan ihtimal olmazdı. Öğle arası geldi çattı, kantine doğru yol aldım. Hiro sınıf başkanı olduğu için öğle arasında iş yapmakla meşguldü. Kantine vardığımda karnım zil çalıyordu. Bu aralar gerçekten çok acıkıyordum. Sanırım strestendi. Kantindeki alışveriş kısmına yanaştım. İçerideki görevliler dışarı aburcubur ya da çoğunlukla ekmek arası yemekler veriyordu. Ben sıcak bir şeyler yiyeceğim diye bekleyemeyecektim. Hazır soğuk bir sandviç yanına da hazır bir kahve aldım. Üst kata çıkan merdivenlere ilerledim. Üç katı çıkmamın ardından terasa vardım. İlk defa okulun terasını görüyordum. Gerçekten güzeldi. Temis havayı böyle içinde hissetmekten biraz olsun maruz kalmayı sevmiyorum. Etrafta çok insan yoktu, genelde birkaç arkadaş grubu kendi aralarında yemek yiyorlardı. Onlara bulaşma gibi bir niyetim kesinlikle yoktu, umarım onlar da bana bulaşmazdı. Yemeğimi yiyip sonra defolup gitmek istiyordum sadece. Köşe bir yere yerleşip bagdaş kurdum. Onların gözünden uzaktım. Ben onları, onlar da beni görmüyordu. İşte buna huzur derim. Yanımda bugünün gazetesindeki iş ilanlarını çıkardım. Bir de şehrin krokisi vardı. Yaşadığım bölgeyi çember içine aldım. Bölgenin adını ilk kez o zaman fark ettim... "Doro" adlı bir şehrin "Konchaku" adındaki oldukça düzensiz yapılaşmanın bir arada bulunduğu bir bölgesinde yaşıyordum. Bu bölgede çok fazla iş seçeneğim yok gibi gözüküyordu. Kendi yaşadığım bölge, okul ve iş arasında bir yakınlık bulmam gerekiyordu. İş ilanları arasında cafe garsonluğu gördüm. Bahsedilen cafe... Bizim okulun hemen dibindeki
Kai Cafe miydi? Pekala, öğrenmemin tek bir yolu var. Sandviçimden büyük bir ısırık alıp kahveyi kafama diktim. Bugün bu enerjiye ihtiyacım olacaktı. Ama şu an... Güneşin bahar sıcaklığındaki tatlı yanmasını ve rüzgarın cildimi okşayışını hissetmek istiyordum. Zil çalmasıyla sınıfa geri dönmem bir olmuştu. Öğretmen içeri girmeden önce kendime bir plan yapıyordum. Hiro tam ben bununla uğraşırken yanıma oturdu:-Napıyorsun, Daniel?
-Kendime günlük bir plan yapıyorum.
-Ders çalışma planı mı?
İstemsizce gülümsedim ve görmemesi adına elimi ağzıma götürüp gözlerimi kaçırdım:
-O kadar basit bir plan olsaydı keşke.
-Anlamadım?
-Yok, bir şey demedim. Boşver gitsin!
-Pekala, kolay gelsin. Ama bir şeye ihtiyacın olursa söyle.
Hiro bu cümleyi bitirir bitirmez kendi yerine dönerken arkasından bakakaldım. Karşılıksız bir yardım teklifi almıştım. Nedenini çözmeye çalışırken çoktan gittiğini fark ettim. İçimden teşekkürler tarzı garip bir mırıltı çıkarabildim sadece. Böyle şeylere alışık değilim doğrusu. Sanırım hiçbir zamam da olamayacağım.
Şimdilik yapmam gereken şey bu planı uygulamak. Lena'ya iyi bir abi olmak, o evi yaşanabilir kılmak ve kendimi biraz olsun geliştirebilmek için iki yılım var. Pekala, işe koyulma vakti.
Ders kitabını açarak notlarını tutmaya başladı. Savaşı çoktan başlamıştı ve bunu kaybetmeye niyeti yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Neşelatte ve Depresso
RomanceBirbirlerine tamamen zıt olan iki genç, birinin diğerinde büyük bir potansiyel fark etmesi ile yakınlaşmaya başlarlar. Daniel, kendisine sinir bozucu gelen bu Mira isimli kıza ilerleyen zamanlarda nasıl hisler beslediğini anlar. Kendisine neşe, mora...