6. BÖLÜM: İKİNCİ TEMAS

11 0 0
                                    

Öğle arası geldi. Rea ile sınıftan birkaç arkadaşımız daha terasta tıka basa yiyorduk. Beden dersi bile olmayan bir günde kendimdeki iştaha anlam veremiyordum. Sabahki sandviç bana yeter de artardı. Geceye kadar tek lokma yiyemezdim normal şartlarda. Bir yandan Rea dalıp gitmeyeyim diye sürekli dikkatimi çekiyor, beni iletişimde tutmaya çalışıyordu. O kadar dalıp gidiyor muydum sahiden? Rea beni korkutuyor... Kendim düşüncelere tekrar dalmak üzereydim ki Rea beni omzuyla dürterek gözleriyle ileriyi işaret etti. İşaret ettiği yere doğru dönünce tekrar onu döndüm. Sabah çarptığım çocuk. Rea beni omzumdan tutup kendisine eğilmemi sağladı. Ağzındaki lokmayı hızlıca bitirip boğazını temizledi. Kulağıma doğru fısıldadı:

-Özür dileyecek misin?

Ne olup bittiğini anlayamadan panikleyiverdim. Bir anda gözlerimi devirip yerde dolaştırdım. Rea beni hafiften sallayarak sorusunu yineledi. Gözlerimi hafifçe ona çevirdim:

-Bilmiyorum.

-Kaba olmamalısın, biliyorsun.

-Biliyorum!

-Dur, yoksa sen...

Kızararak başımı sağ sola salladım:

-Yok öyle bir şey onu tanımıyorum bile!

Rea kıkırdayarak yaptığı hatanın farkındaymış gibi saçlarımı okşadı. Beni sakinleştirdi. Gülümsememi sağladı ve beni kendime getirdi. Biz bunlarla meşgulken çocuk olduğu yerden çoktan gitmişti. Anlamadığım bir şekilde ondan normalden fazla utanıyordum. Zilin çalmasıyla biz de çatıdan indik. Öğle arası bitmişti. Çocukla acaba yeniden karşılaşacak mıydık? Karşılaşsırsak ne söyleyecektim? Sanırım yine fazla düşünüyorum. 

Dersler ilerliyordu ancak günün sonu bir türlü gelmek bilmiyordu. Neden bitmiyordu ki sahiden şu günler? Bir odada tüm günü yüzlerini ezberlediğimiz insanlarla geçirip geleceğe hazırlanan birer genç olmak bu kadar sıkıcı olmamalıydı. Ah, sanırım yine çok düşünüyorum. Bir gün bu yüzden beynim patlamaz umarım. Rea benim dikkatimi çekmek için ellerini öğretmenin görmeyeceği bir açıdan sallıyordu. Gözlerim ellerini ardından yüzünü gördü. Köşesine büyük harflerle "Naber?" yazmıştı. Çatlak kız işte... Gülümsememe engel olamayarak kendi kitabımı çıkardım ve kenarına "İyi, sen?" yazdım. Rea olmasa ne yapardım bilemiyorum gerçekten. Bana iyi geliyor sanki ikizim gibi. Her şeyden öte bana sahip çıkıyor. O kadar olan olaydan sonra yanımda kalan  tek insan o. Beni Mira yapan kişi. Öğretmen aramızdan geçtiği sırada yine dalgınlığıma geldi ve kitabı gösterirken yakalandım. Hay kafama tüküreyim... Öğretmen kitabı elimden alıp şöyle bir yazdıklarımı inceledikten sonra gözlerindeki sinirden alevlenen kırmızılığı gördüm. Ben yutkunurken o çoktan başın dertte gülümsemesi yüzünde belirmişti:

-Demek saçım hakkında böyle düşünüyorsunuz, Mira? 

Bu cümleleri sarf ederken eliyle kendi saçını yokluyordu. Gerçekten sinirli olduğu belliydi çünkü ne zaman öyle olsa bir gözü seğirirdi. Sahte olduğunu oldukça iyi bildiğim bir gülümsemeyi yüzüme takındım ve elimi saçlarıma götürüp panikle oynamaya başladım. Ağzımı açtım ve çıkarabildiğim birkaç garip sesin yanında az da olsa birkaç kelime dökmeyi başardım:

-Biz... aslında... 

-Rea ve sen, cezalısınız. Okuldan sonra 3 saat boyunca gözetimim altında soru çözeceksiniz! Bu bir daha olursa 6 saat olacak. Üstüne 3 eklemeye devam edeceğim her olduğunda. Artan saatler sonraki günlere dağıtılır. Ona göre davranın bundan sonra.

Rea ile önce birbirimize buruk şekilde bakıp onayladıktan sonra öğretmene dönüp başımızı öne eğdik: 

-Evet, efendim.


Saat 18'e geliyordu. Sonunda bu lanet yerden kurtulup temiz bir hava alabilecektik. Çok da kötü değildi çünkü Rea ile yakalandım. Bir başkası olsa asla bu kadar süre dayanamazdım sanırım. Onunla arkadaş olduğum için mutluyum tam bir kara gün dostu. Gerçi şu durumda olmamızın başlıca sebebi de kendisi. Ben bunları geçirirken yüzümde beliren gülümsemeyi Rea'nın beni uyarması sayesinde fark edebildim:

-Komik olan ne, Mira? Durup dururken gülümsemene alışık değilim. 

-Gülümsüyor muyum ki?

-Hem de pişmiş kelle gibi

Bir süre bakıştıktan sonra kendimize hakim olamadık ve ufak bir kahkaha kopardık. Oldukça kısa ve olabildiğince sessiz olmuştu çünkü başımızdaki öğretmenimizi uyandırmak istediğimiz en son şeydi. Öğretmenin kendi kurduğu alarmı çalmaya başlayıp onu uyandırmıştı. Kendisine gelip hafif gerilir gibi oldu. Kısa bir esneme eşliğinde bize kapıyı işaret etti:

-Cezanız bitmiştir. İyi günler.

Cümlesini bitirmesi ardından kendi masasını ve eşyalarını toplamaya koyuldu. Bu sırada biz çoktan hazırlanmış ve kapıya ilerliyorduk. İyi günler dileklerimizi iletip seri şekilde sınıftan ve okuldan ayrıldık. Her zamanki okulun dibindeki kafeye gitmek istiyorduk. Nasıl olsa evde bekleyenimiz yoktu. 

Kafeye vardığımız zaman her zamanki yerimizin boş olduğunu gördük. İkimizin yüzünü de büyük bir gülümseme kapladı. Masaya kadar yarıştık. Sandalyelere yerleşirken çantalarımızı yan taraflarımıza aldık. Ben çevremi incelerken Rea çoktan telefonunu çıkarmıştı bile. Bir on milenyum ona ulaşamam daha. Sipariş vermek üzere önümdeki menüye uzandım. Gerçi ne sipariş vereceğim belliydi ama adettendir işte, naparsın? Elimi az bir şey havaya kaldırıp içeri doğru seslendim:

-Bakar mısınız?

Yaklaşan adım seslerine doğru menüyü kenara alıp kafamı çevirdim. Gözlerime inanamadım:

-Ben bir lat-

Çocukla göz göze gelmiştik. Yine o çocuktu. O beni tanımamıştı ama ben tanımıştım. Panikle menüyü onunla aramızı kapatacak şekilde yüzüme kapattım. BU GERÇEKTEN UTANÇ VERİCİ!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 24, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Neşelatte ve DepressoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin