lana del rey, dark paradise
Neydi bizi biz yapan? Geçmişimiz? Şimdimiz? Geleceğimiz? Geçmişi olmayan birisi de sayılmaz mıydı diğer herkes kadar insan olarak, ya da geleceğini kaybetmiş biri? Peki şimdiyle değil de, geçmişinde ya da geleceğinde yaşayan biri de en az herkes kadar yaşamıyor mudur bu dünyada?
Ben neden böyle hissedemiyordum, geçmişim siyah bir örtüyle örtülmüştü ve ben o örtüyü kaldıramıyordum. Altındakiler miydi, beni bu denli korkutan? Yarım kalmış gibi hissediyordum, sanki herkes tam bir ben yarımmışım ve bu asla son bulmayacakmış gibi. Evet, doğru kelime buydu, yarım...
Geçmişini tozlu raflara kaldırmış bir başkası böyle hissetmiyorken ben neden geçmişimde takılı kalmıştım. Ne vardı benim hatırlayamadığım geçmişimde? Ne vardı benim, hem öğreneceklerimden deli gibi korktuğum hem de her şeyi bir kenara atıp öğrenmek istediğim geçmişimde?
Biliyordum, çok fazla şey saklıydı orada. Farkındaydım, ilk cinayet orada işlenmişti, orada bir çocuğun cesedi saklıydı. Sadece henüz, cesedin sahibi kimdi, bilemiyordum.
Kafamı havaya kaldırarak burnumdan akan kanın durmasını sağladım. Oturduğum sedyeden aşağı indiğimde Pamir'in bana uzattığı pamuklardan birini alıp burnuma tıkamıştım. Başım ağrıyordu, şiddetli bir ağrı boy göstermişti beynimde ama ne yazık ki ilaçlarım benden oldukça uzaktaydı.
Pamir'e baktığımda yüzünde ne bir endişe kırıntısı vardı ne de merak. Bomboş bakmaya devam ediyordu, sonbaharları. Ben de ona aynı şekilde baktığımda gözlerini ilk çeken yine ben olmuştum. Onu arkamda, revirde bırakıp geldiğim koridordan geri gittim.
Pamir, ya çok iyi bir oyuncuydu ya da aynı benim gibi taktığı birden fazla maskesi vardı. Henüz çözemedim ama merak etme Pamir, bunu çözmem de fazla zamanımı almaz. Bunun için yetiştirilmemiş miydim ben zaten yıllarca?
Burnumdaki kanamanın durduğunu hissettiğimde pamuğu çıkartıp salonun girişindeki çöpe attım. Bu sefer şansıma kapı açıktı da tekrar Pamir'le aynı ânı yaşamak zorunda kalmamıştım. Telefonumu ve hemen yanına bıraktığım hırkamı gördüğümde sandalyenin yanına doğru gittim. Hırkamı üzerime geçirdikten sonra telefonumu cebine koydum. İçerideki kimseyle tekrar göz teması kurmadan, salondan çıktım.
Bana bir kez yanlış yapıldığında, cezasını o kişinin etrafında olan herkesten keserdim ve bu zamana kadar bir kez bile pişman olmamıştım. Lavin ve kusursuz beyni, Lavin ve soğuk tavırları, Lavin ve sert duvarları, Lavin ve gücü, Lavin ve güçsüzlüğü, Lavin ve... Diye gidiyordu ama asla sonu gelmiyordu. Her zaman beni bir kalıba sokmaktan çekinmiyor ve sonuna ekleyecek bir şeyler buluyorlardı. Benim bu kalıpların arasında yok olup kaybolduğumun farkına bile varmıyorlardı.
Maskeler, dedim bir kez daha. Maskeler, maskelerim her zaman kurtarıcım olmuşlardı. İsteğiniz dışında bir olay mı gerçekleşti, takıyordunuz maskenizi varmıyordu kimse farkına. Lanet olasıca kimse varmıyordu farkında. Kendi kendinize kalıyordunuz yine, güçlü sanıyorlardı. Oysa kendi içinde yaşadığın güçsüzlüğü en iyi sen biliyordun.
Ben mantığımla hareket etmeyi seçmiştim çünkü mantığınızı bir kez dinlediğinizde hiçbir şey artık eskisi gibi olmuyordu. Fark ediyordunuz çünkü, görmemenizin gereken her şeyi, bilmemeniz gereken her şeyi. Tüm bunların sorumluluğunuysa kalp üstleniyordu. Bu yüzdendi duyulmayan sessiz çığlıkları, bu yüzdendi dinlenmeyen acı feryatları ve bu yüzdendi benim kalbime kulak vermemem. Biliyordum ki, eğer bir kez onun sesini dinlersem, derin dalgalı okyanusunun içinde kaybolurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SATILMIŞ RUHLAR
Aksiİçim içimi yerken, bekliyordum. Sanki saniyeler aleyhime işliyordu, sanki tutunduğum tek bir dal varmış ama ben onu koparmışım gibi. Korkmuyordum, zaten korkuyor olsam bile bunun sebebi birazdan yaşanacaklar asla olamazdı. Sadece, artık hiçbir şeyin...