Bölüm 15

468 10 4
                                    

Babamın yanında nefes nefese durdum, bakışlarını bana çevirdi. ''Annem iyi mi?'' dedim telaş ve korkuyla, ''Olacak.'' iç çektim ve koltuklara oturdum, başımı ellerimin arasına aldım ve gözlerimi yumdum, ne acımasız bu hayat, daha yirmi dört saat geçmedi konuştuk. Her şeye fazla kapılmamak gerek demek ki, ''Çok geçmiş olsun.'' Anılın sesini duyunca kafamı kaldırdım, dikkatini bana çevirdi. İçimde boynuna atlama hissi vardı, buna ihtiyacım vardı belkide. Yaptım, hızla ayağa kalktım ve kollarımı boynuna attım, başımı omzuna yasladım burnumu çektim ve göz yaşlarımın tişörtünü ıslatmasına izin verdim. Kolları bir kaç saniye sonra belimi kavradı, saat gecenin bi yarısıydı, belki gün bile doğmaya başlamıştır, Meriç arkamdaydı. Gözlerim çok yorgundu, kapanıyordu zorla açık tutuyordum.

''Siz gidin kızım, evinize.'' dedi babam.

''Anıl... Ece sana emanet oğlum.'' Anıl kafasını salladı, sarılmayı kestim.

''Kimse bir yere gitmiyor baba.'' dedim.

''Yarın gelirsiniz, annen bu durumda olmanı istemezdi.'' dedi, yutkundum.

''Haber ver, saat kaç olursa olsun.'' kafasını salladı. Çantamı alıp önden yürümeye başladım, ''Hoşçakal Meriç, sende git hadi.'' dedim, kafasını salladı.

Arabaya bineli yaklaşık yirmi beş dakika olmuştu, sessizce ağlamaya devam ediyordum. Anıl peçete uzatıp duruyordu. Neredeyse varmıştık.

''İşte geldik.'' dedi Anıl kapımı açarken, göz yaşlarımı sildim ve elini tuttum, içeri girdik. Pişmandı bu yüzden ona güveniyordum, enayilik mi bilmem ama başka çarem kalmadı artık, herkes bir bir azalıyordu yanımdan. Elimi yıkayıp, Yatak odasına girip dolaptan geceliğimi aldım, bir kaç parça giydim vardı, Anılın yerinde olsam hepsini atar yakardım, aşık olmasa yapardı. Kapıyı çekip üzerimi değiştirdim. Katladım giysileri ve odadan çıkıp aşağı verandaya gittim, dolunay vardı ve bahçedeki ağaç fenerleri etrafa loş ışık yayıyordu. Birşeyi bırakmak zor değildir. Onu bırakmaya karar vermek zordur. Zihnini buna hazırlarsan gerisi kendiliğinden gelir. Anıl arkama oturdu ve belimi kavradı, nefes verdim ve yorgun sesimle konuşmaya çalıştım,

"Benden nefret ettiğini söylemiştin." dedim.

"Biliyorum. Birilerinden nefret etmem gerekiyordu ve hayatta en çok sevdiğim kişi sen olduğun için kabak senin başına patladı." yutkundum.

Sessizdik dakikalar, saatler geçmişti sanki. ''Sessiz kalma Ece.'' dedi, ''Sessiz kalmaman gereken durumlarda sesini çıkarmayacaksan sesinin olmasının ne faydası var?'' diye ekledi, haklıydı. ''Söyleyecek fazla bir şeyim hiçbir zaman olmadı. Ben de sustum, ayrıca klasik ve epey etkili bir söz var Anıl, sessizlik en büyük çığlıktır diye, bilirsin belki.'' dedim, saçlarımı okşuyordu. Bu belki ikimiz içinde dönüm noktasıydı. ''Annenin bu duruma neden geldiğini merak etmedin mi? bunu susarak mı soruyorsun?'' dedi, ''Ne?'' dedim, ''Kasıtlı olduğu düşünülüyor, düşmanı var mıydı?'' dedi, dikleşip bedenimi ona çevirdim. ''Ha-hayır.'' dedim boğazım düğümlenmişti. ''İnsan bu düşmanlık içinde boğulur.'' dedi, yutkundum. ''Anıl sen ciddisin, nasıl?'' dedim, ''Sıkıştırılmış.'' dedi, göz yaşım aktı yine. Umutsuzluk susar. Kaldı ki susmak bile, eğer gözler konuşuyorsa bir anlam taşır.

.........

''Kaybettik...'' 'ölüm haberi tuhaf şey. İstenmeyen misafirlere benziyor. O gelince evin bütün düzeni bozuluyor. Kap kacağın yeri değişiyor, kimin nereye oturacağı karışıyor, her yerimiz ayıplanacak tozlar içinde kalıyor sanki, ne kadar ovsak da bir türlü tam temizlenmiyor.'

Vedalar en çok veda edilen sizden önce gittiyse can yakar zaten. Susuyorum, kalbimi dinledim acıyordu. Birşeyi bırakmak zor değildir. Onu bırakmaya karar vermek zordur. Zihnini buna hazırlarsan gerisi kendiliğinden gelir.

TUTKUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin