3

167 28 51
                                    

'Çay istiyoruuuuum'

'Bende istiyoruuuuum'

Evet. Yatakta oturmuş çay için ağlıyorduk.
Ama çay bu, üzerine kitaplar yazılacak kadar önemli.

'Kızlar? Ölüyor musunuz ya da benzeri?'

'Çaysızlık sendromu diye bir şey varsa ki bence var, ona yakalandık sanırım'

'Haaa, anlamadım ama geçmiş olsun'
Ai'yle aynı anda gülmeye başlamıştık.

'Ay bu kızlar iyice delirdi. Bulaşmamak lazım. Neyse biz kahvaltı yapıyoruz hadi siz de gelin!'

Mina'nın artık feryatlarımıza dayanamayıp kapımıza gelmesiyle girdiğimiz ufak bunalımdan gülerek ayrılıyorduk.
Ai zaten giyinip benim odama geldiği için benim de giyinmemle işimiz bitmişti ve aşağı inmiştik. Herkes masaya oturmuş kahvaltı yapmakla meşguldü. Biz de masaya oturduk.

'Bu kahvaltı çaysız boğazımdan geçer mi?'
'Tabi ki geçmez'
Soruyu sorup cevabını da kendim verince masadakilerin benim deli olduğumu düşünmeye başlamalarına şaşırmazdım.
Kahvaltı hevesim kaçmıştı. Birkaç gün daha böyle olacaktım büyük ihtimalle çünkü ben çayla aşk yaşayanlardandım. Çay seversin ama aşık olmak farklı bir şeydi.
Peki ben niye gelirken Türkiye'den çay getirmedim? Onu ben de bilmiyorum aptallığıma denk gelmiş olmalı ki unutmuşum. Masadan kalkıp mutfağa yöneldim. Madem çay yoktu o zaman bari kahve içelimdi. Kahvemi alıp masaya tekrar oturdum. Tek tek gözlerimi masada yemek yiyenlerde gezdirdim. Bu ara çok insan dikizlediğimi söylemiş miydim?
Todoroki o kadar ruhsuzdu ki bir an zombie olup olmadığını sorguladım.

Sonra sıra yanındaki şahsa gelmişti. Momo tam bir kraliyet ailesindenmişcesine kahvaltısını yemekle meşguldü. Biraz seyrettim ve cidden bunun eğitimini alıp almadığını anlamaya çalıştım. Yemenin de eğitimini almazsın herhalde? Yemek yani ye gitsin. Önemli olan boğazından geçip geçmediği değil mi zaten.

Yanında Midoriya oturuyordu. O da normal bir şekilde kahvaltısını yapıyordu. Onda eleştirilecek birşey bulamadım. O yüzden yanındaki kişiye baktım.

Kirishima, kahvaltı ederken dişleri gözüme takıldı. O dişlerle ne yemek yenirdi ama. Benim öyle dişlerim olsa kim bilir neler neler yerdim. Hindistan cevizi seviyor mudur acaba? Kırması kolay olurdu onun için. Ben 1 saat onu kırmakla uğraşıyordum. Ne şanslı insanlar var be.

Yanında Bakugou oturuyordu.
yavaş ye hayvan
Bana mı baktı o? Akıl okuma özgünlüğü falan da mı vardı bunun yoksa ben dışımdan mı söyledim onu. Ehehehe sıçtık. Kahve kupamı hayali bir şekilde onunla tokuşturmuş gibi yapıp gülümsedim. Tabi ki sadece dümdüz bakmakla yetindi. Çok üzerinde durmadan yanındakine geçtim. Eğer uzun süre durursam bu masadan sağ çıkıp çıkamayacağımdan emin değildim. O hala bana bakıyordu. İçinde ne fırtınalar kopuyordu ne volkanlar patlıyordu acaba.

Minacım bebeğime geldim. O da Momo kadar olmasa da nazikçe yiyordu. Gerçi, vazgeçtim pek de nazikçe değildi. Olsun olsun yarasın koçuma.

Evet kahvaltı faslımız bitmişti. Herkes teker teker kalkarken ben de kahvemi bitirmiş ve mutfağa geçmiştim. Herkes kendi yediklerini yıkadıktan sonra okula gitmek için dışarı çıkmaya başlamışlardı.

Sınıfa girdiğim gibi yerime oturdum ve kafamı masaya yaslayıp pek yakın olmasa da camdan dışarıyı izlemeye başladım. Ai ise o sırada Mina'yla konuşuyordu. Valla maşallah çok da güzel yakışıyorlardı. Ai bana birkaç defa Mina'dan söz edince ondan hoşlanmaya başladığını anlamıştım. Mina'yı bilmiyordum ama taş gibi çift olurlardı bence.
Dışarıdaki bakışlarım yavaşca Bakugou'ya doğru kaymaya başlamıştı. Ne zaman düşüncelerime dalsam konu eninde sonunda ona geliyordu. Bazen canımı sıkıyordu çünkü şu zamana kadar hiç kimseyi bu kadar düşünmemiştim. Alışkın olmadığım bu his bana çok garip geliyordu. Onu düşününce bazen karnım hafiften kasılıyordu. Sanki içinde hareket eden bazı şeyler varmış gibi.

Bakugou Kiri'yle konuşuyordu. Sürekli kaşları çatıktı. Normal konuşsa bile. Kaşlarının çatık olmadığını bir hayal ettim. Gerçekten yakışıklı olduğunu düşünmüştüm. Soğuk nevale Todorokiden bile daha fazla. Bunları düşünürken Kiri benim Bakugouya baktığımı farketmiş ve bunu Bakugouya söylemişti.
Sonuç olarak, gözlerimin içine bakarken bulmuştum onu. Hemen masadan kafamı kaldırmıştım. Kurtarıcım Ai bana bir şey sormak için beni dürtene kadar da bakışmıştık.

'Mika bi baksana, Mina'ya hani şu gölde karşılaştığımız villainin hikayesini anlatıyordum da şu son kısmında ben çok korkudan gözlerimi kapamıştım ya orayı bir daha anlatır mısın'

' Tabi ki anlatır- Anlatırdım ama sensei geldi.'

Aizawa sensei sınıfa girip bize bir duyuru yaptı. Hepimizin kendi kostümümüzü tasarlama zamanımız gelmişti demek.

Midoriya sanki tam da bu anı beklemiş gibi hemen önündeki kağıda birşeyler karalamaya başlamıştı. Açıkçası ne çizdiğini merak ediyordum. Fazlasıyla All might hayranı olduğunu öğrenmiştim. Büyük ihtimalle ona benzer bir şeyler kostümünde barındırırdı.
Önüme dönüp biraz beyin fırtınası yapmaya karar verdim.
Açıkçası ne çizebileceğim hakkında zerre fikrim yoktu. Sanki biraz dayanıklı hafif bir zırh işimi görürdü çünkü havayı kontrol edebilmek pek de zarar veren bir özgünlük değildi. Ya da ben daha o yanıyla karşılaşmamıştım.
Biraz daha düşündükten sonra bir karar vermeyi başarmıştım. Mavi renkli bir kıyafet tasarlamıştım kendime. Tüm boynumu kaplayan bir boyunluğu vardı. Ayrıca kollarım ve ayaklarımdan havanın girmemesi adına da özel bir tasarım düşünmüştüm. Sonuçta annem hasta olmamı istemezdi. Üst tarafı hafif boldu, alt kısmı ise tamamen yapışıyordu. Bunun en konforlusu olacağını düşündüm. Üzerindeki çizgiler hafiften rüzgarı hatırlatan dalgalardı ve aşırı güzel duruyorlardı. Tabi ki havayla uğraşırken gözümle ilgili sorun yaşamam çok muhtemeldi bu yüzden bir de gözlük çizmeye karar verdim. Sonunda bitmişti çok hoş olmuştu.

Ayağa kalkıp Ai'ye doğru eğildim. Nasıl bir şey çizeceğini merak ediyordum. Omzuna kafamı yasladığımda pek dikkat etmeden tekrar çizimine odaklanmıştı. Ben de odaklanmıştım. O ise kendine bir etek çizmişti.
'Bununla rahat edebilecek misin?'

'Hıhı mevak etve sev'
Ağzında kalemiyle konuştuğu için biraz geç anlamıştım.
Eteği dizinin üstüne geliyordu ve hafif pileliydi. Üstü de eteği gibi siyahtı. Kostümün tek farklı renkte olan eklentisi belindeki çantaydı. Kollarının altında bitiyordu ve istediği zaman belinin arka tarafına itip istediği zaman ön tarafa getirebiliyordu. Açık mavi olan çantanın üzerinde yine siyahla hayvan patileri vardı. Bu çantayı içine mama koymak için yaptığına emindim. Hayvanları kontrol etmek için mamaya veya herhangi bir şeye ihtiyacı yoktu, sadece komut verse yeterliydi ama o hayvanları sadece işinin gereği değil, arkadaşı olarak gördüğü ve sevdiği için onlara mama da veriyordu. En sevdiği hayvan kediydi ve Türkiye'deki evinde de bir kedi besliyordu. Şuan annesiyle kalan kedisini eminim ki çok özlüyordu. O da bitirdikten birkaç dakika sonra sensei elimizdeki kağıtları toplayıp yapılması için biriyle yollamıştı. Kim bilir ne zaman gelirlerdi. Heyecanla onların gelmesini bekleyecektik.

Saçlarını taramamı ister misin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin