Bölüm 13

5.6K 256 11
                                    

"Değişim"

''Bunca şeyden sonra inanmamı mı bekliyorsun? Fazla şey istiyorsunuz Uysal! Lütfen git.''

Dudaklarımın arasından dökülen tek bir kelime dahi kalbimin sokaklarından geçmiyordu. Başımdan ne rüzgarlar esti, ne yaşananlar ömrümü tüketti, ne masallar ne yalanlar duydum ama yok böyle bir şey. Seviyorum hala, bana beni sevme diyor. Yok böyle birşey, seviyorum. Her zerrem onu isterken yok böyle bir şey. Kalbim ağzımda atıyordu şuan. Rüyada olmadığıma eminim, hala aynı küstahlığındaydı.

Ama, karşımda ki sanki o değildi. O yazmazdı böyle birşey. Heleki papaya tacı? Ah, bana kimse papatya taç yapmamıştı. Fazlasıyla etkiledi açıkcası. Ama beni istemeyene yüzsüzlükmü yapacaktım? Elini tutamadığım, ulaşamadığım adama mı? Bana fazla fazla nezaket borçluydu, fazla fazla sevgi. Çok geç kalmadan!

Bana adımı söylemesini seviyordum. Adım onun ağzından her çıkışında kalbimin ritmi uyumsuzlaşıyor, ondan başkasını düşünemiyordum. O ve kabalığı bütün bedenimi sarmalıyordu. Bana bir adım daha yaklaştı, dudaklarımı ufacık aralasam kalbimin beni terk edeceğini biliyordum. Her saniye ona dahada yakın olmak için yalvarıyordum. Oysa, oysa beni görmezden geliyordu, kırıyordu, yakıyordu, parçalıyordu. En acınası görmüyordu. Verdiği hasarı görmüyordu.

''Hadi ama Rengin, fazla uzatıyorsun.''

''Fazla uzatmak mı? Ah. Karşında küçük bir kız varmış gibi konuşma artık.''

''Yok mu?''

''Yok, en azından artık.''

''Ne demek bu? Bana karşımı geliyorsun!''

Sesindeki öfke bedenimi sararken korkumu hissettim. Ondan korkuyordum,

''Sana yakın olmaya çalışan benim, doğru. Ah, ne aptalım değilmi? Umarım fazla fazla eğlenmişsindir Uysal. Çünkü eğlenceni bölmek istemem. Artık sadece oyun var. Ben ve hislerim yok, sen varsın. Sen ve lanet oyunun.''

Başını yana yatırıp beni seyretti. Dudağının sağ kenarı yukarı kıvrıldığında sabitlediğim gözlerimi aşağıya indirdim. Ah, hayır Rengin yapma. Dudaklarına bakma. Bana doğru kalan son adımlarını atarken yüzüne hala sırıtış hakimdi. Şu an kalbim bana karşı geliyordu. Ah, kimin gülüşü dehşet derecede mükemmel olabilirdi? Gerçekten? Aramızda tek nefeslik mesafe kaldığında, gözlerine bakabilmek için başımı kaldırmam gerekti. Ellerini kalçamın yukarısına, tam bel ve kalça kemiği arasında koyarak beni kendine yaklaştırdı. Sendelesemde bedenimi bedeninde buldum.

''Buna emin misin prenses?''

''Seni istemediğime mi? Ah kesinlikle!''

Yalan, onu istiyordum. Fazlasıyla hemde, benim yanımda olmasına ihtiyacım vardı. Acizdim belkide kabul. Ama istiyordum onu! Gülüşü yayılırken tek nefeslik boşluğu da kapamaya çalışırcasına burnuma dudaklarını yaklaştırdı. Dışarıdan görüntümüz her nasıldı bilmiyorum ama, fazlasıyla müsaitsiz bir durumdu!

''Uzaklaşmalısın,'' deyiverdim. Lütfen gitme!

''Bunu istemiyor musun yani?''

''Neyi?''

Birden dudaklarını burnumdan aşağıya üst dudağıma getirdiğinde tepkisiz kaldım. Şaşırmıştım, fazlasıyla. Dudaklarıyla bütün bedenimi titreten bu adamı istiyordum! Fazlasıyla, ama işi bitince çekip gidecek birini değil. Dudaklarını benimkilerden gezdirmesinden birkaç saniye sonra istemsizce ona karşılık verdim. Ah, hadi ama istemsizce mi?

Nefessiz kalana kadar öpmeye devam etti. Dudakları çok güzeldi, çikolata gibiydi, fazlasıyla büyüleyici. Ustalıkla öptükten sonra ayrıldığında nefesini düzene soktuktan sonra dudaklarını kulağıma yöneltip öpmeye başlayınca dudaklarımdan inilti çıktı. Gülümsediğini tahmin edebiliyorum.

''Siz bayan İsnisna, benim canımı fazla sıkıyorsunuz.''

''İsnisna?''

''Sevgililer gününde öptüğüm tek kızsın. Mecbur bıraktın.''

Gülümsememi sonraya saklamalıydım bence!

''Yani sen sevgililer gününde hiç,,''

''Evet küçük prenses, evet. Seni uyardım değil mi?''

''Ne konuda?''

''Sana benden uzak dur dedim.''

''İstemiyorum, senden uzak durmak istemiyorum'' yüzsüzlük, sınırlarımı zorluyor.

''Bunu gerçekten istiyormusun?'' İstemesem ne işim var senin yanında?

''Evet, aklımda sana yakın olmaktan başka hiçbir his yok. Kanımı ısıtıyorsun, yanında titrediğimi hissediyorum. Gitmeni istemiyorum.''

''Geri dönüşün olmayacak Kayahan.''

''Geri dönüş isteyen kim?''

''Fazla ahmaksın,''

''AH.''

İki elimi, mengene misali tutuşuyla başımın üstüne birleştirdi. Apartmanın duvarına yaslandım. Diğer eliyle saçımı yakalayıp aşağıya çekerek yüzümü yukarı kaldırdı. Ve sonra dudakları dudaklarımdaydı. Acı verici bir yanı yoktu. Ağzımın içine doğru inleyerek diline yer açtım. Bunun üzerine ustalıkla karşılık verdi. Hiç böyle öpülmemiştim.

Bir süre sonra geri çekildiğinde nefesimi düzene sokmaya çalışıp sessizliği bozdum.

''Susturmak için fazla kabaca bir yöntem Uysal.''

''Ah, diğer yöntemlerimi bir bilsen. Başka türlü susmayacaksın prenses.''

Gülüşü bulaşıcıydı. Belki dakikalar önce ondan nefret ederken tüm öfkemi şırıngayla çekmişti şuan. Bütün bedenini hissetmek istiyordum. Lanet olsun, o kokusu muazzamdı.

''Benimlemisin. Kayahan?''

''Seninleyim Uysal.''

Her ne kadar bağıra bağıra ''o artık benim'' Diye haykırmak istesem de yanında bu kadar küçülmeyecektim. Ama o artık benimdi! Oyun tersine dönüyor!

Yani, umarım.

Acımasız KralHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin