Karaca duyduğu şeyle duraksadı. Endişeyle karışık ciddi bir ifadeyle Süheyla'yı inceledi. O, Adana'ya geldiğinden beri gülmeyen yüzü nasıl da mutlu görünüyordu şimdi.
Bilmemesi gereken, onu hiç de ilgilendirmeyen bir şey biliyor ve bunu koz olarak kullanıp Karaca'yı mı korkutmaya çalışıyordu?
Karaca Koçovalı'yı mı korkutmaya çalışıyordu?
Karaca Koçovalı Kurtuluş'u mu korkutmaya çalışıyordu?
Karaca kim olduğunu hatırlayıp hemen kendine geldi. Yüzündeki o endişeli ifadeyi de acilen yok edip Süheyla'nınkinden daha cüretkar bir gülümseme yerleştirdi suratına.
"Sahte evlilik mi?" diye sordu en az evlilikleri kadar sahte olan ses tonuyla. "Film mi çeviriyoruz Süheyla, sahte evlilik ne?" deyip güldü. İçinden de dua ediyordu Seyhan ya da Ceylan söylemiş olsun diye. Çünkü eğer Karaca kendi ağzıyla anlatırken duyduysa bunun geri dönüşü olmazdı.
"Tamam, Karaca... Yorma kendini, ben neye inanmam gerektiğini biliyorum."
Onun mutlu mutlu gülümseyen dudaklarını ikiye ayırmak istese de yapmadı Karaca.
"Bence sen inanmak istediğine inanıyorsun. Bak, istiyorsan kendini bununla sonsuza kadar kandırabilirsin Süheyla ama sonuç değişmeyecek." deyip onun Karaca'ya yaptığı gibi saçını parmağına doladı. "Sonra yıpranırsın yani, o yüzden söylüyorum."
Süheyla söylenenleri asla ciddiye anlamayarak "Göreceğiz." dedi alayla.
Karaca'da dudaklarını birbirine bastırıp başını yana yatırdı. "Görelim."
Bir süre Süheyla'yı bekledi sonra. Kızın ne çekilmeye ne konuşmaya niyeti yok gibiydi. Karaca'nın da ona daha fazla maruz kalabilecek sabrı yoktu.
"Müsaadenle, kocam gelecek de..." deyip yanından geçti.
Mutfaktan çıktığında rahat bir nefes verebilmişti ama bu kez de çok sinirliydi. Karaca'nın onlara güvenip anlattığı şeyi Süheyla'dan duymuş olması Seyhan ve Ceylan'a olan güvenini yerle bir etmeye yetmişti.
Mutfağın kapısında beklemeyerek salona girdi ve elindeki ekmek sepetini masaya sertçe vurdu. Bu sırada da gözü Seyhan ve Ceylan'daydı.
Çıkan ses Seyhan'ın dikkatini çekmiş olacaktı ki bir sepete bir de Karaca'ya baktığında onun sinirli olduğunu anlamıştı. 'Ne oldu?' der gibi başını iki yana salladığında Karaca ona doğru bir adım atmıştı ki dışarıdan gelen ses kafasındakileri dağıtmaya yetti.
"Azer abim geldi!"
Salonda bekleyen herkes bir bir dışarıya dökülürken Karaca, günler sonra Azer'i ilk defa görecek olduğunu hatırladı. İçini bir çocuk sevinci kapladığında gözleri de dolmuştu. Aceleyle gözlerini birkaç kez kırpıştırıp kapıya çıktı.
Azer, oradaydı. Kardeşlerini koltuğunun altına almış ona doğru geliyordu. Karaca kapı eşiğinden ayrılıp Azer'e doğru birkaç adım attığında arkasında bıraktığı kapıdan Süheyla'nın da çıktığını gördü. Onun ne yapacağını kestiremeyerek ve bir öpücük vakası daha yaşanmasın diye adımlarını hızlandırdığında Azer'in kolunun altındaki kardeşleri iki yana ayrılıp Azer'i Karaca'ya bırakmışlardı.
Karaca o an beyninin işlevini yerine getiremediğinin farkındaydı. Kalbi de çok hızlı bir şekilde atmaktan başka hiçbir şey yapmıyordu. Bu yüzden bedenini dinlemişti Karaca ve Azer'in boynuna sarılıvermişti bir anda.
Azer önce şaşkınlıktan bir tepki veremese de az sonra kollarını Karaca'nın bedenine doladı. "Karaca?"
Karaca bir şey söylemek yerine kafasını boynuna biraz daha gömdüğünde Azer'de susup kollarını sıkılaştırdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA | AzKar
FanfictionKalıplaşmış bedenlerine sığmayan ruhlar... Kurtulabilecekler mi yoksa esir kalmaya devam mı edecekler?