12- Güven

837 75 23
                                    

Karaca duyduğu şeyi sindirmeye çalışırken Yamaç ona neredeyse alayla bakıyordu. Karşısında zavallı durumuna düşen kişi yeğeni değilmiş de kırk yıllık düşmanıymış gibi acımıyordu. Öfkeliydi ona. Evine dön, demesine rağmen gidip Azer'le evlenmesini kendine yedirememişti. Ve şaşırmıştı Karaca'nın cesaretine. İlk defa söyleneni yapmamıştı Karaca, ailesi için gittiği evden ailesi için dönmemişti geri. Tabii işin doğrusunu sadece Azer ve Karaca biliyordu ama onlar da anlatabilecek durumda değillerdi.

İrileşmiş gözleri yaşla dolmuş, dudakları aralanmıştı kızın. Hala ne olduğunu anlamaya çalışıyor, dedesinin öldüğü gerçeğine inanmak istemiyordu.
İçinden sürekli 'bana iyi demişlerdi' deyip bir yalanın umuduna tutunmak için diretiyordu. Ama gerçek bu değildi ve Yamaç bunu ona, onu en acıtacak, en yaralayacak şekilde anlatmayı boynunun borcu bilmişti. Çünkü Karaca dedesinin katiliyle evlenmişti, ailesinin sözünü ezip geçmişti. Bu yüzden yaptığının bedelini ödetecekti, zaten ödediği onlarca bedeli bilmeden.

"Yoksa haberin yok muydu?" diye sordu Yamaç sahte bir şaşkınlıkla. Sonra kin dolu bakışlarını Azer'e çevirdi. "Oysa kocanın haberi vardı. Demek ki senden gizlemiş." dedi bilmiş bir tavırla. Zaten onca acıyı Karaca'nın omuzlarına yüklemişti, kocasıyla arasını bozmaktan da çekinmezdi. Mutlu olamayacaktı, hiçbir yerde. Ailesinin yanında değilse, Azer ile de mutlu olamayacaktı.

Karaca hızla kafasını yanındaki adama çevirdi. 'Yalan' demesini istiyordu. 'Benim haberim yoktu, deden de ölmedi' demesini istiyordu.

Azer, Karaca'ya bakamadı. Onun gözleri Yamaç'taydı. Nasıl olur da böyle bir haberi bu şekilde verirdi? Bütün yükü nasıl Karaca'nın omuzlarına yüklerdi, sanki Karaca dedesini kendi elleriyle öldürmüş gibi suçlu hissetmesini sağlamaya çalışırdı?

Dedesinin öldüğünü ona kendisi söylemeliydi. Öğrendiği anda canını yakmadan, kalbini acıtmadan söylemeliydi. Yapmayıp bu işi amcalarına bıraktığı için binlerce kez pişmandı şimdi.
Karaca'nın gözündeki kırıklığı görmemek için bakamadı Azer. Ama içinden kendi dahil, Karaca'nın bu halde olmasına sebep olan herkese, her şeye küfrediyordu.

Karaca, Azer'den geri dönüş alamamanın hayal kırıklığıyla tekrar önüne dönerken gözünden bir damla yaş süzüldü boynuna doğru. O tek damla gözyaşı ateş gibi tenini yaktı Karaca'nın. Dedesinin ölümüne döktüğü ilk gözyaşı ne çok acıtmıştı canını.
Ortamdaki uğultu kulaklarını tırmalamaya başladı. Sanki herkesin gözü ondaymış gibi rahatsız oldu. Uzaklaşmak istiyordu. Yalnız kalabileceği, sessiz bir yere gitmek istiyordu. Hatta karanlık bir yere.

"Deden ne zaman öldü biliyor musun Karaca?"

Yamaç amcasının sesi, Karaca'yı çıldırtma eşiğine gelmişti artık. Bilmek istemiyordu. Utanmasa duymamak için elleriyle kulaklarını tıkayacaktı çocuk gibi.

"Sen bu adamla evlenmeden önce öldü. Azer de biliyordu bunu. Ama sana söylemedi.
Neden söylemedin Azer? Karaca eğer dedesinin katili olduğunu öğrenirse seninle evlenmez diye mi korktun?"

Karaca gözlerini sıkıca kapattığında bir gözyaşı daha düştü. 'Dedesinin katili.'
Ben yapmadım demişti Azer. Peki şimdi niye inkar etmiyordu?

"Sen Karaca, dedenin katili olduğunu bilsen evlenir miydin onunla?"

Karaca daha fazla dayanamayacaktı bu duruma. Kendisinden katil diye bahsedilen adam ağzını açıp tek kelime etmiyordu, amcası Karaca'yı incitecek her şeyi özenle bulup yapıyordu, babası, Salih amcası ve abisi ise sadece dinliyordu. Karaca yine tek başınaydı.

Yavaş sayılamayacak bir hızla yerinden kalktı ve kafenin çıkışına doğru koşar adımlarla yürüdü. Nereye gideceğini bilmiyordu, tek istediği bu ortamdan ve bu insanlardan uzaklaşmaktı.

LAVİNİA | AzKarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin