İstanbul'un en büyük uyuşturucu tedarikçisinin kardeşi, üç gün önce İstanbul'da ki bir gece kulübünde ölü bulunmuştu. Abisi, kardeşinin kanını yerde bırakmayacak, onun intikamını alacaktı. Ona bunu yapanlar bedelini ödeyecek, onların çektiği acıyı fazlasıyla yaşayacaklardı. Azer KURTULUŞ onlara kiminle uğraştıklarını gösterecekti.
İlk uçakla Adana'dan İstanbul'a gelen Azer Kurtuluş, kardeşinin cenazesini kaldırmış, yasını ve acısını içine gömüp intikam hırsı ile yanıp tutuşmuştu. Kardeşinin ölüsünün bulunduğu gece kulübünü bulup, orayı basmıştı. Kulübün sahibini, doğal olarak da kardeşinin katilinin kim olduğunu kulüpte çalışanlardan öğrenmişti. Kulübü darmaduman etmiş, çalışanlara da kim olduğunu güzelce açıklamıştı. Mesajın gitmesi gereken yere gideceğini biliyordu artık.
Dağıttığı mekandan çıktığında arabaya binmesi için kapısını açan adamına döndü.
"Salih Koçovalı!" dedi bir hışımla. Öfkeyle kaşlarını çattı. Burnundan soluyarak devam etti.
"Hakkında her şeyi öğren, her şeyi! Kimmiş, anası kimmiş, babası kimmiş, nerede oturur, ne yer, ne içer? Bugüne kadar aldığı her nefeste ne yapmış öğren! Anladın mı koçum?"
Hala arabanın kapısını tutan adam başıyla onayladı. "Anladım, abi." Azer arabaya binince genç adam kapıyı kapatıp arkadaki arabalardan birine bindi ve araçlar konvoy halinde oradan uzaklaştı.
Salih Koçovalı, mekanının basıldığını öğrenince panikle oraya gitti. İçeri girdiğinde her yer darmadağındı. Masalar, sandalyeler oraya buraya fırlatılmış, bardaklar, içki şişeleri kırılmıştı. Çalışanların yarısı baygın, ya da ölü, yarısı da ayağa kalkamayacak halde yerde kıvranıyordu. Salih şaşkına dönmüş bi şekilde mekanını incelerken bunu kimin, niye yaptığını anlamaya çalışıyordu. En sonunda sinirle bağırdı.
"Kim yaptı lan bunu?"
Yerdeki adamlardan birinden bir ses çıktı. "Azer..." diye mırıldandı. Salih hemen o adamın yanına çöktü. Adamın kafasını dizlerine yatırdı. "Tamam, sakin ol." dedi. "Şimdi sakin sakin, yavaş yavaş söyle. Kim yaptı bunu?"
Adam biraz kendine geldi. "Azer Kurtuluş." diyebildi. Sonra elini kaldırıp avcunu açtı. Avcunda bir kağıt vardı adamın. Kağıtta bir numara yazıyordu.
Salih o numarayı şimdi aramamaya karar verdi. Telefonunu çıkarıp birini aradı, mekana gelmesini söyledi. İçlerinde yaşayanlar varsa diye adamları hastaneye götürdüler.
*****
Ertesi gün Azer, Salih hakkında çokça şey öğrenmişti bile. Ailesini, adresini, Koçovalılar'ı, Çukur'u...
Yaptıkları işler de kulağına gelmişti Azer'in. Koçovalılar'ın önemli insanlar olduğunu anlamıştı ama kardeşiyle ne ilgileri vardı, onu niye öldürmüşlerdi, anlayamamıştı. Dün gece beklediği telefonun gelmemesine şaşırmıştı. Biraz daha aramasını bekleyecek, akşama kadar aramazsa Azer o meşhur Çukur'a gidecek, hesap soracaktı.O sırada Koçovalılar, Çukur'un kahvesinde dün gece yaşanan olayın üzerine tartışıyor, Azer Kurtuluş'un kim olduğunu araştırıyorlardı.
Adana'da saygıdeğer biri olduğunu ve uyuşturucu kaçakçısı olduğunu öğrenmişlerdi. Böyle bir adamın onlarla ne işi olur, diye düşünüyorlardı. Ama yine de adamı arama işini ertelemiş, daha önce adını bile duymadıkları bu adam hakkında belki biraz daha bilgi edinebilirlerse onun, Koçovalılar'la sorununun ne olduğunu bulabilirlermiş gibi düşündüler.
Akşam olmuştu. Koçovalılar hala kahvedeydi. Azer Kurtuluş'u araştırmayı bırakmış hatta unutmuşlardı. Belki de bu konuyu çok önemsememişlerdi. Başka şeylerden konuşuyorlardı. Onlar sohbete dalmış, çaylarını içerken kahvenin kapısı açıldı. Çukur'dan bir çocuk içeri girdi. "Abi, gelen var." dedi. "Yabancı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA | AzKar
FanfictionKalıplaşmış bedenlerine sığmayan ruhlar... Kurtulabilecekler mi yoksa esir kalmaya devam mı edecekler?