"Ayyyy bunları kim birleştirmek için uğraşmıştı? Şunların haline bak."
Jongho önlerinde birbirlerine sataşarak ilerleyen woosan çiftini göstermiş ve yanındakilere dönmüştü. Yungi çifti onu duymamış gibi yaparken seongjoong çifti de sanki anne-baba edasıyla iki genci izliyorlardı.
"Sen onları düşünene kadar bana mı dönsen?"
Jongho hemen yanındaki yeosang ile ilgilenmeye başladığında okula varmışlardı. Bahçedeki çoğu kişi hayranlıkla grubu izlerken onlara iğrenerek bakan homofobiklerde vardı elbette...
...
Gün geçmeye devam ederken hepsi kendi halinde takılıyorlardı. Bir süre sonra woo lavobaya gitmek için uzaklaştığında diğerleri oturmaya devam ettiler.
Wooyoung lavaboya girip boş kabin aradığında ilk vurduğu kabinden 'dolu!' sesi gelmese bile kapının kilitli olması ve su sesinin gelmesiyle diğer kabine geçti. 'Dolu!' sesinin gelmesiyle beklemeye başladığında lavaboya giren birkaç genç wooyoung'u gördüklerinde alaylı birer gülüş ile yanına geldiler.
"Oooo. Jung wooyoung. Okulumuzun yeni ibnesi."
Wooyoung bu sözleri umursamamaya çalışsada çok ağırına gitmişti.
"Chan! Ne saçmalıyorsunuz!? Al kodaklarını da siktir git!"
"Aaa neden öyle diyosun bebeğim. Ben sana bir teklifte bulunacaktım aslında."
Wooyoung boşlan kabine koşar adım girip kapıyı kapattığında chan ve arkadaşları kapıyı yumruklamaya başladılar.
"Lan ibne!! Aç şu kapıyı! Nasıl bunca zaman bile belli etmezsin ibneliğini!!"
Böyle böyle daha neler neler söylediklerinde wooyoung sinirle kapıyı açarak dışarı çıkmış, tam konuşacağı anda diğer kabinin kapısı gürültü ile açıldığında içinden san'ın çıkmasını hiçbiri beklemiyordu.
San onları görmemiş gibi lavaboya giderek ellerini yıkadığında chan ve arkadaşları ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Wooyoung ise San'ın ne ara geldiğini sorguluyordu.
San ellerini yıkamayı bitirdiğinde peçetelikten aldığı peçete ile ellerini kuruladıktan sonra peçeteyi çöpe atıp ellerini cebine koydu. Arkasını dönerek sakin adımlarla chan'ın karşısına geçti.
"Az önce söylediklerini bir daha söylesene chan!?"
San'ın ses tonu o kadar garipti ki... Hem üstünlük vardı hem iğneleme hem de sakinlik...
"S-san yanlış anladın."
San ciddi yüz ifadesi alırken tek kaşını kaldırarak karsisindaki gence bir adım daha yaklaştı.
"NEYİ YANLIŞ ANLADIM LAN!!?"
San daha fazla sinirlerine hakim olamaz ken chan korkudan ne yapacağını şaşırmıştı.
"Ortada yanlış anlaşılma yok! İkinizde ibnesiniz!!"
Changbin bir adım öne çıkarak, gururlu bir eda ile konuştuğunda san yamuk bir gülüş atmıştı.
"Demek ibne olan biziz ha changbin?"
Changbin san'ın öfke kusan gözleri ile karşılaşınca az önceki cesareti uçup gitmişti.
"Hadi ama... Karşımıza böyle geçip sizin ibne olduğunuzu unutacağımızı felan düşünmüyorsun değil mi?"
San sinirlerine hakim olamayarak karşısında zafer kazanmış gibi dimdik duran chan'ın yakasından tuttuğu gibi açık tuvalet kapısından dışarıya fırlattı.
Changbine sert bir yumruk attıktan sonra hyunjin'in karnına tekme atmış, onları da chan'ın yanına göndermişti.
"Şimdi ya siktirip gidin, ya da belanızı benden bulun. Hangisi!?"
Changbin yerdeki chan ve hyunjini kaldırdığında yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı. O anda san'ın aklına wooyoung gelmiş, tuvalete girerek şok içinde kendisine bakan sevgilisini görmüştü.
Koşar adım yanına vardığında sıkıca sarılmış ve kulağına 'özür dilerim sevgilim.' diye fısıldamıştı. Birkaç dakika sonra san wooyoung'un elinden tutmuş tuvaletten çıkarmıştı. Kolidorda herkes onlara bakarken san bir müddet daha yürümüş, sonra olduğu yerde durarak bağırmıştı.
"HERKES BURAYA BAKSIN!!"
San'ın aklına chan'ın söyledikleri geldiğinde elini sinirle yumruk yapmıştı.
"Aaa. San elim."
Wooyoung'un inlemesiyle kendine gelmiş ve ellerini serbest bırakmıştı. Çoğunluk oraya toplandığında san wooyoung'un tuttu elini hava kaldırmıştı.
"Az önce olanlar gibi. Wooyoung'a tek bir kelime dahi edeni duyarsam... Hiç acımam ölümü ellerimden olur. O yüzden chan ve kodakları gibi yürek yiyip geçmeyin karşıma. Heleki wooyoung'un karşısına!!"
San bunları söyledikten sonra kolidor boyunca yürümeye devam etti. Bahçeye çıktıklarında çimenlik alana oturarak birbirlerine bakmaya başladılar.
"İyi misin young-ah? Bişey yaptılar mı sana!?"
Wooyoung başını iki yana sallayarak cevap verdiğinde san başı eğik olan wooyoung'un çenesinden tutarak kendisine bakmasını sağlamıştı.
"Özür dilerim young-ah. Seni böyle bir duruma soktuğum için."
Wooyoung'un gözündsn bir damla aktığında san yol boyunca o yaşı izlemiş ve yine sinirle dolmuştu. O chan ve kodaklarını öldürmeden rahat etmeyecekti.
"O chan'ın gelmişini geçmişini sikiyim. Wooyoung. Yalvarırım ağlama. Senin tek damla yaşından bile önemli değil."
Wooyoung istemsizce daha çok ağlarken san yine küfür etmiş ayağa kalkıp chan'ın ağzını burnunu kırmaya gideceği anda wooyoun onu durdurmuş, yanaklarından tutarak kendisine çekmiş ve dudaklarını birleştirmişti. Wooyoung arada akan bir göz yaşıyla birlikte uzunca bir süre ayrılmadılar. Birbirlerini öpmeseler bile dudakları dudaklarında dinleniyordum ikisininde.
Bir süre sonra wooyoung geri çekilmiş, alnını san'ın alnına yaslamıştı.
"Seni hak edecek ne yaptım ki choi san? "
San hafifçr gülmüş iki elini wooyoung'un yanaklarına koyarak okşamıştı.
"Bende bunu çok sorguluyorum sevgilim. Seni hak etmek için ne yaptım?"
...
Hellooo
Ayy valla özlemişim yazmayı. 😄
Umarım beğenirsiniz.
Adım adım finale...
Özlendiniz ve seviliyorsunuz.😚
20.03.21