Çabuk gel ey ölüm! Ama gelişini görmeyeyim ki,
Seni görmekten alacağım zevk beni tekrar hayata döndürmesin...
CERVANTES
1
On ikiyi geçmişti saat ve insanlar buna gece yarısı diyordu. Oysa sadece insanlar yok bu dünyada adamım. Mesela ergenler var ve bu yaratıklar gece yarısı uyanırlar. On iki-on iki arası çalışma saatleridir bu sivilceli yaratıkların. Ve tabi kulaklarında rock müzikle -ya da fazla mı yaşlıyım olmadı...- kulakta rap müzikle. Popüler ya bu aralar: Koreli erkeklerden özenti saç stilinin saç şekillendiriciyle saatlerce şekillenmesinden sonra ortaya çıkan kıvırcık saçlar, bol elbiseler ve ağızlarda mothafuck' lar... Son ikisi Amerikan özentisi midir? Orasını sana bırakıyorum , yo! Ama yaş ilerledikçe Amerikan hayranlığı azalıyor sanki. Yaşlı amcalar "dış minnaklar!" diye bağırmasa bu sonuca varamazdım.
Şimdi Fatih hakkında konuşabiliriz. Aslında siz okuyor bende yazıyorum yani konuşmuyoruz ama... Tamam tamam fazla uzattım... Öncelikle Fatih'in kıvırcık saçları yoktu. Bir türlü düzelmeyen dağınık saçları vardı. Dalgalı saçlar ve uzatmaya elverişli... Uzatır mı derseniz kulaklıktan gelen
"Jungle,
welcome to the jungle watch it bring you to your shun
n-n-n-n-n-n-n-n
knees, knees "
sözlerini duymamak için bir işitme cihazına veya bir 65 seneye ihtiyacınız vardı. Yani her rockçı saç uzatacak diye bir şey yok ama uzun saçlı herkesin bir müzik geçmişi var. Uzun saçlı kamyon şoförü Rasim Dayı'nın bile ilkokul üçüncü sınıftayken müzik öğretmeninin gözdesi olduğun unutmayalım. Bunu Fatih sormamıştı ona ama babasıyla iyi arkadaştılar ve babası bu konuda ona her takıldığında o bu cevabı verirdi. Kıvırcık veya uzun saç dışında Fatih mothafuck 'yı da kullanmazdı. Ama shit'i kullanırdı. En azından evde rahatça küfredebiliyordu ve anne babası anlamadığı için onlardan gelen can sıkıcı nutukları dinlemek zorunda kalmıyordu. Babası mothafuck'nın ne anlama geldiğini biliyordu maalesef. O kadar cahil değiliz canım... Bol elbiseler dersek o doğruydu. Ama sadece evde... Neden mi? Evde abisinden kalan elbiseleri neden giymesindi ki. " Hem o bol elbiseler hiç de hip-hop'çı tiplerin giydiklerine benzemiyorlardı ki : daha düzgündü bu elbiseler..." demişti annesi.
Şarkı değişti ve Whiskey the Jar dan ilk bas notları gelmeye başladı. Masaüstüne dönüp Spotify'ı açtı, iki can sıkıcı " neden Premiuma geçmelisin? " reklamını kapattı, bir sonraki şarkıyı seçti ve kişisel gelişim kitaplarının olduğu sayfaya döndü. Tabi bu sayfadan satın alacağı kişisel gelişim kitapları sayesinde "hayır "demeyi öğrenecekti. Bu hayır diyememe hastalığı artık can sıkıcı bir hale gelmeye başlamıştı. Bugün gene bir sürü olmadık şeye evet demişti. Örneğin arkadaş grubuna ısmarladığı dondurmalar bu hafta üçü bulmuştu ve her hafta dört kez ısmarlama rekoruna yaklaşmak üzereydi. Neden haftalık harçlığı haftada dört kez falan falanca ve falancanın midesine insindi ki. Arkadaşlarını seviyordu ama arkadaşlarının onu artık para kaynağı olarak gördüğünü düşünmeye başlamıştı. Onun yerine o harçlıklarla Spotify'da belki Premium'a geçebilirdi ya da hoşlandığı kız Gizem'le okul sonrasında bir şeyler yapabilirdi. Aslında Gizem'i davet etme cesaretini gösterse para kolaydı. Bu para sorunu(!) onu davet etmekten kaçınması için uydurduğu binlerce bahaneden biriydi sadece... Gerçi Gizem de onu kullanmıştı bugün. Müzik dersinin bu haftaki notalarını (Joan Baez - Donna donna) vermişti Gizem'e ama olsundu. Gizem'e verdiği değeri onun ismini şu metinde kullanmasından belliydi herhalde... Sonuçta siz okurlar hala falan falanca ve falancanın kim olduğunu bilmiyordunuz.
Kafası feci karışmıştı. Bu kişisel gelişim kitapları da içerikten hiç bahsetmiyorlardı. İçerik hakkında hiç bilgi vermeyen kitap isimleri(özgüven oturarak gelmez, yapabileceğini biliyorsun, içindeki ışık vs.) insanı daha da zorluyordu. Konuları da tek bir alanda değildi zaten. Bu lanet psikologlar da hem bir genç kadar atılgan hem de yaşlı bir adam kadar ihtiyatlıydılar. Her konuda bir fikirleri vardı nedense. Şimdiki sosyal medya fenomenleri gibi. Ee tabi ünlü oldun mu her şey hakkında uzmanlığın var demektir. Hem en iyi şekilde giyinirsin hem en iyi makyajı sen yaparsın gezilecek en iyi yerleri sen bilirsin ve -tabi- en iyi gurme sensindir...
Bu düşüncelerin odağında Fatih bir baktı ki kişisel gelişimden çıkmış İtalyan mutfağı kitaplarını inceliyor. Mideden boş olduğuna dair bir talimat da geldikten sonra – mide bunu yarım saattir yapıyordu- elini vücut ısısının yarım saattir üzerinde olduğu mousedan kaldırdı ve tüm parmaklarını tek tek kırptı. Son iki yıldır edinmiş olduğu hiç hoşuna gitmeyen bir alışkanlıktı bu. Naparsın garip bir tatmin duygusu veriyordu bu ona.
Ayağa kalktı, boynu iki saattir kambur durmaktan adeta zonkluyordu. Parmaklarını havada birleştirerek adeta bir bale sanatçısı gibi gerindi. Bunu yaparken beden dersinde esneme hareketlerini hoca yerine yaptıran Cenk geldi aklına. Bu hareketleri yaparken normalde şişkin şişkin yürümesi yetmiyormuş gibi ekstra olarak da şişiniyordu. Bunun üzerine o anki yüz ifadesi de eklenince Fatih'in gözünde maymun sürüsünün lideri alfa maymunun görüntüsü canlandı ve bu yanağının kenarında alaycı bir gülümseme belirmesine sebep oldu. Mutfağa doğru yürürken maymunların sürü halde dolaşıp dolaşmadığı gibi gereksiz bir ayrıntı takıldı aklına. Hemen bunu beyninden kovuşturdu.
Ve üç gecedir süren o ses gene geldi kulağına
Hayır, maymunları gene düşünmeliydi.
Aynı takırtı sesleri ve ağır bir soluma sesi
Sahi ne düşünüyordu en son. Maymunlar mı demişti? Evet evet yapmacık bir heyecan kapladı içini. Evet maymu-
Babasını horlama sesi de katılmıştı bu seslere... Hayır hayır tek ses babasını horlamasaydı başka ses yoktu. Tıkırtılar düzensizdi. Bir başlayıp bir duruyordu. Tıkırtılar gene başlayınca sırtında bir ürperme hissetti. Sanki o tuhaf soluma sesi hemen başının dibindeydi. Cesaret edemedi arkasına bakmaya. Alnında soğuk ter damlacıkları belirdi ve gene hızlandı hemen yatak odasına hızlı adımlarla yürüdü. Koridorun sonundaydı odası ve o birkaç metre azalacağına artıyordu sanki... Koşmayı yediremiyordu kendine ama bu üçüncü kezdi ve koştu bu kez.
Bilgisayar açık kalmıştı ...
Umrumda değil...
Mutfağın ışığı da açıktı galiba. Ya da bunu hatırlayamadı. Işığı açmış mıydı? Önce maymunları mı düşünmüştü yoksa o se-
Umrumda değil... Hayır ,açık kalsın ışık ve bilgisayar...
Acıkmıştı ama ve açken uyuyamazdı ki. Açken uyuyamazdı... Son üç gece hariç tabi.
Hayır korkmuyorum o seslerden, neden korkuyum ki? Neden korkuyum ki? Neden? Kor-
Alnındaki soğuk ter damlaları yükselmiş ateşi ve hızlı kalp atışlarıyla yorganın altında olmanın verdiği sıcaklık ve onun da getirdiği güvenle uyuyakaldı bu kez...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM KONÇERTOSU
HorrorÇocukluktan beri iki arkadaş, Fatih ve Selin, Başlarına gelecek Timor'un Laneti İlk kurbanlar, Çoktan seçildiler bunun için Bundan bihaber...