KISIM 4 - bölüm 3

2 2 0
                                    

İç yüzeyinde bıraktığı beyaz kalıntılarla, az önce kardeşine verdiği “iyi geceler sütünün” boş bardağı sağ elinde balkonun pek de sağlam olmayan demirine yaslanmış düşünüyordu Selin.  Karşı apartmanın on üçüncü katı hariç diğer tüm katlarının salonlarında aynı program açıktı. Finale kalmış kırmızı ve mavi tişörtlü takımlar pinpon toplarıyla hazırlanmış bir yarışmadaydılar. Uzun saçlarının sıkıca bağlamasıyla yaptığı parlak topuzla dikkat çeken İlker Ayrık’ın görüntüsü aynı anda geldi tüm salonlara. TV başındaki ailelerin kafası kendi dertleri, “Ben Bilmem Eşim Bilir’in heyecanı ve okul hademesini feci ölümüyle doluydu muhtemelen. Tüm televizyonlarda aynı anda seyircilerin geriye doğru sayımı başlarken diğer insanlarınkilerden farklı olarak bir tek Fatih meselesi vardı Selin’in kafasında. Aslında bir tek Fatih’in kayboluşu vardı. Nereye gitmişti bu çocuk? Pek yakın olduğu kimse de yoktu. İçine kapanığın tekiydi. Ah Gizem vardı değil mi? Ya ona bir şey söylemişse? Hayır, saçmalama Selin… Fatih tek kelime konuşmaya cesaret edemiyordu kızla. Bunu düşünürken geldi aklına Fatih’in heyecanla anlattığı aşkı.
Sözde bugün konuşacaktı kızla.
Ya da bugün olmadı yarın konuşacaktı.
Ah bugün de ters gitmişti işler, yarın kesin konuşurdu.
Fatih’in bu tatlı kararsızlıkları gelince aklına, gözleri doldu. Özel gözlükler olmadan 3D film izliyor gibi her şeyi çift görüyordu şimdi. Karşısındaki altı televizyon on iki olmuştu. Boşta olan elinin tersiyle sildi gözyaşlarını… Derin bir nefes aldı soğuk havada. Bu ona iyi gelmişti. Kendini toparlayıp içeri geçecekken telefonunun mesaj sesi geldi. Balkondaki cam masanın üzerindeki “Huawei P9”unu alıp içeri geçti. Bir elinde telefonu diğer elinde boş süt bardağı mutfağa gelirken dezgeye bıraktı bardağı. Mermer dezgeye yaslanıp telefonun kilidini açtı. Bütün gündür Instagram’a girmemişti. Ne var ne yok diye pembe kamera uygulamasına basarken Fatih’i unutmuştu bir anlık. Gece 11 den sonra atılan acılı müzik storylerine bakarken bir mesaj daha geldi. DM kutusuna bakarken yakın arkadaşı Defne’den geldiğini düşündü. Ona attığı sarışın beş yaşındaki küçük şirin kızın videosuna bakmıştı herhalde. Ancak ondan değildi mesaj. Bir mesaj isteği gelmişti. Gözlerini devirirken ona yürümeye çalışan salak bir çocuk olduğunu düşünmeden edemedi. Türkiye’de yaşayan her kız bu mesajlardan “fazlasıyla” alıyordu. Ama gene de merakına yenik düştü. Kapakta klasik “V For Vendetta”  maskelerinden biri ve siyah bir kukuleta vardı. Bu maskeyi kullanıp filmini izlemeyen, çizgi romanını okumamış kaç bin cahil vardı şüphesiz. Ah cahiller ah, her yerdesiniz… Ve bu bilgi kıtlığıyla kızlara yürüyorsunuz. Tam da mesajı okumadan silecekken Fatih kelimesi gözüne takıldı. Hızla basıp mesajı okuyunca şaşkınlığı bin kat arttı:
-Fatih’e ne olduğunu bilmek ister misin?
Uygulamanın karanlık modu ve siyah kukuletalı maske şimdi ürkütmeye başlamıştı onu. Ensesindeki tüylerin dikildiğini hissetti. Hızla parmakları klavyede cevap yazacakken birden telefonu kapatıp derin bir nefes aldı. Burundan alıp ağzından verirken kendi kendine telaşla konuşuyordu: Sakin ol Selin, belki de, belki de kendisine eşek şakası yapmayı düşünen aptal bir sınıf arkadaşıydı. Bu fikir kendisine mantıklı göründü. Aklından bu şakayı kimin yapacağını geçirirken bir bildirim sesi daha geldi. Derin derin nefes almasını sürdürürken “Sakın kendini koyverme, bu sadece salak bir şaka” diye avutuyordu kendini. Telefonunun güvenlik desenini çizdikten sonra çıktı karşısına lanet mesaj:
-“Soluk alma seansın bitti mi?” cümlesi ve şeytan emojisi vardı.
Bu daha da korkutmuştu kendisini. Telefonu ikinci kez kapatırken telaşla etrafına bakıyordu. Kendisinin ne yaptığını nereden bilebilirdi ki? Nereden izliyordu acaba kendisini. 17.kattaki evinin mutfağından onu gözetlemesi mümkün değildi. Gene de çevresini kontrol etmeden telefona bakamadı. Üzüm desenli stor perdenin altından gizlice dışarı baktı. Havada uçan bir drone bekliyordu şüphesiz. Kendini bir aksiyon filminin ortasında bulmuştu. Acaba SWAT ekibi ne zaman içeri dalacaktı. Saçmalama diye kendine kızarken telefonun ön kamerası diye sesli düşündü. İşaret parmağı havada, suyun kaldırma kuvvetini bulmuş Arşimet gibi “Evreka!” diye bağırabilirdi her an. Hemen buzdolabını açıp çiğnenmiş bir sakızı alıp ağzına attı. Yumuşak olunca küçük bir parça kesip telefonunu ön kamerasına yapıştırdı. Son bir kez soluk alıp kendini sakinleştirdi. Şimdi güvendeydi. Ya da öyle hissediyordu. Üçüncü bir mesaj gelmemişti. Hızla klavyeye gitti parmakları. Dördüncü kez yazıp sildikten sonra “Bunları nasıl biliyorsun?” cümlesi çıkmıştı. Başparmağı titrerken gönder tuşuna bastı.
Karşısındakinden cevap beklerken mutfağın loşluğundan ve evin sessizliğinden ürktü. Odasına doğru yürürken kapının kendi kendine açılmasından korkuyordu. İcabında olmamış değildi. Bir yandan da parmaklarının ucuyla elinden geldiği kadar hızlı koşuyordu. Koşarken ayaklarına “Kara Civciv Rosie’nin gaga darbeleri geliyordu. Ya da öyle hissetmişti. Sonunda sıcak yatağında buldu kendini. Yorganı tamamen kendine dolamış korkulu gözlerle kapıya bakarken bir bildirim sesi daha geldi. O sesle irkildi. Kendi kendine bu geceden sonra telefonun bildirim sesini kesinlikle değiştireceğini dair söz verdi:
-“Bunu bilemezsin…” bu mesajla büyük bir umutsuzluğa düştü. Elleri yüzüne gitti. Bir yandan Fatih’i bulma isteği bastırırken bir yandan bunu kötü bir şaka olduğu ve kendisini koyvermemesi gerektiği düşüncesi karşı atağa geçiyordu kafasında. Sonunda “frame”i ele almaya çalıştı ve bunda başarılı oldu.
-Senin okuldan, bana kötü bir eşek şakası yapmış biri olmadığını nereden bileceğim?
-Çok kolay… Kaybolmadan bir gün önce Fatih’e, Gizem’e ilan-ı aşk etmesi için yazdığın aşk mektubunu biliyorum. Veya tini mini Fatihçiğin aşk mektubunun şu an senin ilkokuldan beri saçma bir özenle biriktirdiğin “özel eşyalar” kutundan olduğunu biliyorum.
Art arda gelen ne yazık ki doğru olan cümlelerden sonra “Daha saymamı ister misin?” cümlesi ve ikinci bir şeytan emojisi geldi.  Ve bu mesajlarla konuştuğu gizemli kimse arasındaki sohbette hiçbir zaman “frame”in kendisinde olamayacağını anladı. Bu üzüntü ve telaşla, ecel teriyle iyice ısınmış yorganından hızla çıkması ve gardırobunun en alt çekmecesindeki “özel eşyalar” kutusunu çıkarması bir oldu. Bu kutuyu Fatih de dahil hiç kimse bilmiyordu. Garip bir saklama içgüdüsü vardı Selin’de. Alakalı-alakasız gördüğü hemen hemen her şeyi bu kutuya tıkardı. Lastik tokalarının ucundaki süslü parçalar, doğum günü pastasının yanında verilen süs mumlarının erimesiyle pastaya karışmasın diye altına takılan o küçük rengarenk plastik parçaları, Buse ile kardeşinin çok sevdiği çizgi film olan İbi deki gibi oynadıkları “bulmaca macerasında” kullandığı bilmecelerin yazıldığı kağıt parçaları, üzerindeki altı rakamının olduğu yerdeki daire parçasının kırıldığı yeşil bilardo topu ve yumurtlayan silginin bitmiş silgi parçaları da dahil olmak üzere bir sürü saçma şey vardı bu kutuda. Uzun bir karıştırmanın sonunda Fatih için yazdığı pembe aşk mektubunu bulması hayret ettirdi ona. Bu mektubu Salı günü Fatih’e vermişti Gizem’e vermesi için. Ama şimdi Fatih yokken bu lanet mektup parçası elinde duruyordu.
Kafası iyice karışmış ve bu belirsizlikle daha da korkmuş bir halde yatağına girdi tekrar. Telefonunu tekrar açtığında kendisine ne derse yapacağına dair bir mahkumiyet ve umutsuzluk vardı. Klavyenin diğer tarafındaki ya bir Tanrı ya da bir Şeytan’ dı.  Bir “Rus Ruleti” oynayacaktı şüphesiz. Ve ona asıl umutsuzluk veren sekiz kurşunluk yuvanın yedisinde kurşun olmasıydı. Son bir umutla yazdı Selin:
-Ya bana yalan söylüyorsan, ya bu lanet bir komploysa?
-“Bunu hiçbir zaman bilemeyeceksin…” Bu mesajdan sonra bir konum attı Selin’e. Numarasını nereden almıştı ki? İyice korkmaya başlamıştı Selin. Sanki her an bir yerden saldırabilirdi ona. Ve yapacak hiçbir şeyi yoktu.
-Bu adrese gelmeyeceğimi biliyorsun!
-Fatih’i sonsuza dek göremeyeceğini biliyorsun…
-Yanımda… yanımda biriyle geleceğimi biliyorsun!
-Fatih’i sonsuza dek göremeyeceğini biliyorsun, Fatih’i kurtarma şansının sende olduğunu biliyor ve hiçbir şey yapmadığını biliyorsun, Soner Amca ve Nurgül Teyze’nin gözyaşlarının sonsuza dek akmasının nedeninin kendin olduğunu biliyorsun, Fatih’in senin yüzünden öleceğini biliyorsun…

ÖLÜM KONÇERTOSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin