Öğrencilerle tıkış tıkış okul servisinin bir tümsekten geçmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı Fatih. Tıkış tıkış serviste koltuk bulan şanslı kişilerdendi. En arkanın bir önünde koridor kısmında oturmuş, gözü görüş açısına hızlıca girip çıkan ağaçlar ve binalardaydı. Ancak düşünceleri beş ders öncesindeydi. Dalgın dalgın kalorifer ucuyla uğraşırken fışkıran kan iliklerine kadar korkutmuştu Fatih'i. Aklında üç gecedir devam eden sesler ve fışkıran kırmızı kanla, sıra arkadaşı Nedim'i dürtmüştü. Felsefe dersini dikkatle dinleyen Nedim, Fatih'in dürtmesiyle sıra arkadaşının akıl hastanesinden kaçmış bir kaçığın yüzünü andıran Fatih'e ve kan sıçramış(!) sırasına bakmıştı. Sırasına fışkıran kanla birlikte Nedim'e gösteren Fatih, kırmızıya boyanan sırasının tertemiz olduğunu fark etmişti. Fatih'in "nasıl olur!" nidasıyla, kendisini dersten alıkoyan sıra arkadaşına bir evsize bakar gibi dudağını büküp dersine döndü Nedim. Felsefeci Murat'ın onlara "sessiz olun" ihtarıyla birlikte dersin sonuna kadar hiç bakmadı Nedim, Fatih'in yüzüne. Yaklaşık bir aydır yan yana oturuyorlardı Fatih'le. Sınıf rehber öğretmenleri Kimyacı Funda Hoca'nın sınıf düzeni, Fatih'e mahkum etmişti Nedim'i. Dersi hiçbir zaman dinlemez, ancak arada çıkardığı oflayıp puflamaları dışında dersin akışını bozan biri de değildi Fatih. Yanında şu yılışık çocuk Cenk otursaydı nasıl olurdu? Ve tabi üç gündür devam eden deli gibi davranışları ve uykusuz olduğunu belli eden mor gözaltı halkaları vardı tabi.
Nedim dersi dinleyedursun, Fatih hala anın şaşkınlığı içindeydi. Az önce kan fışkırmıştı sırasına ve şimdi kandan hiçbir iz yoktu. Sırası ne ıslaktı ne de kırmızı bir kalıntı vardı. Aslında kırmızı bir kalıntı vardı ama o da önünde oturan Ahmet'in kırmızı tükenmez kalemle sırasına çizdiği müstehcen çizimlerdi. Parmağıyla kan dökülen yeri(!) ovarken silgi artıklarıyla uzun bir şerit oluşturdu ortaokulda yaptığı gibi. Ondan sonraki bütün teneffüslerde sırasında veya koridorda bu iki olayı düşünmüştü. Ta ki yedinci dersteki beden eğitimi dersine kadar. Spor salonunda boyunun verdiği avantajla keyifle oynadığı basketbolla kafasını dağıtmıştı biraz. Kanı ve tıkırtıları düşünmediği tek dersti aslında. Sonraki ders öğretmenleri ve idareyi bir telaş almış ve beden öğretmeni Vural Hoca, spor salonunu kilitleyip acil bir işinin çıktığını söylerken çekip gitmişti. Tüm arkadaşları spor salonunu çevresinde, bahçede ve koridorlarda goygoy yaparken o sınıfta tek başına sırasına oturmuş sonu gelmez düşüncelerine dalmıştı gene. İçinde bir huzursuzluk vardı bugün. Sırasına fışkıran kan ve Vural Hocanın telaşla gitmesi bunu daha da artırmıştı.
Ve şimdi öğrencilerin leş ter kokularıyla dolu okul servisinde yanında oturan çocukluk arkadaşı Selin'in anlattıklarını dinliyordu. Aslında dinliyor sayılmazdı ama. Rakip okulun (Atatürk Anadolu Lisesi) tezahürat takımındaki kumral saçlı kıza nasıl laf soktuğunu ve takımları ilk seti alınca attıkları sevinç kahkahasını anlatan Selin, Fatih'in pencereye bakan boynu aniden kendisine çevrilirken korku filmlerinin "jumpscarer" sahnelerindeki ses efektini duydu adeta. En azından o öyle hissetmişti. Fatih'in on beş dakikadır dalgın dalgın uzaklara bakan ve şimdi bir kaçığınkini andıran kobalt mavisi gözlerine bakıp konuştu Selin.
-Bir saattir konuşuyorum ve beni dinlemiyorsun değil mi?
-Selin şimdi sana çok önemli bir şey söyleyeceğim. Ama kimseye anlatmak yok. Tamam mı?
-"Yoksa Gizem'le sonunda konuşmaya cesaret mi ettin?" diye yüzünde kurnaz bir bakışla sorarken bile,anlatacağı şeyin daha "gizem"li olduğunu fark etmişti Selin.
-Ha- hayır... Onu boşver şimdi...
-O zaman ne saçm-
-Lütfen Selin, önce söz ver bana. Bu anlatacaklarım beni bir deli gibi gösterebilir ama sen beni iyi tanıyorsun.
-Tamam tamam söz! Hem üç gündür neden böyle dalgın dolaştığını da öğrenmiş olurum.
-"Hah iyi..." derken bir eli alnını ovuştururken gene uzaklara gitti.
-Fatiiih. Başlayac-
-Sözümü kesme dedim. Düşüncelerimi toparlamaya çalışıyorum.
Selin korkmuş bir köle gibi hızlıca başını aşağı yukarı sallarken Fatih derin bir nefes alıp hızlıca anlatmaya başladı. Öyle hızlı anlatıyordu ki sanki ne kadar hızlı anlatırsa daha az acı çekecekti:
-Üç gece önce yani Pazar gecesi, saat on ikiyi geçmiş bilgisayarda oyun oynuyordum. Yarım saattir tuttuğum çişimi daha fazla tutamayıp hızla tuvalete girdim. Neyse tuvaletteyken işte, birden arkamdan biri kapıyı inatla, var gücüyle tekmelemeye başladı. Öyle bir ses çıkıyordu ki, değil annem babam, bütün apartman uyanırdı o sesle. O korkuyla geriye doğru sendeleyip alafranga tuvalete küt diye oturdum. (burada derin bir nefes aldı) Ve tuvaletin oturağına oturur oturmaz kör oldum!
-Fatih, söylediklerinden e-
-Selin sözümü kesme demiştim... Evet, hiçbir şey göremiyordum ve asıl garip olan (burada sesini istemeden de olsa kısmıştı esrarengiz bir şey anlatır gibi) etraf karanlık değildi... Hani gözlerimizi kapattığımızda her yer kapkaranlık olur ya. Benim gördüğüm her şey yemyeşildi! (Selin'in okul üniformasının üzerine giydiği koyu yeşil spor ceketi gösterip) Senin şu ceketin gibi iğrenç bir yeşillikti.
-O kadar mı kötüydü, ceketimde ne varmış!
-Özür dilerim. Yani keşke her yer kapkaranlık olsaydı da öyle bir körlüğü yaşamamış olsaydım. Oturakta tir tir titrerken kapıyı yumruklama sesi kesildi ve kapı kilitli olmasına rağmen iğrenç bir gıcırtıyla açıldı. Kör olmama rağmen kapının sonuna kadar açıldığını hissedebiliyordum. Ve en acayip olanı da ne biliyor musun Selin? Kapı açıldıktan sonra o sese doğru büyülenmişçesine yürüdüm. O- o tıkırtılı ve, ve...
-"Korkunç bir hırıltıyı andıran sese, tıpkı- tıpkı boğazına pinpon topu kaçmış bir kaplanın sesini andıran hırıltıya..." Selin'in bu sözleri servisin radyosu uzakta olmalarından kaynaklanan cızırtı eşliğinde gözleri çok uzaklarda ve ruhsuz bir insanın monoton sesini andıran bir durumda devam etmişti.
-Selin! Nereden bildin! Yoksa yoksa, senin de-
-"Sen anlatmaya devam et" dedi aynı monoton sesle.
Az önce kendisiyle aynı olayı yaşamış arkadaşının verdiği şaşkınlıkla Fatih, hızlı anlattığı hikayesini bir an önce arkadaşınınkini de dinlemek için daha da hızlı anlatmaya başlamıştı.
-"Dediğim gibi bende hiçbir zaman var olmayan o cesaretle bir uyurgezer gibi sese doğru yürüyordum. Beynim durmamı söylerken ayaklarım sese doğru yürümeye devam ediyordu. Çıldırmak üzereydim. Bir sürü olağanüstü şey birden yaşamıştım. Her taraf yeşildi, istemeden o korkunç sese gidiyordum ve kapıyı yumruklama seslerinden hiç kimse uyanmamıştı! Ağzımı bir çığlık atmak için açtığım sırada kendimi alafranga tuvaletin oturağında sızmış halde buldum. Her şeyi net bir şekilde görüyordum. Telaşla tuvaletten çıkıp bilgisayarımın başına döndüm. Her şey bir rüyaymış diye sevinirken bilgisayarda açtığım müziğin hala dördüncü saniyesinde olduğunu fark ettim. Bilirsin müzikle aram iyidir ve küçük bir takıntımdır. Müziğin kaçıncı saniyesinde olduğuna hep dikkat ederim. Neyse, müzik hala aynı saniyedeydi ve buna göre ben tuvalete bile hiç gitmemiştim. Sanki bu olay hiç yaşanmamıştı. O geceden sonra soru işaretleriyle dolu iki gün daha geçirdim. Diğer iki gece boyunca duyduğum o düzensiz tıkırtılarla devam eden hırıltı sesi kulağımdaydı. Herkes uyuduktan sonra o ses başlıyor ve uyuyana kadar durmuyor. Ne yapacağımı bilmiyorum..."
Bundan sonra bugün yaşanan kan olayını da anlattı Selin'e Fatih. Ancak Selin kan olayıyla pek ilgilenmemiş gibiydi. Onun aklı hala o hırıltılı sesteydi. Başından geçen bu tuhaf hikayeyi anlatarak yorgun düşmüş Fatih merakına daha fazla engel olamadı.
-Selin, peki sen nasıl bildin bu sesi?
-Sana anla-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM KONÇERTOSU
TerrorÇocukluktan beri iki arkadaş, Fatih ve Selin, Başlarına gelecek Timor'un Laneti İlk kurbanlar, Çoktan seçildiler bunun için Bundan bihaber...