Daha sonra birkaç saat Dahyun'un odasının önündeki sandalyede uyumuştu. Daha fazla uyuyamamıştı. Hem sandalye hiç rahat değildi ve o kuştüyü yastıklara alışmıştı. Ama o an düşündüğü sandalye değil gördüğü kabuslardı. Birkaç saat içerisinde Dahyun'un intihar edişi defalarca kez belirmişti gözünün önünde. Birkaç yudum su dışında hiçbir şey girmemişti midesine.
Bu birkaç saat içerisinde Dahyun'un sağlık durumunda bir değişiklik olmamıştı. Hayati tehlikesi geçmişti fakat hala kendine gelebilmiş değildi. Yine de bileklerini fazla derin kesemediği için yakın zamanda kendine geleceğini düşünüyordu doktorlar. Sabah olduğunda zar zor kalkıp okula gitmişti. Okulun kapısında kardeşleri ile karşılaşmışlardı ve direkt sarılmışlardı birbirlerine. İkisine Dahyun'un sağlık durumunu anlattıktan sonra sınıflara dağılmışlardı. Sana yürümekte zorlandığı için Lia onun koluna giriyordu. Sınıfa girdiklerinde herkes başlarına toplanmıştı. Dahyun'a ne olduğunu hiçbiri bilmiyordu fakat üç kardeşin de birden bire okulu terk etmesi oldukça şüpheli görünmüştü onlara.
Lia başlarına toplanan kalabalığı def etmeye uğraşıyordu. En son kardeşler Tzuyu ile kavga ettiğinde böyle bir kaos vardı sınıfta. Daha sonra Tzuyu okuldan ayrıldığı için çok fazla kavga olmamıştı. Okuldan ayrılmak da denemez. Ailesi kızlarının sapıklarla aynı sınıfta okumasına göz yummamıştı.
Daha sonraki birkaç tenefüs daha bu şekilde geçmişti. Sana gücünün giderek tükendiğini hissediyordu. Tarih dersinde dayanamayıp sıraya başını koymuştu. Tek istediği birkaç dakika bile olsa uyuyabilmekti. Lia da üstüne kendi hırkasını örtmüş, sırtını sıvazlıyordu. Bir yandan da kulağına onlar küçükken babalarının onlara söylediği ninniyi söylüyordu. Sana bayılırdı bu ninniye. Ne zaman duysa mayışırdı. Oldukça sevimli bir kadın olan tarih öğretmenleri buna tepki göstermemişti. Okul birincisi derste uyuyorsa gerçekten kötü bir durum var demekti bu. Daha sonraki tenefüslerde de Lia da, sınıflarına gelen Niki de gardiyan gibi başına dikilmiş ve kimsenin Sana'yı uyandırmasına müsaade etmemişlerdi.
Beşinci dersleri olan Sosyoloji dersinde de Sana hala uyuyordu. Tarih öğretmenlerinin aksine hiç de sevimli olmayan sosyoloji öğretmenleri Sana'nın başına dikilmiş ve ona seslenmişti. Sana yine de uyanmayınca, uyuyan kızı kolundan tutup kaldırmıştı. Sana ne olduğunu şaşırmıştı. Onunla birlikte Lia da ayaklanmıştı. "O yalnızca kötü bir zamandan geçiyor ve uyuyamıyor. Ona böyle davranmaya hakkınız yok Miss Jung."
"Öyle mi neymiş o zor zamanlar. Tırnağı mi kırıldı küçük hanımın?"
"DÜN BİRİSİ BENİM YÜZÜMDEN ÖLÜMDEN DÖNDÜ VE BENİM DE HASTANEDE SABAHLAMAM GEREKTİ."
Tüm sınıftan fısıltılar yükseliyordu. Sana emindi ki bir derse kalmadan Dahyun'un, Sana için güzel canına kıymaya çalıştığı haberi tüm okulda yayılacaktı. Bunun yanında öğretmenleri hiçbir şey diyememişti. Büyük ihtimalle böyle bir şeyi beklemiyordu. Gerilmiş yüz kaslarıyla karşısındaki genç kızı dinliyordu yalnızca. Hiç kimse bir şey demeye cesaret edemeyince Sana devam etmişti.
"Kim Dahyun dün benim yüzümden bileklerini kesti ve son isteği benim yanında olmamdı. Onun bilinci kapanana kadar yanına varamadım ama daha sonrasında hep yanındaydım. Ona kanımı verdim, canım önünde durup onu izledim, hiçbir şey yiyip içemedim, uyuyamadım. O orada ölürken ben de dışarıda ölüyordum."
Sana lafını bitirdiğinde kendisi dahil sınıftaki çoğu kişi ya ağlıyordu ya da gözleri dolu doluydu. Dün Sana ile birlikte dalga geçen ekip başlarını öne eğmişlerdi. Sessizce gözlerinden yaşlar düşüyordu. Sana ise en sonunda hıçkırmaya başlamıştı. Öğretmenleri sırtını sıvazlamış ve Lia ile ona tuvalete gidip yüzlerini yıkamalarını söylemişti.
Daha sonra Sana dayanamamış ve okuldan çıkıp hastaneye gitmişti. Önceden okul birincisi olan kızın son zamanlarda derslerden geri kaldığının farkındaydı herkes ama bir şey de diyemiyorlardı. Yine de Lia onun için not tutuyordu.
Hastaneye vardığında etraf dün gecekinin aksine oldukça hareketliydi. Etrafta koşturan hemşireler, doktorlar vardı. Dünden daha fazla hasta içeride tedavi görüyor, daha fazla insan o cam pencerelerin önünde ıstırap çekiyordu. Dahyun'un odasının önü boştu, kimse gelmemişti onun yanına.
Sana elini cama dayamıştı. Dün akşamın aksine iyi, dün sabahın aksine kötü görünüyordu. Kolunda serumlar vardı, bilekleri sarılıydı. "Beni affeder misin Dahyun. Senden bunu istemeye bile yüzüm yok ama ne olur affet beni. Sana yaşattığım her şey için af dileyemem senden. Ama en azından dün sen bileklerini kesmeden önce yetişemediğim için affet beni."
Sana'nın ne söylediği hakkında pek bir fikri yoktu açıkçası. Sadece aklına gelen düşünceleri bir bir sıralıyordu. Ama biliyordu Dahyun'u anlardı onu.
O sırada yanında kendisinden birkaç yaş küçük bir kızın çığlığını duydu. "ANNEE!!"
Yanındaki bir adam küçük kızı tutmaya çalışıyordu ama o acısını tüm dünyaya haykırmak ister gibiydi. Annesi ölmüştü. Bundan daha önemli ne olabilir ki o an o kız için? Dünyada en sevdiği insandı annesi büyük ihtimalle. Dahyun'un da en sevdiği insan annesiydi. Ama Dahyun onu kaybetmişti. Kim bilir kendisi de ne kadar güzeldi kızı gibi.O sırada zihninde bazı görüntüler dolaşmaya başladı Sana'nın. Dahyun da aşağı yukarı bu kızın yaşlarında olmalıydı annesini kaybettiğinde. O da bu şekilde hastane koridorlarında haykırmış mıydı? Eğer haykırdıysa onu da tutmaya çalışan birileri var mıydı yanında? Yoksa yalnız başına, sessizce ağlayıp acısını içine mi saklamıştı. Sana'nın içinde Dahyun'a karşı daha büyük bir saygı kabardı o sırada. Neler yaşamıştı, ne acılar sığdırmıştı küçücük bedenine. İnsanın annesinin olmaması çok zor olmalıydı. Sana'nın da annesi yoktu. İki tane çok iyi babası vardı ama annesi yoktu. Aradan geçen onca yıl içinde ne olmuştu acaba annesine. O da ölmüş müydü yoksa? Ya da belki de Sana'yı istememişti. Dahyun daha önce resmen babalarının ondan memnun olmayacağını ima etmişti. Onlar için ideal bir evlât olamadığını söylemişti. Belki annesi de Sana'dan utanmıştı ve bu yüzden onu terk etmişti. Ama henüz 10 günlük bir bebek bu denli kötü etkiler miydi insanı.
O sırada yanında çığlık atan kızın, zihninde dolaşan ve tıpkı bu kız gibi çığlık atan Dahyun'un görüntüsü, kendi annesi hakkında düşünceleri boğmaya başlamıştı Sana'yı. Aç ve susuz kalan midesinin, hala uykusuz kalan bedeninin ve acıyan kalbinin de etkisiyle birkaç dakika geçmeden kendini hastanenin soğuk zemininde bulmuştu Sana.
Selam~
Umarım bölümü beğenmişsinizdir
Açıkçası şu hastane ve intihar mevzusunu uzattığımı düşünüyorum ama yakında bitecek
Bu arada sınavlar yine ertelendi ama bir sürü proje ve performans ödevim var ve napacağım hiçbir fikrim yok
Bu yüzden bölümler aksayabilir lütfen kusura bakmayın
Ayrıca bir şey daha söylemek istiyorum, okumalar iyi sayılır ama biraz daha oy verip yorum yapsanız çok iyi olur. Bir de kitap Saida sıralamasında 5. olmuş hepinize çok teşekkür ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Art Of Compliment • SaiDa
FanfictionDahyun yıllardır sınıfındaki Sana isimli kıza platonik aşıktı. Söyleyecek cesareti kendinde bulamayarak anonim hesaptan ona yazarak yakınlaşmaya çalışıyordu.