Barbaros, duyduğu cümlenin ardından şaşkınlığını fazlasıyla belli etmişti. Bu şaşkınlığı fark eden arkadaşları ise anlamlandıramadıkları için boş vermişlerdi.
"Ee ne oldu abi?" diyerek sessizliği bozdu Furkan. Meraklı gözlerin tamamı Serhat'ı bulmuştu.
Serhat ufak bir kahkaha attı. "Bir şey olduğu yok be oğlum. Bir an olsun olmasa nasıl olur diye düşündüm. Anlaşılan benden daha fazla seveni varmış Burcu'nun? Şu gözlere bakın Allah aşkına!"
Kıvırcık saçlı adam, bu aptal şakanın ardından sinirle kalkıp geniş camlara ilerledi. Sigarasını daha adımları sonlanmamışken yakmış, koltukta oturan adamın ciğerlerindeki kokusunun yerini doldurmak istercesine derince içine çekmişti dumanları.
Nasıl bir cümleydi bu? O olmasaymış nasıl olacağını merak etmişmiş! Palavra!
Kıvırcığın böylesine sinirle kalktığını gören Sefa, biraz bekleyip ona doğru adımlamaya başlamıştı. Her adımında kendinden yaşça büyük olan bu adamın sinirini daha çok hissediyordu. Adeta duyguları fiziksel bir hale bürünmüştü ve bu uzun, yapılı bedenden yayılıyorlardı.
"Barbo?" dediğinde, sesinin titremesiyle cümlenin devamını getirmedi. Boğazını hızla temizleyip, kendisine dönen gözlerle birleştirdi renkli bakışlarını.
"Abicim ne oldu? Güle oynaşa geldiniz buraya, neden sinirlendin?"
Barbaros bakışlarını kaçırmıştı, yıllardır insanlara anlatmadığı şeyi şimdi kalkıp Sefa'ya açıklayacak değildi. Sigarasından derin bir nefes alıp rüzgarların yüzünü okşamasına müsaade eden açık camdan dışarı üfledi.
"Odaklanmıyorum Sefa." dedi sakince. Ses tonundaki olağan ciddiyetin etkisi azalmış gibiydi.
"Odaklanamıyorum, düşünemiyorum, çalışamıyorum. Mutfağın içinde girmeden hiçbir şey yapamıyorum."
Sefa meraklı gözlerle süzdü karşısındaki bedeni. Az önce merdivenlerden inerken, aralarındaki beş metre araya rağmen kendini belli eden gözlerindeki parlaklık; bir anda kaybolmuştu.
"Kanka yardım edebileceğimiz bir şey ise anlat, uğraşalım. Ne sıktı canını? Serhat'la da iyiydiniz daha birkaç dakika önce."
"Değiliz." diyip kolumu Sefa'nın omzuna attı Barbaros. "Hiç iyi değiliz." Serhat dışındaki insanlara uzun süredir temas etmemişti. Sefa'nın yumuşak kokusu burnu için güçsüz kalmış, yine kenarda bir yerde Serhat'ın kokusunu aramaya başlamıştı.
Kokunun sahibi ise delici bakışlarını camın önündeki iki yakın bedenden çekemiyordu.
----
Serhat, Barbaros'un ne kadar hızla koltuktan kalktığını görse de arkasından gitmek gibi bir şey yapmayı düşünmemişti bile. Dikkat çekmeme işinin cıvkını çıkartmıştı fark etmeden.
Kendisinin aklına gelmeyen bu hareketi Sefa kaptığı gibi uyguladı, Barbaros'un yanına gitti.
Geçen konuşmaların ardından, Barbaros hiç de beklemediği bir hareket yaptı; kolunu yanındaki genç adamın omzuna attı.
Serhat'ın gözleri bu hareketle anında kararırken, bakışlarını saklama gereği görmediği aşikardı. Kıskançlığını böylesine belirgin yaşamak onun huyu olarak bilinse de Burcu'yu neyden, nasıl kıskandığını bile unutmuştu.
"Oğlum ne baktın öyle? Bırak iki laflasın adamlar." Eray'ın bu cümlesiyle Serhat, gözlüklerinin kırıldığına küfretmekten onun ne dediğini anlamamıştı bile. Ne konuşuyorladı, niye yakınlardı, niye temas ediyorlardı?