-9

283 16 86
                                    


"Ne güzel sahiplendin öyle beni?"

Odaya gelir gelmek Barbaros'un ağzından çıkan ilk cümle bu olmuştu. Gülüp eğlendikleri birkaç saatin ardından odalara dağılmış olmak en çok bu ilkiliyi memnun etmiş olacaktı ki yüzlerinden gülümsemeleri asla düşmüyordu.

"Bir de kediler nankördür derler." Cümlesini bitirir bitirmez tişörtünü çıkarttı, davetkar bakışlarını odanın diğer tarafındaki kıvırcığa gönderirken, bundan birkaç saat önce bölünen eğlencelerini devam ettirmek istiyordu anlaşılan.

Barbaros, karşısındaki adamın davetini saniye bekletmeden kabul ettiğini gösterircesine tişörtünü çıkarttı. Serhat'ın bakışları odanın diğer köşesinde olmasına rağmen yakın olan adamın baklavalarına dikti gözünü. Kıvırcık ise ciğerlerinden uğraşsa da koparamadığı kokunun sahibine doğru attı adımlarını. İki adımlık odaları, cennetin bir fragmanına dönmüştü adeta.

"Bu anıları gelecekte unutacak kadar nankör olma, sonrasını ben hallederim kedicik." diyip, uzun burnunu Serhat'ın boynuna sürttü. Bu minik temasla dahi gözleri kapanan Serhat, daha önce bu kadar hızlı mayıştığını hatırlamıyordu.

"Kokun..." diye fısıldadı kıvırcık saçlara doğru, sesinin geldiği derinlik kalbine uzanıyordu. "Bu koku bende ne hissettiriyor asla çözemiyorum."

Aldığı derin ve sık nefesler dediklerini kanıtlar nitelikteydi. Birbiriyle yanıp tutuşan bedenler birbirine biraz daha yaklaşırken, göğüslerinin birbirine yapışmasıyla kalp atışlarını hissetmeye başlamışlardı.

Adeta bir ritim tutturmuş bu nabızlarının armonisine dudakları da eklenmiş, birbirlerini tanımak için vücutlarında gezdirdikleri elleri fon etkisi yaratırken nefesler ile karışık minik iniltiler bir vokalist edasıyla uyumu tamamlıyordu.

Merakın ve şehvetin orkestrasında her şey kusursuz ilerliyordu. Bu iki adımlık odanın yangınında yanmak, hiç bu kadar cezbedici olmamıştı.

Serhat ensesinden çekerek kendi üstüne yatırdığı bu adamı böylesine arzuladığına inanamıyordu. Alnından akan terlerin ıslattığı bukleleri kulağına sürtünürken hissettiklerini kelimelere sığdıramazdı.

Barbaros, kendisine teslim olduğuna hala inanamadığı bu bedenin bilmediği bir zerresi kalsın istemiyordu. Her bir karışını tanımak, öpmek, hissetmek istiyordu. Sesinin her bir tonunu duymak, her bir nefesini içinde tutmak, kokusunu içine mühürlemekti tüm dileği.

Ellerini altındaki adamın eşofmanına götürdüğünde, heyecandan ellerinin titrediğini ipleri çözmekte zorlandığını anlayana kadar fark edememişti. Rüya olmaması için onlarca dua etti o an.

Eşofman Serhat'ın ayak bileklerinde durduğunda, hışımla çıkartıp yere gönderdi, aralarındaki tek engel olan ince kumaş parçası; bu küçük bedenin arzularının şiddetinin nereye gittiğini açıkça belli ediyordu.

Sağ elini penisinin üstüne koyup parmak uçları ile hafifçe okşarken, altındaki bedenin inlemeleri yükselmeye başlamıştı. Elinin altında sertleşen et parçasının uç kısmında parmağıyla çizdiği daireler adeta Ay'ın, Dünya'ya olan ibadeti gibiydi; yavaş, arzu dolu ve duraksız.

Bu yavaş hareketlerle akıl sağlını korumakta zorlanan Serhat, artan inlemelerinin arasına yakınmalar serpiştirmeye başlamıştı. "Hızlı!", "Daha hızlı!", "Lütfen!" İkinci bir kelimeyi devamında getiremediği yakınmalar karşısındaki adamın onu ne kadar çıldırttığının kanıtlarıydı.

"Zevkten dört köşe olmanı görmek, çıldırtıyor beni Doğramacı."

Barbaros en sonunda o sıyırdığı kumaş parçasının ardındaki görüntüyle dudaklarını yaladı. İçindeki insaf yavaş yavaş kaybolurken, şehvetin yaktığı bu bedeni şu an kimsenin söndüremeyeceğini düşündü.

Balkon - düzenlemedeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin