Yan yana uyandıkları kaçıncı gün olduğunu bilmiyordu artık Serhat. Her şeyin çok güzel olacağına bu kadar emin hissetmemişti hiçbir zaman. Hayatı boyunca sürekli bir şeylerden tedirginlik duymuş, diken üstünde durmuştu. Şimdi ise Barbaros'un koynunda kokusu ciğerlerine mühürlenirken gelecek hakkında hiçbir kaydı olmadan gözlerini açmaya bile yeltenmiyordu.
Yanağının temas ettiği bu socak ve yumuşak tenin verdiği huzuru yıllardır bulamamıştı. Gülümsemekten ağrımış yanakları ise öderken en mutlu olduğu bedel olabilirdi. Her şey gereğinden fazla yolunda gidiyordu.
Bugünün boş günleri olması ikisinin de fazlasıyla işine gelmişti. Baş başa geçirecekleri vakitlerin böylesine farkında olmanın içlerine doldurduğu tatmin tarif edilemezdi.
Barbaros'un uyanırken yaptığı hareketleri tahmin edebiliyordu artık. Önce yavaş aldığı nefesler hızlanıyor, ardından kıpırdanmaya başlıyordu. Uyku sersemi saçlarını düzeltmeye çalışması ise her seferinde Serhat'ı çok güldürüyordu.
Bunları düşünmesinin üzerine aklından geçenleri bir bir yapması ise şaşırtmamıştı onu. Göz ucuyla duvar saatine baktığında saatin ikiye geldiğini fark etmişti. Fazlasıyla uyumuş ve odalarındaki habitatın adeta temel ögesi olmuş huzurun getirdiği rahatlıkla iyice dinlenmişlerdi. Mutlulardı, insanlar ne derlerse desinler onlar bu iki adımlık odada çok mutlulardı.
"Günaydın." dedi en sevecen sesiyle Serhat. Gözlerini hala tam açamamış kıvırcık saçlı adamın yüz hali her ne kadar tatlı olmasa da onun içini ısıtmaya yetiyor hatta artıyordu.
"Uyanabildim mi ben?" Yeni uyandığını fazlasıyla belli eden sesiydi asıl tatlı olan. Görünüş elbet değişirdi, baki olan hislerdi asıl ve bu ses onun içindeki öpme isteğini muazzam bir titizlikle harlıyordu. Serhat bu soruyla anlamadığını belli edercesine bakışlar yolladı gözlerini hala açamayan adama. Barbaros devam etti;
"Bir rüya gibisin de... Emin olamadım şu anda koynumda olduğunun gerçekliğinden."
Serhat kıkırdarken, hayran olabileceği her bir detayı tanrı tarafından özenle yerleştirilmiş olabileceğini düşündü bu bedene; sesi, konuşması, bakışları, hisleri, bilgisi ve aşkı... Evet, Serhat'ı en çeken şey de buydu sanırım.
"Bugün ne yapıyoruz?" diye sordu meraklı bir sesle. Bu boş günü iyi kullanmalılardı.
"İlim, irfan tatlım." dedi Barbaros oldukça sakin şekilde. Serhat küçük bir şok yaşarken, yüzündeki ifadeyi de gizleyememişti maalesef. Kocaman açılmış gözleri fark eden Barbaros kıkırdayıp devam etti;
"Bak kaç gündür hiçbir şekilde çalışamadık. Bugün ilim irfan günüdür!"
"Anatomi de bir ilimdir Barbaros." dedi Serhat olabileceği en cilveli haliyle. Barbaros'un kıkırdamaları kahkahaya dönüşürken, tek eliyle de yüzünü kapatmıştı. ,
"Bu kadar istiyorsan, tariflerden sonra sana biraz anatomi çalıştırabilirim." muzip gülümsemesi Serhat'ın nabzını düzenleştiriyordu. Aklına gelen sahnelerle anlık olarak kasılıyor ve gözlerini kapatma ihtiyacı duyuyordu. Daha önce böyle bir hazzı tatmadığına emindi.
"Tamam o zaman." dedi yatakta doğrulurken. Bakışlarını saate kilitledi. "Gece on ikiye kadar, on saat çalışacağız tabii ki molalarla birlikte. Sonra, işin eğlenceli tarafına geçeceğiz." Sözlerinin sonunda 'hehehe' şeklinde gülüp ellerini birbirine sürtmeyi de unutmamıştı.
"Ohoo!" diyerek doğruldu Barbaros. Bu hızlı hareketlerinin sonucunda başı fazlasıyla dönmüş, saçlarını yüzünden çekmeye çalışırken kafasını yatak başlığına vurmuştu. Minik kahkahaların odada yankılanması bittiğinde devam etti.