İki adam odaya girer girmez balkona yönelmişlerdi, uzun süredir sigara içmemenin getirdiği nikotin eksikliğini belki de aylar sonra ilk defa hissediyorlardı.
Barbaros'un hala kolları, bacakları hatta karın kasları ağıyor; her oturup kalkışında zorlanıyordu. Hem bu zorlanması sadece dün gecenin eğlencesinden dolayı değildi. Sabahki söylemlerinde şakası yoktu, Samsun usulü kesenin yanına kendi yorumlamalarını da ekleyince cidden hiç mecali kalmamıştı sabaki yarışmaya.
Kendini koltuğa fırlatırken "Bir de bunca olayın üzerine yarıştım hatta üç kere..." diye düşündü. Serhat kendi tabakası ve Barbaros'un paketinin yanında bir de şampanya şişesine benzettiği bir şişe getirmişti elinde ama içindekinin şampanya olmadığına gayet emindi Barbaros.
"O ne?" dedi kendini fırlattığı koltuktan doğrulmaya çalışırken, hala her yeri ağrıyordu. Yüzünün buruştuğunu gören Serhat elini göğsüne götürüp onu geri yatırdı.
"Kalkma kalkma. Yeni almışlar zaten soğuması lazım daha, demirhindi şerbeti bu. Güç verir diye getirdim."
Kıvırcık saçları bu ani devrilme ile yüzüne dökülse de gülümsemesini gizleyememişti asla. Zaten konu bu iki adamın gülümsemeleri olduğunda, kimse engelleyemezdi onları; kendileri dışında tabii..
Serhat önce Barbaros'un sigarasını yakıp, kendi elleri ile dudaklarına götürdü. Yumuşacık dudaklara dokunmuşken, okşamayı da unutmadı. Kendi tabakasından sigarayı alırken kıvırcık, kalın sesiyle lafa girdi;
"Bir şerbet diyorsun, güç verir diyorsun; bir de sigaramı yakıyorsun. Anlayamadım yavrum ne yapmaya çalıştığını."
Serhat bu cümleyle kıkırdadı, son zamanlarda çok fazla kıkırdıyordu.
"Şimdi Şehir İçin Kalp Zamanı'nda, ne demiş Kemal Sayar?" dedi Serhat, bu davranışının karşısındaki adamı içten içe tatmin etse de ufak bir yanını gıcık ettiğini bilmek çok eğlendiriyordu onu.
"Herkes bir şeyler diyor Serat. İnsanlar çok konuşuyor..." Serhat bu yakınmaya tepkisiz kalıp sigarasını yaktığında pes ettiğini belli edercesine derince bir iç çekti ve merakına yenik düşerek sordu;
"Ne demiş?"
"İnsanın meleksi yanını beslemek gerek." demiş"
"E yaptığın alıntı kitabın isminden daha kısa. Ne anladım ben bundan?"
Serhat elini alnına vurdu, bir şlap sesi yükselirken; Barbaros da anlamadığını nasıl belli edeceğini şaşırmış olmalıydı ki değişik bakışlarla Serhat'a bakıyordu.
"Senin her yanın melek benim için gibi bir şeye getirecektim ama dağ ayısıyla konuşuyoruz ki amına koyayım! Nerede romantiklik?"
Kıvırcık, saçlarını geriye atıp sigarasından bir nefes çekti. Oda dışında sertliği, katılığı ve ciddiyeti ile bilinen bu adamı kendisiyleyken böyle görmek onu mutlu ediyordu. Ona ait hissediyordu, özel hissediyordu.
"Ama dikkat et Doğramacı 'Öfkeyle değil gülmeyle öldürür insanoğlu'* Yoksa en büyük rakibini, yani beni; güldürerek öldürmeye mi çalışıyorsun?" Bakışları alaycı bir şüphe ile dolmuştu.
"Bunu söyleyen Zerdüşt'e mi yoksa düşüş yıllarındaki Nietzsche'ye mi üzüleyim bilemedim."
"Ha beğenmedin sen adamı." diyerek doğruldu Barbaros. Yüzünde alayla karışık bir şaşkınlık vardı.
Serhat sigaradan çektiği nefesi verip konuşmaya başladı "Adamı beğenmemekten değil de bu kitabı baya çöküş dönemi geldi bana."
Barbaros karşısındaki adamın böylesine güvenle konuşmasına şaşırmıştı.