Yazarken en zorlandığım bölüm buydu okurken nedenini anlayacaksınız. Umarım sizi çok üzmemişimdir. Hassas kalpler yanına peçete almayı unutmasın.
- Dilara Gülçiçeği
2009
İstanbul'un getto bir semtinin eski bir binasının giriş katında şehir kadar mutsuz bir aile vardı. Aile ayyaş bir baba, sefil bir anne ve korkmuş altı yaşında bir çocuktan oluşuyordu. Anne temizlikten kazandığı üç kuruşu kocasının içki parasına kaptırır, kaptırmazsa oğlunun kursağına sıcak bir lokma girsin diye pazar alışverişinde harcardı. Baba ise işsiz güçsüz, alkol bağımlısı ve muhtemelen bu sebepten ötürü aşırı asabi ve geçimsiz bir adamdı. Altı yaşındaki küçük çocuk ise yaşanan her şeyin o kadar farkındaydı ki korkudan konuşmuyordu bu sebeple de konuşma yetisini zamanla kaybetmişti, çocuk babasının tabiriyle bir asalaktı.
Bir gün evin annesi yine kocasına parasını kaptırdığı için yeni bir yemek yapamamıştı. Bu yüzden iki gün önce yaptığı çorbaya su katıp ısıtıyordu. Çorbanın içine o kadar çok su girmişti ki artık bir lezzeti kalmamıştı. Masanın üstünde bir bardak içme suyu bile yoktu. Komşudan alınan bir parça ekmek dışında da zaten doğru düzgün yenilecek hiçbir şey yoktu. Kadın ısıttığı çorbadan bir tabak alıp oğluyla birlikte ortak içmek için masaya koydu. Çocuk oldukça durgun uslu biriydi asla annesinin yanından ayrılmazdı. Annesi de oğluna bir o kadar düşkündü onda bir gariplik olduğunu biliyordu lakin elinden gelen bir şey yoktu çünkü bu garipliğin sebebi olan adamla her gün aynı yastığa baş koyuyordu. Kadın doğru düzgün yemek yiyemeyen oğluna bir kaşık çorba yedirdikten sonra kapı gürültülü bir şekilde açıldı. Çocuk korkusundan sofradan kalkıp koşarak arkadaki rutubet kokan odaya girdi ve kapıyı kapattı. Çocuğun bu yaptığı hareketi annesi ve babası memnuniyetle karşılardı çünkü baba çocuktan nefret ediyordu, anne ise çocuğun baba tarafından dayak yemesini istemediği için odaya gitmesinin en doğru hareket olduğunu düşünüyordu.
Adam her zamanki gibi kadından aldığı parayla bir şişe rakı ve biraz peynir alıp eve gelmişti. Evin annesi merak ediyordu acaba ne zaman alkol komasına girip ölecekti? Aslında zavallı kadının en büyük korkusu alkol yüzünden kocasının sakat kalmasıydı çünkü biliyordu o zaman ona bakmak zorunda kalacaktı ve bunu istemiyordu. Bir çare anne zaten zorla evlendirilmişti eğer ailesi gerçekten onu sevseydi ve kız çocuk diye hor görmeseydi belki kaderi daha güzel olabilirdi.
Kocası dağınık sakallarının içine parmaklarını soktu ve kaşımaya başladı. "Ne var yemekte?" Diye sordu.
Kadın korkarak konuşmaya başladı. "İki gün önce yaptığım yemek var yer misin?" Diye sordu.
Adam hayır diyen bir ses çıkardı. Bakkaldan aldığı poşeti kadına uzattı. "Oturma odasına kur soframı." Dedi ve sonra ceketini çıkartıp az önce küçük çocuğun oturduğu sandalyeye fırlattı.
Kadın kocası ceketi çıkardıktan sonra beline sıkıştırdığı silahı fark etti.
Yine korkarak, "o silah ne Akif?" Diye sordu.
Adam güldü belli ki keyfi yerindeydi. "Yeni bir iş buldum artık böyle fakir yaşamayacağız." Dedi ve oturma odasına girdi.
O oturma odasına girerken kadın titreyen elleriyle adamın sofrasını hazırlamak için işe koyuldu. Oğlu ise olan bitenleri kapının ardından izliyordu ama babasının belinde olan aletin ne işe yaradığını bilmiyordu.
Kadın kocasının önüne sofrayı kurduktan sonra ona yakın olan eski püskü ve hasarlı çekyata oturdu.
Kocası rakısının içine su katıp tek seferde bardağı kafasına dikti. "Bu işten para kazanmaya başlayınca şu elektriği açtıralım da rahat rahat televizyon izleyelim." Dedi.
![](https://img.wattpad.com/cover/144418684-288-k545083.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEDUSA'NIN GÜNAHI
Teen FictionEfser, Evre, Eliot ve Meriç on yedi yaşında liseye giden dört arkadaştır ama hayatın zorlukları ve akranlarının zorbalığı yüzünden ne kadar çevrelerine belli etmeseler de içlerine kapanık gençlerdir. Bu lise çağındaki dört arkadaşın çevresinde geliş...