Bölüm 15: BELA

1K 25 7
                                    

Şarkı: Red- pieces

Yaklaşık bir yarım saat önce tamamladığım üst düzey kıyafetlerim(!) ve sıradanlık göstergesi olan makyajımla devasa yatak odasının bir köşesine sinmiş, Alaz'ı izliyordum. İzlendiğini biliyordu. Giyim odasında hepsi büyük bir kusursuzlukla dizilmiş takım elbiselerinin arasında sanırım takımına uygun bir kemer arıyordu. Kusurla dolu fakat benim gözümde kusursuz olan yüzü bir şeyler aklını kurcalıyormuş gibi gergin görünüyordu. Gözlerim onun her bir hareketini, yüzünde değişen en ufacık değişimleri bile izlerken dudaklarımda küçük bir tebessümün belirdiğini hissettim. Kaslarını belirgin kılan beyaz gömleği, adonislerinin belirmeye başladığı kısımlara doğru hafifçe bollaşmıştı ve bu görüntü hayatımda gördüğüm en güzel görüntülerden biriydi. Tam o kısımdan ellerimi beline sarmak istiyordum. Sonra belki birazcık sarılmak, birazcık da küçük, düz burnuna öpücükler kondurmak...

''Kapının arkasına doğru sinmiş, beni mi izliyorsun?''

Aklım, kalbim bana farkındalık katan her şey Alaz'a yönelmiş durumdayken, onun sert ve biraz da alaycı sesiyle yerimde sıçradım. Bu bariz bir sıçrama olmasa da Alaz Altaş'ın gözünden hiçbir hareketim kaçmıyordu. Ah! İşte alay etmesi için bir sebep daha koymuştum ortaya.

''Ne? Saçmalama. Öyle bir şey yapmıyorum. Ayrıca... Ben daha yeni geldim. Girdim. Yani odaya girdim. Şu anda geldim'' diye bir şeyler geveledim yanaklarım da ki ısı gözlerimi yakacak raddeye gelirken.

Alaz, yüzünde çarpık bir gülümsemeyle arkasını döndü ve elinde ki siyah kemeri pantolonuna geçirdi. Göz hapsinden kurtulmam bir nebze olsun beni rahatlatmışa benziyordu. Tırnaklarımla başparmağımı dişlerken, yatağın üstünde ki telefonumun titreştiğini duydum ve hızlıca telefona baktım. Akant Barlas günler sonra beni aramayı aklına getirebilmişti.

''Efendim?'' diyerek açtım telefonu soğuk bir sesle.

''Güzeller güzelim, senden çok ama çok özür diliyorum, beni affetmeni diliyorum prenses.''

Onun bu sıradan, içten ama sevimsiz konuşmasına gözlerimi devirdim. Beni umursamayanlar listesinde birinci gelen adamsın sen Akant Barlas.

''Neredeyse bir hafta oldu, Akant. İstersen bu konuyu tartışmayalım. İçime atmayı tercih ederim.''

''Buğlem, sana yemin ederim gönlünü almanın bir yolunu bulacağım. Durumlar çok karışıktı. Halletmem gereken bazı konular vardı, anlıyor musun? Aklım hep sendeydi. Üstelik her gece kapının önünde adamları beklettim. Gece boyunca evi izlediler. Seni öylece bırakmam mümkün mü? ''

Ne?! Her gece mi? Oha. Oha. Oha. Yemin ederim Allah'ın sevgili kulu değilsem bende bir şey bilmiyorum. Bu adamlar hiç mi demedi yahu bu kız evde ışık yakmıyor mu diye? Bir dakika bu gece de gelecekler! Tamam, sanırım artık bu misafirliğe bir son vermem gerekecek.

''Bunu neden yaptın? Üstelik bana zarar gelse çokta umurunda olacağını düşünmüyorum. İşlerinin canı cehenneme, Akant'' dedim ilgisiz bir sesle nefes bırakırken.

Birkaç saniyelik bir sessizlik olduktan sonra Akant, ''Sen benim tek varlığımsın. Salak salak konuşup benim canımı sıkma, kızım. Yarın akşam evde olacağım. Sevdiğim yemekleri hazırla, gerçi sen yemek mi bilirsin? Neyse, geldiğimde de triplerin son bulmuş olsun, anladın mı?'' dedi ve ben bir kez daha gözlerimi öfkeyle devirdim. Duygusuz. Ruhsuz. Gerçekten çocukluğunu geçirdiği, her bir evresini gördüğü kızı ne zaman tanıyacaktı acaba bu adam? Ben olayların üstünün kapatılmasından nefret ederdim, duygularımın arka plana atılmasından nefret ederdim. Kırgınsam, emirler verilmesinden nefret ederdim ama o bunların hiçbirini şu ana kadar anlayamamıştı ve sanırım anlayamayacaktı da.

YARALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin