Bölüm 8: EV

1K 32 6
                                    

Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin lütfen :)

Ayağımda ki ayakkabı böyle engebeli bir yol için hiçte uygun değildi. Uzun uzun otlar ve odun parçalarının arasında güçlükle ilerliyordum. Sık ağaçlar gökyüzünü görmemi adeta engellemiş ve ay ışığını keserek önümü görmemi daha da zorlaştırmıştı. Alaz ise yolun her bir karışını ezbere biliyormuş gibi durmaksızın ilerliyordu. Bunca can sıkıcı şeyin arasında ona yetişmeye çalışmakta cabasıydı. Onun yürümesine odaklandım. Uzun boyluydu ve geniş omuzlara sahipti. Sinekkaydı traş olmuş, üzerine koyu renkli bir kot pantolon, boğazını saran siyah yün bir kazak ve aynı tonda deri bir ceket giymişti. Neden siyahtan hiç vazgeçmediğini merak ettim o an. Adımlarımız gitgide aynı hizaya gelirken biraz geride durarak ona belli etmeden telefonumu ceketimin cebinden çıkartıp arayan var mı diye bir göz attım.

Anne'min bir cevapsız araması vardı.

''Telefonunu kapat.''

Onun kalın ve ikaz dolu sesiyle az kalsın telefonumu elimden düşürüyordum. Bir çift mavi göz ancak bu kadar duygusuz ve soğuk bakabilirdi. Olduğum yerde durdum. Bana aldırış etmeden yürümesine devam etti fakat bir süre ilerledikten sonra benim arkasından gelmediğimi fark etti ve adımlarını kesti.

''Yürüsene ne duruyorsun orada?''

''Telefonumu kapatmamı istedin. Neden?'' diye sordum hafif çekingen bir tavırla.

Derin bir nefes bırakıp, ''Tamam açık kalsın ama bir kez bile eline almayacaksın. Ailene yazmak istediğin bir şey varsa da şimdi gözümün önünde yaz. Sakın beni kızdıracak bir şey yapma'' dedi.

Gözlerimi devirdim. ''Peki, tamam. Anneme haber vermem gerekiyor.''

Bana doğru yaklaştı ve gözleriyle telefonumu işaret etti. ''Ne bekliyorsun yazsana? Bende okuyacağım.''

Ona ters ters baktıktan sonra telefonumun tuş kilidini açtım ve rehbere girdim. Anneme Hazel'ler de kalacağımı ve beni merak etmemesini yazdım ve mesajı gönderdim.

''Hazel kim?''

''O benim en yakın arkadaşım. Ondan başka biriyle pek görüşmem.'' diye cevap verdim. Anladığını belli eder şekilde başını salladı ve yürümeye devam ettik. Bir yandan yürüyor bir yandan da içimden geçen şeyleri ona söylemek istiyordum.

''Sende çok yanlış olan bir şeyler var. Bana nedense hiç iyi hissettirmiyorsun.'' diyerek içimi dökmeye başladım.

''Düzgün bir insan olduğumu söyleyen kim? Nasıl hissettiğin de umurumda değil. Kendine macera arıyorsun. Kötü bir şey yapmayacağım dedim.''

Benimle konuşurken yüzüme bakma nezaketini göstermiyor olması sinirlerime dokunuyordu artık.

''Seninle bu şekilde anlaşma yapmamıştık. Tanımadığım bir erkekle hiç bilmediğim, ıssız bir yerde ilerliyorum şu an '' dedim.

Onun ağzından çıkacak kelimeleri beklerken ayağımın sert bir nesneye çarpmasıyla dengemi kaybettim ve bedenimi yere serpilmiş vaziyette buldum. Yerde bir iki saniye boyunca kaldıktan sonra güçlü elleriyle beni sert bir şekilde kolumdan kavradı ve kaldırdı. Parmaklarının, morartacak derecede sıktığı yerin sızısıyla yüzümü buruşturdum.

Gözleri ateş saçıyordu. Onu bu kadar sinirlendirecek ne vardı bunda? Küçücük bedenimle onun karşısında utanmış vaziyette duruyordum. Kızaran yanaklarımı göremediği için şükrediyordum.

YARALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin