Bölüm 12: ZEYBEK

1.4K 27 4
                                    

Şarkı: Mono-pure as snow

Not: Emeğimin karşılığı olarak vote ve yorumlarınızı eksik etmeyiiin :)

Bütün gece huzur içinde uyumanın bu denli güzel
olacağını hiç düşünmemiştim. Huzuru göz kapaklarımda dahi hissedebilmiştim. Onun kokusu, onun nefesi, onun homurdanarak başka taraflara dönmesi... Uyku beni esir almadan önce aklımdan tek bir düşünce geçiyordu; Yanımda uyuyan bu kaba saba, serseri adam beni huzursuz ederken bir yandan da ilginç bir şekilde beni dünyanın en huzurlu insanı yapabiliyordu. Gerçi bu sanırım sadece sustuğu zamanlardaydı. Tıpkı dün gece varlığımdan habersiz, bana sarılıp küçük bir oğlan çocuğu gibi, o sert cüssesiyle her bir yanımı sıkıca sararak uyuması gibi. Gözyaşı dökerek, öfkeden ve acıdan tırnaklarımı yastığa geçirip nefesimi tuttuğum gecelerin aksine yüzümde küçük bir tebessümle uykuya dalmıştım. Alaz'ın bana göstereceği tepkiyi merak ederek ve açıkçası biraz da korkarak...

Yatakta hafifçe kıpırdanarak sol tarafa döndüm ve gözlerime vuran yakıcı güneş ışıklarından rahatsız olarak gözlerimi araladım. Bulanık bir şekilde, koltukta üstü çıplak bir vaziyette oturan bir vücut gördüm. Göz kapaklarım daha fazla aralandıkça Alaz'ın görüntüsü netleşti ve yatakta kısa süreli bir kalp çarpıntısı yaşadım. Doğrularak, yatakta oturur pozisyona geçtim ve Alaz'ın neden yanımda değil de orada olduğunu merak ettim. Beynimde dönen çarklar konuşmamı engelliyordu, tabi buna bir de içimi tıpkı zehirli bir karmaşık gibi saran korku da dâhil oldu. Parmaklarım, çarşafı sıkıca sarmıştı ve bırakmayı kesinlikle reddediyordu. Buz mavisi gözler, içimi delip geçerek, gözlerimden bir saniye olsun ayrılmadan beni izledi. Kaç saattir bu vaziyette durmuş bana bakıyordu? Bu kadar mı rahatsız olmuştu yanında uyumamdan? Öyle olmalı ki, şimdi yanımda değil tam karşımda beni anlam veremediğim bakışlarla izliyordu.

Dudaklarımı konuşmak için araladım fakat bir türlü boğazıma dizilen kelimeleri cümlelere dökemedim.

''Günaydın,'' Alaz, oturduğu siyah, deri koltuktan kalkarak bana doğru birkaç adım attı ve o bana yaklaşırken gözlerim bir an olsun onu takip etmeyi bırakmadı. Kasları, çok sıkı ve çok güçlü gözüküyordu. Gözlerim, heykel gibi karın kaslarından yüzüne doğru yavaşça yukarı çıktı.

''Günaydın,'' dedim pürüzlü bir sesle.

Yüzünde oluşan çarpık gülümseme, gözlerinde oluşan alevlerle bir bütün oluşturuyor ve bana Alaz'ın öfkesini yansıtıyordu. Ah! İşte bunun olacağını biliyordum. Evine girdiğim ilk andan itibaren kurallarını çiğnemeye başlamıştım ve bu Alaz gibi birinin öfkelenmesi için yeterli sebepti.

Alaz, üzerime doğru eğildi ve dikkatlice parmaklarını açıp yüzüme uzattı. Onunla yüz yüze gelmeyi reddederek yüzümü diğer tarafa çevirdim ancak çenemden tutup beni ona bakmaya zorladı. Parmak uçları saçlarımda gezindi ve endişeli bir şekilde ona bakarken nefeslerimiz birbirine vuruyordu.

''Neden buradasın? Burada, benim odamda.''

'Benim' kısmını üstüne basarak söylemişti ve bu yerin dibine girmek istemem için bardağı taşıran son damla olmuştu. Pişmanlık duyuyor muydum peki? Sanırım, hayır.

''Bilmiyorum, ben... Buradayım işte.''

Ne diyecektim ki? 'Kokunla huzur bulmak istedim Alaz bu yüzden de kapının kilitli olup olmadığını kontrol ettim ve kilitli değildi bende girdim' mi diyecektim?

Yanaklarım utançla kızarırken, eli çenemi bıraksın diye dua ediyordum.

''Sana benim odama girmemeni söylemiştim. Buraya, benden başka kimse giremez demiştim ama sabah bir uyanıyorum, yanımda yatıyorsun.''

YARALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin