Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kendimi bugün oldukça enerjik hissediyordum. Hava bulutlu, biraz da rüzgarlıydı. Bu tarz havalar genelde insanların modunu düşürse de benim keyfimi gayet de yerine getiriyordu doğrusu. Her insanın aynı şeylerden hoşlanıp hoşlanmamasının zorunlu olduğu yazılı yahut sözlü bir kaide yoktu toplumumuzda sonuçta.
Yoongi'yle birlikte yaşadığımız evin arka bahçesindeki ufak tahta masada önümde temiz bir kağıt, kirli beyaz bir zarf, siyah kalemim ve dumanı tüten bir kupa dolusu çayımla kendi halimde bu güzel günün keyfini çıkartmaktaydım. Havanın bu tarz kapalı olduğu ve gri bulutların gitgide koyu bir tona bürünerek melankolik ve biraz da nemli bir havaya dönüştüğü bu tarz günler, içimdeki yazma hevesini daha da körüklüyordu doğrusu.
Avuç içlerim arasına alıp sıcaklığının tenime nüfuz etmesine izin verdiğim kupamdan büyükçe bir yudum alıp geri masanın üzerine koyduğumda kalemimin kapağını açarak dikkatimi temiz kağıda odaklamıştım. Bugün ne yazacağımı gayet iyi biliyordum.
Mona Roza'm,
Hava bugün oldukça güzel. Sen pek sevmezsin ama kapalı ve soğuk havalar içimi daha da bir açıyor doğrusu. Senin şu krem rengi boğazlı kazağını giydim üstelik, o yüzden üşümüyorum bile.
Ne zaman soğuk bir havada dışarıda çay içsem aklıma sana ilk kez hislerimi itiraf ettiğim zaman geliyor Mona. Çatıdaki o anımızı hatırlıyor musun diye sormayacağım zira asla unutmayacağını gayet iyi biliyorum.
O akşam bana bir sürprizin olduğunu söylediğinde sevgilim kesinlikle çatıya çıkacağımızı beklememiştim dürüst olmak gerekirse. Evinin çatısı diğer evlerinkine oranla gerçekten az bir eğime sahip olabilirdi ama beni çatıya çıkartacağın aklıma hiç gelmemişti işte.
Beni ellerimden tutup çatıya açılan tavan penceresi gibi bir yerden yukarı çıkarttığında vakit gece yarısıydı ve komşularının çoğu çoktan uyumuştu bile. Hava biraz rüzgarlı ve de soğuk olduğundan yanına iki tane de battaniye almıştın ki en azından bunu düşündüğünü görmem bile çatı fikrine daha sıcak bakmamı sağlamıştı o an.
Çatıya çıktığımızda battaniyelerden biriyle bedenimi dikkatle örtmüş ve çatıya çıkıp oturana kadar dikkatimi çekmemiş olan hemen yanındaki tepsinin içinde duran termosun kapağını açmıştın. Tepsinin üzerinde ufak bir iki paket atıştırmalık ve karton bardaklar da vardı. Karton bardaklardan birine termostaki sıcak çayı boşalttığında tam uzanıp bardağı senden alacaktım ki benden önce davranıp bardağı kendine çekmiş ve ellerimin yanmasını istemediğini söyleyip altına bir bardak daha koymuştun.
Böyle güzel olmamalıydın Yoongi! Birçok insana göre normal sayılan bu minik jestin bile sana çaresizce aşık biçare kalbimi deli gibi hızlandırırken beni böyle güzel düşünmemeli, şirince gülümsememeliydin!
Birbirimizi öpüp sürekli sevişmemize rağmen hislerimizden asla bahsetmemiştik ve artık platonik olmaya başladığımı düşündüğüm zavallı ben için bu öylesine zor bir durumdu ki... Ben sende tutuklu kalalı çok zaman geçmişti lakin öylesine korkak biriydim ki değil sana feci aşık olduğumu söylemek, gönlümün sende olduğunu hareketlerim dışında ifade edemiyordum bile. Ne zaman sana baksam lal kesiliyordu dilim.
Çaylarımızı içip biraz kendimizden bahsederken bir yandan da yıldızlı gökyüzünü izliyorduk. (Aslında ben direkt üniversiteden beri en güzel manzaram olan seni izliyordum, yıldızlar falan bahane yani)
Hoseok hyungla hislerim hakkında konuşmuştuk. Kademeli olarak itiraf etmem gerektiğini söylemişti. Yani sana önce senden hoşlandığımı, bir süre sonra seni sevdiğimi ve en sonunda da sana aşık olduğumu söyleyecektim. Teorik olarak basit görünüyor değil mi Yoongi? Ama inan bana pratikte düşündüğümden çok daha zormuş...
Bir kere lafa nasıl gireceğimi bile bilmiyordum, ellerinden tutup gözlerinin tam içine mi bakmalı yoksa ani bir şekilde bağıra çağıra "Senden hoşlanıyorum Min Yoongi!" diye bağırmalı mıydım inan hiçbir fikrim yoktu sevgili. Şu zamana kadar hep karşı taraf bana beni sevdiğini söylemişken ben hep "Ben de seni." diyen taraftaydım ve ilk söylemenin böyle ezici bir yükü olduğunu hiç fark edememiştim.
Sonunda cesaretimi topladığımda ne ellerini tutarak gözlerine bakmış, ne de bağırarak tüm komşuları uyandırmıştım. Tek yaptığım adını söyleyip gözlerimi yere çevirirken senden feci hoşlandığımı söylemekti.
Ne tepki vereceğini bilmiyordum ama önce gülüşünü duyup hemen ardından da çenemden tutarak yüzümü kendine çevirdiğinde benden tıpkı benim senden hoşlandığım gibi feci -bu kelimeyi bastırarak söylemiştik ikimizde, o yüzden altı çizili- hoşlandığını söylemiş ve beni tüm o güzel yıldızların şahitliğinde öpmüştün.
Çok güzeldi Yoongi, öylesine güzeldi ki artık sana seni sevdiğimi özgürce söyleyebilmek... yemin ederim sarhoş olmuştum sanki mutluluktan. Sevdiğin kişi tarafından sevildiğini bilmenin verdiği o mutluluk hissini bu dünyada ne para ne itibar ne de şöhret verebiliyormuş.
O unutulmaz geceden sonraki günlerde de ne güzel şeyler yapmıştık birlikte. Her biri benim için çok özeldi ama içlerinden en çok birlikte ayçiçeği tarlasına gittiğimiz zamanı seviyorum. Boyumdan daha uzun olan o altın tarlanın içinde seni çocuklar gibi şen gördüğümde ayçiçekleri o an bana sevilmesi gereken en güzel çiçek gibi gelmişti. Sen böylesine severken o çiçekleri, ben nasıl sevmem ki sevgilim? Ayçiçeklerini de çok sevdim ben.
O ayçiçeği tarlasındayken sen etrafı hayran gözlerle incelerken ben koluna girmiş, seni süzen kızlara ters bakışlar atıp gözlerini kaçırana kadar sert bakışlarımla psikolojik şiddet uygulamaktaydım. Yaptığım doğru bir şey demiyorum ama senin de ne kadar kıskanç biri olduğunu bildiğimden Mona Roza, af buyur şu kıskanç hallerimi.
Bugün senin için soslu tavuk yapacağım, yanında makarnayla. Soslu tavuğu ne çok sevdiğini gayet iyi biliyorum ve seni mutlu görmek beni de gülümsetiyor her seferinde doğrusu. Bu yüzden mektubumu burada kesmek durumundayım sevgili.
Seni seviyorum Min.
-Jiminie
Neşeli bir şekilde gülümserken bulutların iyice toplandığını gördüğümde yağmurun yağacağını anladığımdan ıslanıp da mektubumu batırmamak adına aceleyle mektubun sol alt köşesine bir iki tane ufak ayçiçeği çizmiştim. Kağıdı katlayıp mektup zarfının içine koyduktan sonra üzerine 5 rakamını yazıp kalemimle bitmiş çay kupamı alarak içeri girdim. Gerçekten de ben içeri girdikten sonra ilk damlalar çimenlerin üzerine düşmeye başlamıştı bile.
İlk işim yatak odasına gidip mektubu siyah kutuya koymak olurken bu aralar çok çalışan Yoongi'nin keyfini yerine getirmek adına yapacağım soslu tavuk için mutfağa giderek kenardaki sandalyenin üzerinde asılı duran önlüğü üzerime geçirdim. Dolaptan malzemeleri çıkartmaya başlarken bir yandan da ufak bir melodi tutturmuştum.