on altıncı mektup

105 25 12
                                    

sıcak şarap - batuhan kordel

sıcak şarap - batuhan kordel

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Mona Roza'ma,

Biliyorsun ki farklı farklı dillerde bir iki kelime konuşmayı seviyorum arada. Her seferinde boş gözlerle ne dediğimi anlamaya çalışır bir ifadeyle yüzüme baksan da bundan aslında oldukça hoşnutum keza bazı zamanlar sana ana dilimizde söyleyemediklerim farklı farklı versiyonlara bürünerek dudaklarım arasından taşıverirdi benim.

Aslında bu mektubumda anlatmak istediğim biraz da bu konu.

Bir keresinde sabah uyandığım vakit kendimi öylesine mutlu hissediyordum ki resmen sırıta sırıta yataktan kalkmıştım. Buna neyin sebep olduğu hakkında pek bir fikrim yok aslında. Güzel bir rüya gördüysem bile hatırlamıyorum veya o gün özel bir gün de değildi ki böyle mutlu uyanayım.

Neyse işte, o gün fena mutluydum ve sen halen daha uyurken erkenden kalkıp Alaska'yla kırk beş dakikalık kısa bir koşuya çıkmış, ılık bir duş almış ve sonrasında da güzel bir kahvaltı hazırlamıştım. Uykuya ne denli düşkün olduğunu biliyorum Yoongi ama ben tüm bunları yaparken uyanacağını düşünmeme rağmen kahvaltıyı hazırlayıp yanına geldiğimde bile halen daha uyumaya devam ediyordun.

Aslında kahvaltının soğumaması adına seni direkt uyandıracaktım lakin Alaska'yla koşu yaptığımız o süre zarfında bile atmayı başaramadığım enerjim ve mutluluk hissimle birlikte sana daha farklı uyanış şekli hazırlamak istemiştim. Zaten canım sıkıldıkça bazı temel kelimelerin farklı farklı dillerdeki karşılığını ezberlediğimi biliyorsun.

O sabah düşündüğüm şey de zaten beş dilde bildiğim "günaydın" kelimesini on farklı dilde sana söylemekti. Bu sebeple telefonumdan internete girip google çeviriyi açmış ve günaydın kelimesinin geriye kalan seçtiğim beş dildeki halini ezberlemeye uğraşmıştım.

Tamam, günaydın kelimesinin anlamlarını biliyor sayılmazdım ama sonuçta aklımdaki ezberi gidene kadar teorik olarak onları biliyor sayılırdım.

Bu sebeple yeni ezberlediğim kelimeleri de unutmamaya gayret ederek yatakta karşına dikildiğimde ilk birkaç saniye uyurken yanağını yastığına yaslamış haline bakakalmıştım doğrusu. Aralık duran ince dudaklarından nefes alıp verirken yanağını yasladığından ötürü dudakların hafifçe büzüşmüş, siyah saçların yastığa serbestçe dökülmüştü. Ah Min, görüntün öylesine güzeldi ki bana aklımda tutmaya çalıştığım tüm şeyleri unutturmuş, google çeviriyi açıp bir kez daha ezberimi tazelemek zorunda bırakmıştın.

Bu sefer bu güzel halinin dikkatimi dağıtmasına izin vermeden omzuna uzanıp adını söyleyerek seni dürtmeye başlamıştım. Bir süre benim bu uyandırma çabalarıma dirensen bile en sonunda kedi gözlerini kırpıştırarak açmıştın.

İşte o zaman başta ana dilimiz olmak üzere on farklı dilde ezberlediğim günaydın kelimelerini söylemeye başlamıştım. Hatta sırası da tam olarak şöyleydi; Korece, İngilizce, Almanca, Rusça, İtalyanca, Türkçe, Japonca, İspanyolca, Çince ve son olarak da Arapça'ydı.

Bütün bu dillerde coşkulu bir şekilde günaydın dedikten sonra en son tekrardan kendi dilimize dönerek "Günaydınlar en güzel sevgiliye!" diye şafak vakti şarkılarını söylemeye başlayan kuşlar gibi cıvıldamıştım.

İlgiyle gözlerine baktığımdaysa Yoongi... bir insan aynı anda hem nasıl sinirlenir hem de hayal kırıklığı yaşar adlı çalışmayı bana denettiğin için teşekkürler sevgilim.

Sen bana öylece alık alık bakarken bütün hevesim bir taraflara kaçmıştı sanki. Özellikle de "Günaydın da bu kadar çok dile ne gerek vardı?" dediğin an o kedi görüntüne rağmen seni patates püresine çevirmek istemiştim Yoongi.

Alınmış bir şekilde kahvaltıyı hazırladığımı söyleyip arkamı döndüğümde benim gönlümü alacağını gayet iyi biliyordum. Sen benim gönlümü hep alır, çok güzel öperdin Min Yoongi. Sana aşığım ben Mona Roza'm.

-Jiminie'n

Mektubumun yazılarında gözlerimi gezdirirken gülümsememi tutmaya çalışıyordum. "Sladkiy ublyudok*" diye mırıldanmıştım kağıdı katlayıp zarfın içine sıkıştırdığım sırada. (Ç/N: *tatlı piç)

Sağ üst köşeye 16 rakamını yazdıktan sonra yatak odasına gidip kutunun içine koymuş ve üzerini tişörtlerimle örttüğüme dikkat ettikten sonra vestiyerin üzerinden Alaska'nın gezdirme kayışını almıştım.

"Alaska, yürüyüş vakti!"

Ona seslenmemle birlikte Alaska koşa koşa yanıma gelmiş, dışarıya çıkacağını anladığından heyecanla havlamaya başlamıştı. Gezdirme kayışını tasmasına taktıktan sonra birlikte kapıya kadar yürüdüğümüzde ayakkabılarımı giyinmiş ve telefonumun yanımda olduğunu kontrol ederek birlikte dışarı çıkmıştık. Yoongi'nin bugün işleri uzun süreceğinden ancak akşama gelebilirdi.

"Gidelim hadi oğlum." diye mırıldandım sitenin yürüme yoluna girdiğimiz an. Yoongi'yle beraber Alaska'yı gezdirmeyi özlemiştim doğrusu.

mona roza'ya mektuplar | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin