onuncu mektup

123 24 14
                                    

haberin yok ölüyorum - duman

şarkının en başındaki "bakma bana öyle derin, işim olmaz seninle benim. hiç bu kadar sevilmedim, gözlerinden okuyorum." kısmı tam olarak şu momentın şarkısı resmen.

Ellerime ağırlık yapan poşetler yüzünden resmen avuç içlerimin ezildiğini hissederken son bir çabayla kapının şifresini açıp poşetleri kapının yanındaki gördüğüm ilk boşluğa yığmıştım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Ellerime ağırlık yapan poşetler yüzünden resmen avuç içlerimin ezildiğini hissederken son bir çabayla kapının şifresini açıp poşetleri kapının yanındaki gördüğüm ilk boşluğa yığmıştım. Sızlayan ellerimi yüzüme doğru yakınlaştırıp kıpkırmızı olmuş avuçlarıma soğuk nefesimi üflemeye başladığımda iki seferde taşımam gereken poşetleri üşengeçliğim yüzünden tek seferde taşıdığım için kendime kızıyordum aslında. Ellerimin bu denli acı çekeceğini bilseydim daha ilk baştan belki de girişmezdim bu tek seferde taşıma işine.

Ellerimin sızısı birkaç dakika sonrasında fark edilir biçimde azaldığında halen daha açık duran kapıyı örterek ayakkabılarımı çıkartmış ve ilk işim doğruca mutfağa gidip lavabonun altında ellerimi soğuk suya tutmak olmuştu. Parmak uçlarım buz kesene kadar en soğuk tarafını açtığım suyun altında ellerimi dinlendirdikten sonra bu kadarının yeterli geldiğini düşünüp suyu kapattığımda ağır adamlarla poşetlerin yanına dönüp içindeki en çok ağırlık yapan şişeleri sırayla çıkartmaya başladım. Bodrumdaki ufak mahzenimiz için biraz kırmızı ve beyaz şarap, mini buzdolabına koymak içinse viskimizle tekilamız vardı. Bugünkü alışverişimde votka yahut soju tercih etmemiştim doğrusu.

Elimdeki ikisi kırmızı ikisi beyaz dört şişe şarabı bodrum kattaki mahzen olarak kullandığımız ufak alanın bölmelerine dikkatle yerleştirdikten sonra üst kata geri çıkarak bu sefer de viskileri ve tekilayı yerleştirmiştim. Canım şu an feci çekiyor olsa da Yoongi olmadan alkol tüketmeyi sevmediğimden bu isteğimi şimdilik bastırmıştım.

Poşetlerin içinde kalan diğer malzemeleri de buzdolabına ve dolaplara yerleştirdikten sonra işlerimi bitirmiş olmanın mutluluğuyla gülümseyerek adımlarımı çalışma odasına yönlendirdim. Bugünkü mektubumun konusunu daha marketteyken kararlaştırmıştım bile.

Çalışma odasına girdiğim gibi rahat sandalyeme kurulduğumda bir süre sırtımı geriye yaslayarak yol yorgunluğumun dinmesini beklemiş, kollarımın sızısı geçip daha iyi hissettiğime kanaat ettiğimde de önüme temiz bir kağıtla kalemimi alarak yazmaya başlamıştım.

Mona Roza'ma,

Bugün market sırası bende olduğundan tüm o ağır poşetleri taşırken ellerim resmen koptu ve bugün fazla yazabileceğimi sanmıyorum sevgili. Yine de sana aldığım içkilerden dolayı çok hoş bir anımızı anlatacağım. :D

Beni biliyorsun, eskiden sudan daha fazla alkol tüketiyordum ve bir dönem bu beni çok hasta etmişti. Sarhoş olmaya karşı ikimizin de dayanıklılığı yüksek olsa da ben sana nazaran biraz daha fazla ayık kalıyorum.

Kızma hemen, kafan güzelken ayrı bir tatlı oluyorsun sen Yoongi. Yanaklarınla burnunun ucu kızarıyor, dilin kelimeleri telaffuz ederken sürçüyor ve gözlerini kırpıştırıp duruyorsun.

Tanrım o denli güzel görünüyorsun ki sana birkaç saniyeden fazla bakarsam delirecekmişim gibi geliyor. Sezai'nin Mona Roza'ya yazdığı o güzel şiirden birkaç dize dökülüyor zihnime.

"Açma pencereni perdeleri çek.
Mona Roza seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Mona Roza, ben bir deliyim.
Açma pencereni perdeleri çek."

Ne de güzel demiş öyle Sezai, resmen sana olan hislerime tercüman olmuş. Sarhoşken ayrı bir güzelsin Min, baktıkça gidiyor aklım.

Yine çok içtiğimiz bir seferinde kızarmış yanaklarınla karşıma dikilmiş ve bana "Ah Diminie, üzümlü kekim." demiştin gülerek. Üzümlü keki ne sebeple dediğin hakkında bir fikrim yoktu lakin komik bir şey olmalıydı ki gülüp duruyordun. Bana Diminie demiş olman öylesine tatlıydı ki seni ısırasım gelmişti.

Bununla da bitmemişti. Cümlelerin birbirine karışmış durumdaydı, bazen dediklerin öyle bir çorba oluyordu ki ne dediğini anlamakta güçlük çekiyordum.

O gün bana "üzümlü kekim" dedikten sonra anlamını çözmekte zorlandığım bir başka cümle daha söylemiştin.

"Bu zamanda olsa göre benim için çok zor."

Dediklerinden zerre bir şey anlamasam da sızlanmaların çok sevimliydi. Bu gidişle sızacağını bildiğimden koltukta sabahlamanı istemediğim için kolunun altına girmiş ve seni binbir güçle yatak odasına taşıyıp yatağa uzanmanı sağlamıştım.

Alkollüyken çok güzelsin Mona Roza, ayrı bir aşık oluyor insan.

-Seni çok seven üzümlü kekin Diminie

Anıların güzelliğinden ötürü gülüşümü engelleyemezken başımı iki yana sallayarak ellerimle yüzümü kapattım. "Ne tatlısın Min Yoongi."

Ellerim yüzümde olduğundan sesim boğuk çıkarken gülüşümü durdurmak adına son çare dudaklarımı birbirine bastırarak ellerimi yüzümden çekmiş ve kağıdı katlayıp kenarda duran boş zarfın için yerleştirdiğimde sağ üst köşeye 10 rakamını yazmıştım. Min Yoongi'ye olan mektuplarım birikmeye başlamıştı artık.

mona roza'nın kafası ne de güzel öyle :Dd 👇🏻👇🏻

mona roza'nın kafası ne de güzel öyle :Dd 👇🏻👇🏻

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
mona roza'ya mektuplar | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin