everybody loves an outlaw - i see red
Siyah gülleri ak güllere çeviren Mona Roza'm,
Hatırlıyor musun o önemli günü? Çoktan Amerika'ya gittiğini sandığım günü gerçi nasıl unutabiliriz ki ikimizde?
Gittiğini sanmıştım Yoongi. İçim öylesine büyük bir sızıyla yanıp kavruluyordu ki duvarlara boş boş bakıp ancak iç çekebiliyordum. Dudaklarımda dokunuşunun sızısı bile kendini belli ediyorken evdeki tüm pencereleri açmış, soğukta öylece üzerimde incecik bir tişört varken yatağıma uzanmış kalmıştım.
Ağlayasım geliyordu lakin yine de soğukkanlılığını korumaya çalışan mantıklı tarafımı dinlemek istediğimden kendimi sıkıyordum. O zamanlar biz neydik ki kendimi böylesine harap edecektim? Evet, aklıma sert çivilerle sabitlediğim düşünce buydu lakin ben bu düşünceye ne kadar uyuyordum işte orası tam bir muammaydı.
Sonra bana göre inanılmaz bir şey oldu ve bana mesaj attın. Gitmediğini söylediğin an kafamın üzerine üç dört tane elektrikli yılan balığı sarmışlar da ani bir elektrik şokuna uğramış gibiydim. O bitkin ve yılmış halimden sadece saniyeler içerisinde nasıl sıyrılıp koşar adımlarla evine gittiğimi bile hatırlamıyorum Yoongi inan. Üzerimde ince bir tişört ve pek de kalın sayılamayacak eşofmanımla ayağıma terliklerimi geçirip o soğuk havada koşarak sana gitmiştim.
Kapına vardığımda o an tamamen duygularımın kontrolü altındaydım. Benim için Amerika'ya gidişini erteletmiştin ve kulağa -aslında bu bir mektup yani göze- kolay gelse de işini düşünecek olursam çok zor bir karar gibi duruyordu ama o an için bu gibi diğer düşünceleri daha sonra zihin münazaramda tartışmak üzere rafa kaldırmıştım.
Tek istediğim seni deli gibi öpmek, öpmek ve de öpmekti.
Bu isteğimi hayata geçirmiştim de. Kapıyı açtığın gibi resmen üzerine atlayıp seni öpmüş, öpmüş ve daha da çok öpmüştüm. Kapıyı ayağınla kapattığını duysam da aklım fikrim o an dudaklarımın arasına kapanmış dudaklarındaydı. Sonunda ayrılabildiğimizde ileride rutinimiz haline gelen tek dal sigarayı paylaşarak birbirimizin dudaklarına gri zehri bıraka bıraka bitirmiştik.
Ve... eh, ilk sevişmemizi de unutamayız öyle değil mi? Gitarlarını koyduğun gri duvar kağıdıyla kaplı odandaki siyah deri koltuğun üzerinde yarınımız yokmuşçasına seviştiğimizi... :)
Gülücüğü koyduğum an, aklıma doluştuğu her seferinde olduğu gibi şimdi de damarlarımdaki kanı fokurdatmaya başlayan anları hatırladığımda kalemi kağıdın üzerine bırakıp soğuk ellerimi ısınmış yanaklarıma koyup şapşal bir tavırla gülmeye başlamıştım.
"Of Tanrım..."
Halen daha gülerken mektubu bitirmediğimi ve pek fazla zamanımın olmadığını hatırladığımdan gülüşümü sonlandırmak adına dudaklarımı birbirine bastırdım ve kalemi elime alıp kaldığım yerden mektubumu yazmaya devam ettim.
Ne diyebilirim ki? Seninle geçirdiğim diğer anlar gibi o da harika bir andı benim için. Sadece sevişmemiştik ki o gün. Bana o güzelim gitarlarını göstermiştin, her biri diğerinden daha güzel ve de eşsiz dokunuşlara sahip bir sürü gitar... Bana gitarların alınış hikayesini teker teker anlatırken keşke yüzünün bir resmini yapsaydım. Gitarlarına aşıktın resmen ve onlardan bahsederken gözlerin galaksideki tüm yıldızları iki siyah küreye sığdırmışlar gibi parıl parıl parlıyordu.
Gitarlarının yanı sıra odanda pencerenin kenarından durup izlerken gördüğün insanların ufak ufak resimlerini çizip onları da duvara asmıştın. Değişik bir hobi olduğunu kabul etmeliyim doğrusu lakin sonuçta kim değişik değildi ki çizdiğin bu yabancı insanların resimleri değişik olsun?
O odanın en sevdiğim tarafı ne gitarlar ne de duvardaki resimlerdi. Pencerenin önüne koyduğun saksıdaki kurumuş ayçiçekleriydi asıl gönlümü cezbeden. Onları dökülmelerinden korkarcasına nazikçe okşarken ne de güzel görünüyordun öyle sevgilim.
Sen benim Mona Roza'msın ama ayçiçeklerine hayat veren, onların benliğine karışan bir ışıltın var doğrusu.
Seni seviyorum Yoonie.
-Jiminie'n
Mektubumu bitirdikten sonra katlayıp kenardaki zarfın içine koymuş ve üzerine 3 rakamını yazıp yatak odasına gitmiştim. Dolabımdaki kıyafetlerimin altına sakladığım siyah kutuya mektubu özenle yerleştirdikten sonra duvardan saatten ne kadar zamanımın kaldığını hesaplamaya çalıştım. Saat neredeyse yedi buçuk olmuştu, kuvvetle muhtemel yarım saate Yoongi'nin geleceğini bildiğimden ön pişirmesini yaptığım yemeğin geriye kalan kısmını halletmem gerekiyordu.
Yatak odasından çıkacakken gözüme duvardaki fotoğraf takılınca adımlarım duraksadı. Yoongi ile gittiğimiz göl kenarında çektiğim tatlı bir fotoğrafı vardı beyaz çerçevenin içinde. Kameraya gülümseyen hali öylesine sevimliydi ki aradan aylar geçmesine rağmen beni gülümsetmeye yetmişti.
"Ne güzelsin öyle Mona Roza."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mona roza'ya mektuplar | yoonmin
FanficAlacakaranlıktan şafağa kadar kurumuş ayçiçeklerinin tek güneşidir solmuş papatyalar. mona roza'ma ithafen @swaltian