Elleri çenesinde, küçük camdan gelen rüzgarın henüz ensesinde kestirdiği saçlarını uçurmasına izin veriyordu. Gökyüzü masmaviydi, güneş en tepede parlıyordu, burnunu taptaze kahve kokusu dolduruyordu ve en sevdiği iki insan ile birlikteydi. En sonunda, aylarca çalışmanın ardından istediği üniversiteye gidiyordu.Peki neden mutlu olamıyordu?
Ah, evet -büyük ihtimalle- hayatının aşkı olan çocuk ona tek kelime bile etmeden hayatından siktirip gitmişti, üstüne üstlük ulaşabileceği her yerden de engellemişti. Şimdi ise Harry Londra'ya, Louis'nin de okuduğu üniversitesine, onunla belki de her gün karşılaşacağı yere gidiyordu.
Tren görevlisi gelip ona bir şey içmek isteyip istemediğini sorduğunda kafasını sağa ve sola sallayarak teşekkür etti. Sesi o kadar sert çıkmıştı ki utandı. Ama çok doluydu Harry, her şey için çok kızgındı.
"Kaşlarını çatıyorsun."
Kafasını sesin sahibine çevirdi. Karşısındaki koltukta oturan kız kardeşiydi bu. Ailenin parlayan çocuğu, Harry'nin tüm konularda daha iyi olan versiyonu. Olmak istediği her şeye sahipti Gemma.
"Yine mi onu düşünüyorsun?"
Yeniden dışarıyı seyretmeye döndü, soruyu duymamış gibi yaparak. Gemma ile bir problemi yoktu, sadece sırf ilgilileniyormuş gibi görünmek için sorduğu sorulara tahammül edemiyordu Harry. Her ikisi de bu sorunun cevabını daha sorulmadan biliyordu.
Yanındaki annesi omzunu okşamaya başladığında üzüldü. Hiçbir şey yapmıyorken bile teselliye ihtiyacı vardı. Teselli edilince gözü doluyordu, insanlar onun acınası bir kalp kırıklığı yaşadığını bildiğinde savunmasız hissediyordu. Annesi ve ablası bunu bilebilirdi, büyükbabası da, hatta Louis bile bilebilirdi ancak daha fazla kişiye izin veremezdi. Hayallerinin bölümünde geçireceği zamanın mahvolmasını istemiyordu. Eninde sonunda üstesinden gelirdi, gelir miydi? Gelmek istiyor muydu?
Louis'yi gördüğü yerde köşeye çekip yumruklamak, neden bunu yaptığını sormak istiyordu. Ancak bunu yapacak cesareti ya da yüzü yoktu. Zaten yüzlerce kez iletişime geçmeyi denemişti. Louis onu hayatında istiyor olsaydı bu kadar çabalaması gerekmezdi.
Ancak küçücük, ufacık bir açıklama yapmaya tenezzül etmeyecek kadar değersiz mi görüyordu onu? Evet Harry Louis'ye bağlanmıştı ancak her ne kadar aynı şekilde hissetmese de Louis de ona bağlıydı. Hatta muhtaçtı, uyumak için Harry'ye ihtiyacı vardı.
Böyle düşününce daha da kötü hissetti. Dünya üzerinde kesintisiz uyumasını sağlayabilecek tek kişi Harry olmasına rağmen tek kelime etmeden gitmişti. Ona muhtaç olmasına rağmen onunla durmak istememişti.
Belki başkasını bulmuştu?
Evet şimdi Harry gerçekten bok gibi hissediyordu. Tamam, belki de onu öpmemesi gerekirdi. Henüz hislerine karşılık bile görmemişken, karşısındaki kişinin HERHANGİ bir erkeğe his beslemediğini, öyle bir isteği olmadığını bilirken böyle bir hareket yapması yersiz olmuştu. Ancak Louis ona verilebilecek tüm umutları vermemiş miydi? El ele tutuşmuyorlar, öpüşmüyorlar, sevişmiyorlardı ancak bunun dışında bir sınırları yoktu ki. Louis bizzat sınırları kaldırmıştı. Kendisi her Harry geri çekildiğinde daha da yakına gelmişti. Sevmeyi öğreneceğini söyleyen de oydu. Harry aptal bir öpücük yüzünden Louis'nin kaçacağını bilseydi kendi dudaklarını keser yine de yapmazdı bunu.
"Yaklaşıyoruz, bak Harry."
Annesinin işaretiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Çoktan Londra'ya gelmişlerdi. Gidecek, yurttaki odasına yerleşecek ve okulu öğrenmeden önce Louis'yi görmemek için dua edecekti. Hem işler ters giderse her zaman Gemma vardı. Kimse onu sevmezse, arkadaş edinemezse ve yalnız kalırsa her zaman gidebileceği bir ablası vardı. Hem Gemma onun kadar suskun değildi de. Bir şey olursa Harry'nin hakkını sonuna kadar savunurdu. Tek problem farklı fakültelerde olmalarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
when we slept together | Larry Stylinson
FanfictionDoncester'a gelen Harry, herkesin tanıdığı Louis'ye biraz fazla bağlanmış. Ama Louis'nin bu kadar tanınmasının sebebi düşündüğü kadar masum değil.