9.Her Şeyin Çözümü Sarılmak

75 10 48
                                    

Selam ben geldim

Üzülerek yazdım sonra çok güldüm biraz garip bir bölümdü 

Biraz bölüm biriktirmeye çalışıyorum ama olmuyor :(

Bu hikayenin bölümlerini kısa tutmaya çalışıyorum sıkılmayın diye yazması da eğlenceli

İyi okumalar <3

Üçü masada oturmuş konuşmadan duruyordu. Roo-jin antrenmana gittiği için Jinyoung biraz olsun rahatlamıştı.

Mark uzunca arkadaşına sarılmış sonra da onu azarladı. En azından haber verebilirdi. Bu konuda iki arkadaşı da Jinyoung'a fazla kızgındı.

"Ne zaman gideceksin?"

Mark sonunda sessizliği bozduğunda Jinyoung rahatlamışçasına nefes verdi sonrada vakit kaybetmeden soruya cevap verdi.

"Hiç bir zaman artık hep buradayım."

Jackson göz devirdi altı senenin ardından gelmesinin bir anlamı yoktu onun gözünde. Jackson'ın sinirle ayağa kalkmasıyla iki arkadaşı ve küçük kafedeki bir kaç kişi ona döndü.

"İyi kal ne halin varsa gör. Ama şunu da bil Jinyoung artık kötü bir şey olursa gelebileceğin bir arkadaşın yok çünkü sen benim kötü zamanım de gelmedin. Sana yalvardım lütfen dedim ne olur dedim. Heyecanla her sabah posta kutusuna koşardım acaba yolladı mı?, her gün aynı sorusu sorardım;

Jinyoung aradı mı?
Jinyoung ne zaman gelecek?

Annen artık benden bıkmıştı. Yavaş yavaş alıştım artık beklememeye başladım ne o nehir de bekledim ne de telefon başında. Sonra tam kabullendim birden geliyorsun. Ne yapmamı bekliyordun?"

Yanağından süzülen göz yaşları umursamadan konuşmaya devam ediyordu. Belki şuan Jinyoung kalksa ve onu sarılsa gerçekten bütün her şeyi unutacakmış gibi hissediyordu. En sevmediği huyu da buydu.

Jinyoung ayağa kalktığında onu durdurdu. Unutmak veya affetmek istemiyordu.

"Bu kadar çabuk yapamam."

Jinyoung hafifçe gülümsedi oda biliyordu arkadaşının affedeceğini ama bunu istemediğini. Tekrar yerine oturdu. Jackson'ın koşarak kafeden çıkmasını izledi.

"Ona zaman ver."

Mark'a hak veriyordu. Zaman gerekiyordu.

"Bak Jinyoung 6 sene boyunca bekledi. Her gün dışarı çıkmaz ya gelirse derdi. Sabahları rüyamda gördüm gelecek derdi. Sonra akşam olurdu yarın gelecek. Herkes dalga geçerdi 'yalancı, seni sevmiyor seni bıraktı' asla inanmazdı. 'Jinyoung beni çok seviyor bırakmayacağına söz verdi' derdi sonra kavga ederdi. bir sürü sonra insanlara inanmaya başladı. Bu sefer beni istemiyor mu? Beni sevmiyor mu? Benden bıktı mı? Süreci başladı. Sonra ağlama krizleri geceleri bile uyumazdı sabaha karşı camın önünde uyuya kalırdı. Bir kere o kadar korkuttu ki her yere baktık en gizli yerine bile baktım ama yok. Sonra nehire gittim. Yerde oturmuş 'Jinyoung söz veriyorum seni sıkmam lütfen beni sev' diye mızmızlanıyordu. Yanına gittim ne yapıyorsun dedim. Bir kitapta görmüş eğer kaybettiğin kişiye seslenirsen gelirmiş.

Şimdi diyebilirsin biz ayrılırken küçük değildi ki. Jackson'ı bilirsin hep saf ve masumdu hala öyle kim ne derse ne okursa inanıyor.

Sonra arkadaşları oldu ikna etmek zordu ama hoşuna gitti. Benden başka arkadaşı olması güzeldi. Onun gülmesini görmek güzeldi Jinyoung.

Anlatması kolay şeyler ama o küçük yaşta böyle sevdiğini birini kaybetmek zor.

Geçen hafta bir yerden dönerken Jackson'ı ormandan çıkarken gördüm. Yanına gittiğimde bana dedi ki

'Gerçekten dönmeyecek' gözlerinde ki kırgınlık ve üzüntü belliydi. Sonra gördüm ki kolyeyi takmıyor. İşte o zaman dedim ki gerçekten artık kabullendi. Şansa bak bir hafta sonra birileri çıka geldi."

Mark Jinyoung'ın gözlerine bakıyordu. Hangi duygusu hissediyor merak ediyordu.

"Kolyeyi atmış olamaz."

Mark sinirle göz devirdi.

"Cidden takıldığın konu bu mu?"

"Hyung beni affeder mı?"

Gözleri umutla bakıyordu. Zor olduğunu biliyordu ama yine de istiyordu.

"Hayır, sikik beyninle tek başına geber."

Mark'ın ciddiyetle söylediği şeyle morali bozuldu eğer o bile öyle dediyse cidden zor olacaktı. Mark kapşonunu kapatım ayağa kalktı.

"Hesabı öde."

Tam gidecekti ki tekrardan Jinyoung'a döndü.

"Yanında para var mı?"

Jinyoung güldü böyle olmasını seviyordu.

"Var Hyung."

"Tamam git öde o zaman."

Önünde ki kahveden bir yudum aldığında yüzünü buruşturdu. Soğuk kahve sevmezdi.
Yanından geçen garsondan hesabı istedi.

~

Jackson göz yaşları yanağından süzülürken yere çöküp ağlamamak için zor duruyordu.

Hızlı adımlarla evine doğru koşarak ilerledi. Büyük ihtimalle anne ve babası işteydi bu onu rahatlatıyordu. Eve girip hızlıca odasına girdi. Kapattıktan sonra kapıya sırtını yasladı. Yavaş yavaş aşağıya kaydı. Yere oturduğunda göz yaşlarını tamamen serbest bıraktı. Kapının çalınmasıyla sinirle bağırdı.

"Siktir git Jinyoung!"

"Jackson benim Roo-jin."

Jackson birden durdu sonra ayağa kalkıp hızlıca kapıyı açtı bir süre bakıştıktan sonra hızlıca sevgilisine sarıldı. Sevgilide ona karşılık verdi.

"Neden ağlıyorsun?"

"Sadece sarılsan olmaz mı?"

Cevap vermek yerine kollarını daha sıkı doladı sevgilisine.

~

"Hangi yüzle gelmiş Jackson'ın ne kadar üzüldüğünden haberi var mı?" 

Jaebeom Mark'ın anlattıklarına sinirle tepki veriyordu. Omuzlarına gelen saçlarını sinirle bağladı. toplanmayıp aşağıda çıkan saçlar onu sinirlendiriyordu sanki önüne gelen perçemleri rahatsız etmek için ekstra çaba sarf ediyordu.

Tam konuşmaya devam edecekti ki karşısında ki bedenle durdu. 

"Hyung sana bahsettiğim geçen günkü manyak."

Mark ayakkabısı bağlamak için eğildiğinden yalandan onu onaylıyordu.

"Hangi manyak." 

"Kütüphane de istediği kitap yok diye bağıran."

Mark kafasını kaldırdığında gözleri büyüyerek Jaebeom'a döndü.

"Jaebeom."

"Ne?"

"O Jinyoung."

"Ne?!"

Nasılsınız?

Bölümü nasıl buldunuz? Umarım sevmişsinizdir 

Jaebeom ve Jinyoung ikilisi hehehehhehe

Mark çok tatlı bu kurguda muah Mark

Diğer hikayeyi modum düşükken yazabiliyorum bunu da o zaman yazmıyorum o yüzden zor oluyor

Sizce Jackson affetmeli mı? Yoksa iyi mı yapıyor?

Kendinize iyi bakın

Jinson'la kalın

Moonchild*

Saudade/JinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin