Giriş - Ziyaret

139 42 42
                                    

♪♫Matstubs-Alice♪♫

Z İ Y A R E T

"Talihsiz ve gizemli adam!
Sen ki kendi hayal gücünün parlaklığıyla afalladın, gençliğinin alevleri arasına düştün!
Hayalimde seni tekrar görüyorum!
Bir kez daha önümde duruyor siluetin!
Olduğun -ah olduğun gibi değil, soğuk
vadide ve gölgelerin arasında değil- olman gerektiği gibi o bulanık hayaller şehrinde, kendi Venedik'inde (o ki yıldızların
sevgili cennetidir denizdeki, ve Rönesans tarzı sarayların pencereleri aşağı, denizin sessiz sularına derin ve acı bir ifadeyle bakar) muhteşem, derin düşüncelerle bir ömrü harcarken."

Edgar Allan Poe - Tüm Hikayeler kitabından alıntı.

...₰

Henüz güneş batmamış, akşam olmamıştı ama gökyüzü hiç bu kadar karanlığa da boğulmamıştı. Gri bulutlar birbiri üzerine siyah bir yığın oluşturmuş, yağmur yağmak için küçük bir ışık demetine teslim olmuştu. O yıldırım düştüğünde, yeryüzü önce aydınlanacak, göğü yaran güçlü bir ses, uyuyan ruhları tek tek uyandıracak ve asıl karanlık, toprağın altındaki cesetlerde saklı sırların açığa çıkmasıyla çökecekti.

Ve o yıldırım, düşmek için tam orada bekliyordu.

Gri arabanın ön camının arkasındaki kahverengi gözler; iki bina ilerideki boyasız, sıvayla kaplı apartmana dikilmişti. Yarım saattir buradaydı ve ısrarlı bir sükunetle evi gözetliyordu. Stresini atmak için tüttürdüğü sigara yüzünden arabanın içi dumanla kaplanmış, gri tortunun arkasında kalan gözleri beşinci kattaki pencereye kilitlenmişti. Baştan sona çekili perdenin gerisinde, içeride saklanan kızın hiçbir şeyden haberi yoktu. Aslında kendisi de o kız hakkında pek bir fikre sahip değildi. Bildiği tek şey, o perdeyi birazdan kendi elleriyle aralayacağı ve sırların üzerine aydınlığı çekeceğiydi.

Her şey kusursuz bir planın parçasıydı ama ironik bir şekilde plandaki tek kusur kızın varlığıydı.

Telefonuna düşen bildirim sesi bütün dikkatini dağıtınca, sigarayı dudağına kıstırıp geriye doğru yaslandı ve pantolonunun cebinden telefonu çıkardı. Ekranda bir mesaj bildirimi vardı. "Fazla zamanın yok, Kuzgun. Gece seni arayıncaya kadar kızı ikna etmiş ol." Telefonunu tekrar cebine sıkıştırırken, gözleri o pencereye daha kasvetli bir ifadeyle baktı.

Kuzgun...

Karanlık ona en az teni kadar yakındı. İçinde kaybolmayı, geride iz bırakmamayı ve geceyi kanatlarında taşımayı seviyordu. Baştan sona ona bürünmüş, simsiyah tüyleri, rengini karanlıktan almıştı. En iyi bildiği şey, yeryüzünün altında ve arşın en yukarısında görülebilecek o kör edici karanlığın içine sızmak ve sırra kadem basmış bütün gizleri açığa çıkarmaktı. O yüzden ona gece rengi tüyleri olan, karanlığın bekçisi Kuzgun adını takmışlardı. Bu sadece bir lakap değil, bir kimlik ve üzerine sinmiş, ona has bir koku gibiydi.

Derin bir nefes alıp, sigarayı dudağından çıkardı ve dumanla birlikte arabadan çıktı. Kendinden emin adımları, zemini delip geçiyor ve planın detayları toprağın altına bir kök gibi salınıyordu. O köklerin ucu, kızın hayatına değene kadar durmadan ilerleyecekti. Buraya tam da bunun için gelmişti; mesajda yazdığı gibi kızı ikna etmeliydi. Apartmanın kapısının önünde durdu. Rastgele bir dairenin ziline bastı, sonra bir tane daha... Apartmanın paslı demir kapısı ona açılana ve karanlığını içeri davet edene kadar rastgele zillere basmaya devam etti ve sonunda biri otomata basınca, kapı kendini bırakarak aralandı.

Tam karşısında asansör bulunuyordu aslında ama o bunun yerine merdivenleri tırmanmayı tercih etti. Yukarı tırmanırken, adımlarının altında büyüyen kökler, onunla birlikte ilerliyordu. Zemini bir sarmaşık gibi sardıklarını hissetti ve aynı sarmaşıkların kızın hayatına dolanmasını diledi. Çünkü bu olduğunda, onu yanına çekebilecekti, bu olduğunda onu kendi köklerine aşılayabilecekti. Kızın kökleri onunkilerle büyümek ve serpilmek zorundaydı, kızın bundan sonraki yaşamı, onun köklerinde inşa edilmeliydi. Ancak o zaman kontrolü tamamen sağlayabilirdi!

O yüzden çıktığı her bir basamak aslında; kızın geleceği, geçmişi ve kaderiydi. Adımlarının ezdiği bu üç şey birazdan sırasıyla değişecekti, en azından öyle umuyordu.

9 numaralı dairenin önüne geldiğinde, kendini rahatlatmak isteyerek sigarasından destek alır gibi derin bir soluk aldı ve parmağını zile dayadı. Zilin çınlayan sesini dinledi ve karşılığında bir şeyler daha bekledi ama içeride biri veya herhangi bir yaşam yok gibiydi. Ama onun orada olduğundan emindi, aldığı duyumlar ve birkaç gece önceki ziyareti sırasında, ışıkların yandığını bizzat görmüştü. Kız ondan saklanamazdı, zaten karanlığın kendisi kapısına dayanmışken, daha fazla onun arkasına sığınamazdı.

O karanlığı, kendisininkiyle dağıtmak istiyordu, o karanlığın yerini kendi kanatları alsın istiyordu. O yüzden adımlarının altındaki kökler kıza ulaşana kadar, zili bir araç olarak kullandı ve dakikalarca çaldı. Sonunda kapıya birkaç sert yumruk indirdi ve kısa bir mola vererek, üst kata uzanan merdiven basamağına oturdu. Telefonunu eline alıp, biraz önceki mesaj bildirimin üzerine dokundu."Kapısının önündeyim." yazıp yolladı. Telefonu tekrar cebine sıkıştırdı.

Bakışları kapının üzerindeydi, açılana kadar gitmemeye kararlıydı ama neyse ki fazla beklemesine gerek kalmadı. Sonunda anahtarın sesi sessizliği böldüğünde, yutkundu.

Genç kız izinden saptırıldığı gerçekler, içindeki karanlık ve dışarıdaki aydınlığın arasındaki kapının kilidini açtığında, neyi karşıladığını bilmeden yüzünü ortaya çıkaracak kadar kapıyı araladı ve yüzü tamamen açığa çıktı. En son gördüğünden ve hatırladığından da bembeyaz görünen yüzüne bakınca, Kuzgun onun cesedine konduğunu fark etti. Kız abartısız bir ölü gibiydi, teninde hiçbir renk kalmamış, hayat ondan elini eteğini çekmiş ve sanki gömülmeyi unutmuştu.

Sigaranın ve soğuğun etkisiyle yarı uyuşuk dudaklarını aralayıp, "Merhaba" dedi Kuzgun usulca. Ölü Kızı ürkütmemek adına.

BÖLÜM SONU

Hikayeye benimle ve karakterlerle birlikte dalmaya hazır mısınız? :)

Umarım güzel başlangıçlar yaparız hep birlikte!!! ♥

KUZGUN: KARANLIĞIN İZDÜŞÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin